Başlığa bakıp “Böyle soru mu olur, tabii ki şahin olanına” diyecek çoktur, haksız da sayılmazlar. Lakin seçim tarihi yaklaştıkça AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birbirine taban tabana zıt pozisyonlar alabildiğine daha sık tanık oluyoruz.
“Aslında bu yeni bir durum değil” diye itiraz edenler olacaktır. Haklılar zira Erdoğan bugüne kadar konjonktüre göre strateji geliştirmekten hiç çekinmedi. Hatta 21 yıllık iktidarını bu pragmatist yaklaşımına borçlu olduğunu da söyleyebiliriz.
Fakat bugün durum hayli farklı. Bu sefer bilinçli bir tercihten ziyade savrulma söz konusu. Çünkü Erdoğan bir hafta sonra yapılacak seçimi nasıl kazanabileceğini bilmiyor. Toplumda giderek yükselen “artık yeter” tavrını bertaraf edebilmek için elinde hiçbir şey kalmamış gibi. Tekrar olacak ama şapkadan çıkarabileceği tavşanı yok, aslında şapkası da yok elinde. Hal böyle olunca günlük zikzaklar çizen bir Erdoğan var karşımızda.
“Bay Bay Kemal TOGG’un fabrikasını bile ziyaret etmedi!”
Bu yazının ana ilham kaynağı Erdoğan’ın 5 Mayıs Cuma günü yaptığı şu uzun sosyal medya paylaşımıdır:
Bay Bay Kemal'in kimlerle ne işler çevirdiği, bebek katillerine ne sözler verdiği, batılı büyükelçilere neleri taahhüt ettiği yavaş yavaş ortaya çıkıyor.…
— Recep Tayyip Erdoğan (@RTErdogan) May 4, 2023
Bunu okuduktan sonra şu yorumu yapmıştım: “Türkiye’de siyasette rollerin uzun bir süredir değiştiğini bu kadar açık bir şekilde gözler önüne seren bir metin şu ana kadar yazılmadı.”
Türkiye'de siyasette rollerin uzun bir süredir değiştiğini bu kadar açık bir şekilde gözler önüne seren bir metin şu ana kadar yazılmadı https://t.co/TaIT1UOtgl
— rusen cakir (@cakir_rusen) May 5, 2023
Hâlâ aynı görüşteyim. Aslına bakılacak olursa bu metinden hareketle Erdoğan’a “şahin” demek hafif kaçar ama literatürde bu sözcük olduğu için şahin diyorum. Çünkü baştan aşağıya “Bay Bay Kemal” diye hitap ettiği Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik sert suçlamalarla, saldırılarla dolu, zehir zemberek bir metin bu. Ona göre Kılıçdaroğlu “bebek katillerine sözler veriyor… Batılı büyükelçilere taahhütlerde bulunuyor… Kandil’deki terör baronları tarafından destekleniyor… Pensilvanya’daki hamburgercide sekiz saat birileriyle pazarlık yapıyor… Yerli ve millî projelerden rahatsız oluyor… TOGG’un fabrikasını ziyaret etmiyor… LGBTİ’ye arka çıkıyor [İktidar sözcülerinin bu LGBT takıntılarına, buradan hareketle rakiplerini karalamaya çalışmalarına anlam verebilmiş değilim]… Selo’nun [bir diğer anlam veremediğim husus da Erdoğan’ın Demirtaş’tan, onu sevenlerin yaptığı gibi “Selo” diye söz etmesi] kapısında milletvekillerine nöbet tutturuyor.”
Bu metinde “pozitif” hiçbir şey yok, baştan aşağı karalama söz konusu. Kılıçdaroğlu’ndan, inandırıcı hiçbir kanıt sunulmadan kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmesi isteniyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Dejavu
Bir dejavu söz konusu, diğer bir deyişle biz bu filmi görmüştük: Yıllar boyunca muhalefet (Deniz Baykal, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli…) Erdoğan’la mücadele adına, onu birbirinden farklı konularda, çoğu zaman ellerinde delil olmadan suçlamakla yetindiler ve bu negatif politikayla hep kaybettiler. Erdoğan bu durumdan memnun olduğu için rakiplerine sık sık tuzaklar da kurdu, onlara yeni saldırı materyalleri sundu.
Rollerin değişmesinden kastım tam da bu. Artık topluma değil rakiplerine bakan, onları köşeye sıkıştırmaya çalışan bir Erdoğan söz konusu. Buna karşılık Kılıçdaroğlu dün Erdoğan’ın yaptığını yapıyor: Rakiplerine değil topluma seslenmeyi önceliyor.
Nitekim bu metnin en can alıcı cümlesi şu: “Her gün konuşuyor, olur olmaz her konuda yorum yapıyor ama kendisi bölücü örgütün siyasi uzantılarına hangi sözleri verdiğini söylemiyor.”
Yani Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu kendisi gibi şahin olmaya, yani kavgaya çağırıyor. Kılıçdaroğlu bu davete itibar etmeyip, gayet güvercin bir şekilde toplumun farklı kesimlerine ayrı ayrı projeler anlatınca iyice çileden çıkıyor.
Ve karşımızda barış güvercini olarak Erdoğan
Bu, bana göre tarihi metinden bir gün sonra Erdoğan, yine sosyal medya üzerinden paylaştığı yine uzun bir metinde bambaşka bir kimliğe büründü ve güvercin oluverdi:
Tarihimizin en önemli seçimleri olan 14 Mayıs’tan Allah’ın izniyle yine zaferle çıkacağız.
— Recep Tayyip Erdoğan (@RTErdogan) May 6, 2023
Peki, bu seçimlerde kimler kazanacak?… pic.twitter.com/0x85uJWAsg
14 Mayıs’tan “Allah’ın izniyle” yine zaferle çıkacağını söyleyen Erdoğan kazananların tam listesini yaptı ve herkesi içine koydu: “Genciyle, yaşlısıyla, kadını ve erkeğiyle 85 milyonun her bir ferdi… Türkler, Kürtler, Araplar, Sünniler, Alevilerle birlikte toplumumuzun tüm kesimleri… Hristiyan’ıyla, Musevi’siyle, Süryani’siyle farklı inançlara mensup tüm vatandaşlarımız… AK Parti ve Cumhur İttifakı kadar CHP’ye, İYİ Parti’ye, Saadet Partisi’ne ve diğer partilere gönül vermiş vatandaşlarımız…” [HDP neyse de Gelecek ve DEVA partilerinin adını anmaması tabii ki manidar]
Uzun bir süredir siyasi stratejisini kutuplaşma üzerine kurmuş olan Erdoğan’ın “Kimse karamsarlığa kapılmasın, kimse kendini dışlanmış hissetmesin” demesi tabii ki çarpıcı ama zirve galiba şu cümle: “Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim.”
Bunun hemen ardından Nagehan Alçı’nın “Eğer Kemal Bey kazanırsa, Erdoğan çifti, Kılıçdaroğlu çiftini bizzat Külliye’de karşılayacak, sohbetler edildikten sonra medya önüne iki siyasi lider çıkacaktır. Demokrasinin erdemini vurgulayan konuşmaların ardından güzel bir devir-teslim olacaktır. Bunu kesin olarak biliyorum…” demiş olması işleri iyice ilginç bir hale getirdi.
Şimdi tekrar başlığa dönecek olursak: Görüşlerine önem verdiğim bazı tanıdıklarım Erdoğan’ın “güvercin” sözlerini ve ardından Alçı’nın yazdıklarını iktidarın seçimi kaybettiğinin zımni kabulü ve yenilgi sonrasına hazırlık hamleleri olarak yorumladı.
Açıkçası pek öyle düşünmüyorum, düşünemiyorum. Erdoğan pekâlâ yenilmekte olduğunu görüyor olabilir ama bunu kolay kolay kabul etmeyecektir; kabul etmek zorunda kalsa bile bunu centilmence yapacağını sanmam. ABD ve Brezilya gibi kutuplaşmanın daha düşük düzeyde olduğu ülkelerde bile yaşanmadı bu.
Hele Erdoğan’ın kendisine ait olan “Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim” tavsiyesine uyacağını hiç düşünmüyorum. Öyle ki son bir hafta çok sert geçeceğe benziyor. İktidar her türlü kara propaganda malzemesine başvurabilir ve böyle olacaksa kesinlikle Erdoğan’ın bilgisi, onayı ve teşvikiyle olacaktır.
Fakat her ne yaparsa yapsın Erdoğan’ın kazanmasının pek mümkün olduğu kanısında değilim. Bu nedenle henüz vakit varken güvercin olmakta karar kılması hem kendisinin hem de Türkiye’nin hayrına olacaktır.
e-mail: rusencakir@medyascope.tv