Haaaaopppp, blumm..
Yıldız gibi açtım kollarımı, bacaklarımı, başım göğe ermeden duruyorum denizin yüzeyinde, gözlerim açık, dibe bakıyorum. Öylesine boş, öylesine anlamsız, kaygısız, süzülüyorum bir denizyıldızı gibi. Dalgaların keyfine kalmış nereye varacağım. İşte bu kendimi rahat bırakma anı çok iyi geliyor bana. Sonuçlarına katlanmayacağım kararların olmadığı gevşeklik. Süzülmek ister bilen insan bazen, öylesine, akıntıya kapılarak.
Geri kalan zamanında her şeyi hesaplamak zorundadır, güneş kremini sürdüğü saatin üzerinden kaç saat geçmiştir, akşam yemeğine kaç saat kalmıştır, meleğimin sırtı fazla mı pembeleşmiş, şimdi bunu yersem, sonraki öğünümü nasıl dengeleyeyim? Gibi, gibi milyonlarca hesaplanması gereken vaka ve verilmesi gereken kararlar vardır kıyıda bile. Çoğu benim sınırlarımın dışında kalan cumhuriyetlerle yapmış olduğum zorunlu antlaşmalar gereğidir. Yaşamak, öylesine, ne kadar da zor. Sadece bir çimen gibi, öylesine var olmak, sadece bir civciv gibi gagamla tüylerimin üzerindeki zarları soyup, hoplaya zıplaya kendimi büyütmek varken. Tabii, ummadığım bir bıçak boynumu vurabilir bir anda, bir çocuk avucuyla yolabilir beni durup dururken, o da ayrı.
Geçen hafta “Kendinden nereye?” diye sormuştum, “insan neden kendine tahammül edemez?” bunu sorayım bu hafta da. Uzaklarda arıyoruz çoğu zaman sorunun cevabını. Mesela Menzil şeyhinin lüx aracının peşinden giden müridlerin “şeyhim ver egzozundan bir nefesçik, ciğerlerimiz bayram etsin” diyerekten arabasının peşinden koşması çok komik ve tuhaf geliyor bize ama sosyal medyada bir fenomenin peşine takılan binler, hatta milyonlar tuhaf gelmiyor. Bir anda aynı giyinmeye başlayan kadınlar, aynı ayakkabı ve pantolon kombinini giymeye başlayan erkekler, şişirilen dudaklar, kaslar, doldurulan göğüsler, kabartılan saçlar, kaldırılan kaşlar vs. tuhaf gelmiyor hiç. Sekülerler tarikat mensuplarını aldatılmış buluyor, mütedeyyinler çağa ve gördüğü yaşam tarzlarına uymaya çalışan modern insana kandırılmış ve aldatılmış gözüyle bakıyor. Şeyhin bir gelin gibi süzülerek kurdelelerle
kendisine bağlanmaya gelmiş cemaatinin günahlarından arınması komik geliyor, öte yanda yeni telefon veya indirim için kuyruğa girmiş insanları görüyoruz.
Taşlaşmış insanların çoğu kendinden kaça kaça, duygu, empati, sempati kalmamış. Kimi cemaatini korumak için vicdanını kaybetmiş, kimi konforunu. Yani bir tarafta kimliğini yok ederek kaçıyor insan kendinden, bir tarafta kendisini aşırı derecede önemseyerek, abartarak. Havalı olayım derken, itici olan insanlarla dolu etrafımız. Kibir abideleriyle.
Kendine var olduğu haliyle katlanmak neden bu kadar zor?
İnsan neden var olduğu halini kendine yakıştıramaz da asla olması gerektiği gibi görünemediğini, olması gerektiği gibi temiz olamadığını düşünür?
Kusurlu varlıklarız. Azıcık sağlıksız beslenelim göbeğimiz şişer, kokan şeyler yiyelim tenimiz kokar, aciz varlıklarız, 7 saat aç kalalım elimiz ayağımız titrer. Peki ya insan var olduğu haliyle aczini kabullenmek yerine neden kendinden ölesiye korkar ve kaçar? Neden illa birine veya kendine taparak kendinden uzaklaşarak ancak dayanabilir bu hayata?
Bana öyle geliyor ki, bizi idare eden, bizden öte bir tanrı yoktur. Tanrı her birimiziz. Her bir varlık, canlı, cansız hepimizin taşıdığı ortak ruh. Bu yüzden tanrının varlığına inanırım, ama ona tapmam. Tapılacak yahut ibadet edilecek bir şey değildir tanrı, yaşanacak bir şeydir. Bu yüzden günahtır birinin ötekine kibri, bu yüzden evren ödetir hakkı yenenin hakkını yiyene. Bizim anladığımız dilden konuşmayabilir bizimle ama biz yeterince saflaşırsak anlayabiliriz evrenin yalın dilinden. Öyle yalındır ki anlaşılmazdır. İnsanın bunca kendinden kaçışından sonra görünmezdir, hâlbuki gözümüzün önünde duruyordur olduğun haliyle kimsenin alanını taciz etmeden huzurla ve mutlulukla yaşamak. Bunu ister tanrıdan bil, ister kendinden, ister evrenin kalanıyla yaptığın gizli antlaşmadan.
Var olduğu haliyle yaşamaktan razı olana ne mutlu.
Dinlemek için: Flames (Original Mix)
Elif Gökçe Aras
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.