Gürkan Çakıroğlu yazdı: Türkiye’nin hazin hikâyesi

Siyaset simsarlarının elinde perişan millet. “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” diyenlerin hükmü altında tarumar ediliyor devlet. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle. Türkiye’nin hazin hikâyesi; onu kutsayanlar tarafından soyup soğana çevrilip, zulme maruz kalmak.

Bilmezler mi bu gafil siyasetçiler devletin direği adalettir. Bilirler ya, bilirler de işlerine gelmez. Ne yapsın millet? Çıplak gözle gördüler ki, aşağı tükürseler sakal yukarı tükürseler bıyık. Gördüler ki değişim diyenlerin derdi, suyu adaletsiz taksim eden çeşme değil; o çeşmenin başını tutan el olmak. 

Nereye gitsin, kime oy versin bu millet? Eldeki malzeme belli. Aynı türün farklı tonları, aynı tornanın çıktıları; ilkel bir milliyetçilik, şoven bir solculuk ve işportacı bir dindarlık… Cümleleri farklı ama vardıkları yer aynı.

Ne tarihsel bilince sahipler ne toplumu tanıyorlar ne de insanımıza dair dertleri var. Sığ dünyalarında yurttaşların acılarını istismar ederek veya coşkun milli-dini duygularını suistimal ederek, tıpkı bir sülük gibi milletin kanını ya da cüzdanını emiyorlar.

Sağcısı solcusu fark etmiyor, kimisi devleti kimisi milleti kimisi de emeği sömürüyor. Hamasi nutuklar eşliğinde halk dalkavukluğu yaparak koltuklarını koruma peşindeler. Kendileri demokrat olmayan partilerin devleti ve milleti demokratikleştirmesi mümkün mü?

Mehmetçik toprağa düşüyor ve birilerinin, o Mehmet toprağa düşmesin diye kıpırdatmadıkları elleri hızlıca telefona uzanıveriyor. Kopyala-yapıştır tweetlerle, sadece “isimleri” değiştirerek en yerli ve en milli açıklamaları yapıyorlar anında. Vicdanları kurumuş siyasetçi sürüsü. Kimi kime şikâyet edecek bu millet?

Demokrasi talep edenler ise mücadele ettiklerini iddia ettikleri zihniyetin kompleksleri altına girdiler. Komprador uşaklığının ötesine geçmeyen sesleri, “kutsadıklarını” iddia ettikleri halk tarafından da kabul görmedi. Lozan’ı kötülemek yerine onu aşmanın ve Misak-ı Milli’ye sahip çıkmanın ehemmiyetinin farkında değiller. Devletin ardına saklanıp zulmetmek ne kadar apolitikse, devleti düşmanlaştırmanın da bir o kadar apolitik olduğunu hala idrak edemediler.

Uzun zamandır komada olan siyasetin tabutuna son çiviyi ise kıymeti kendinden menkul asosyal demokratların kutsadıkları Piro çakıyor. Piro siyasetin piresi gibi en soldan en sağa sıçrayıp dururken Reis’e bile külahını ters giydiriyor. “En demokratı” bu işte eldeki siyasetin. Nasıl dertlenmesin şimdi millet?

Eşi benzeri olmayan bir seçim yaşadık. Halkın tokadı basmadığı bir siyasî kesim kalmadı ama o kadar arsız ki siyasetçiler, göz boyamak için yaptıkları eleştirel çıkışlar eşliğinde üç maymunu oynamayı sürdürüyorlar. Millet yüzlerine tükürüyor ama onlar yağmur yağıyor diyerek geçiştiriyorlar.

Bu düzen değişmedikçe bir Erdoğan gider bin Erdoğan gelir. Mesele Erdoğan değil. Zira Erdoğan da düzene dair bir figür. Hatta Erdoğan bu düzenin “Magnum Opus’u” diyebiliriz. Değişim düzene dair olmadıkça Erdoğan gider İmamoğlu gelir, fark etmez.

Bu sebeple bir kişi veya bir kesimin değil halkın rızasını arayan siyaset lazım. Ayırt etmeksizin toplumun her kesimi ile göz hizasında konuşabilecek; komplekslerinden arınmış, hamaseti bırakmış ve dava gütmeyen dert edinen bir siyaset lazım. Artık yeni bir şeyler söylemek lazım.

Ayrıcalık talep etmeyen, ayrıcalık dayatan düzene son verecek; ezber sloganlarla ezmeye değil vakur bir dille aşmaya gayret edecek ve toplumsal gerçekliğin şimdiki zamana boğdurulmasına müsaade etmeyecek siyasi partiler lazım.

Korkuları kaşıyarak veya acıları zinde tutarak kariyer inşa etmeyen, halka üstten bakmayan ama halk dalkavukluğu da yapmayan, inançlarla değil sistemle mücadele edecek siyasetçiler lazım.

Demokrasiyi sandığa mahkûm etmeyip, onun özgürce sokaklarda dolaşmasını ve gündelik hayatımıza temas etmesini sağlayacak; vergide, ticarette ve mahkemede adaleti tecelli ettirecek yasalara zemin hazırlayacak siyasi kadrolar lazım.

Hem Cumartesi Anneleri hem de Diyarbakır Anneleri ile yan yana oturabilecek liderler lazım. 

Millet olarak bize yeni değil eski, en eski lazım. Unuttuğumuz yolculuğu ve yol arkadaşlarımızı hatırlamamız; Cumhuriyet’in tapusunun Lozan’dan asırlar önce millet tarafından verildiğini unutmamamız lazım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.