Bilgehan Uçak yazdı: Milletvekili, bağlı kalacağına yemin ettiği anayasaya karşı çıkarsa…

Ne yalan söyleyeyim, haberi okuyunca, kıpkısa bir an, T24’e değil de Zaytung’a girdim sandım.

Şöyle yazmışlar eski Genelkurmay Başkanı’nın ağzından: “Eğitimin amacı bilgi değil, Allah korkusudur; 4-12 yaş çocuklara Allah korkusu verilmezse ateistle mi uğraşacaksınız LGBT ile mi?”

T24’ün haberini başka gazetelerden teyit etmeye, cımbızlayarak manipüle edilmiş olabileceği düşüncesiyle videonun tamamını izlemeye çalıştım.

Birkaç sene öncesine kadar Milli Savunma Bakanı, şimdilerin Kayseri Milletvekili böyle bir söz sarf etmiş olamaz diye düşünüyordum.

Ne yazık ki, artık sadece nasıl olup da gene şaşırabildiğimize şaşırdığımız günlerden geçiyoruz.

Şu cümleleri teşrih masasına yatıralım ve ilk soruyu soralım: “Eğitimin amacı” nedir?

Daha entelektüel toplumların tartışmalarında çocuklara insanlık onurunu, tevazuyu, ahlaklı olmayı ve ne pahasına olursa olsun hakikate ulaşma amacını vermek diye cevaplar gelebilir ama biz maalesef o tartışmaların birkaç güneş yılı uzağındayız, çok daha basite indirgememiz lazım.

Eğitim amacı, son kertede, çocukları dünyayla rekabet edebilecek bilgi düzeyine çıkarmaktır.

PISA verilerine göre, bırakın fiziği matematiği, kendi anadilinde okuduğunu anlamaktan aciz bir nesil yetiştiriliyor.

OECD ülkeleri içinde bizim eğitimin neredeyse hiçbir karşılığı olmadığı da ortada.

Bütün bu eğitim sistemi, yani öğretmenler, okullar, personel maaşlar, servisler, bir ton masraf nasıl finanse ediliyor?

Vergi geliriyle.

Peki, bu büyük harcamaya karşı biz ne elde ediyoruz?

Koskoca bir sıfır.

Eğer Türkiye bir öğrenci olarak sınava sokulsa, alacağı skorla Avrupa’da çalışacak iş zor bulur.

Bunca harcamanın karşılığında İngilizce bilen yok, başka bir yabancı dil zaten yok, pozitif bilimlerde başarı yok, Türkçeyi bile on kişiden dördü anlamıyor…

Bunları da bırakın bir kenara, anadilinde imlası sentaksı düzgün bir sayfa kompozisyon yazabilecek insan sayısı parmakla gösterilecek hale gelmiş.

Böyle bir ülkeden yenilik çıkar mı, fikir çıkar mı, verimi yüksek bir ürün üretilebilir mi, ihracatta yüksek teknolojili ürünlerin oranı yükselir mi?

Çıkmıyor işte.

Çok basit bir hesap var: Sene sonunda enflasyonun yüzde 50 olacağını varsayarsak milli gelir hiçbir şey yapmasanız bile TL cinsinden yarı yarıya yükselecek demektir, ama baskılanan kur o oranda artmayacağı için dolar cinsinden hepimiz bir anda zenginleşeceğiz.

Yani, 10 TL’lik milli gelirimiz varsa ve dolar 10 TL ise, demek 1 dolar gelirimiz var.

Bir sene sonra, hiçbir şey üretmeden enflasyon sayesinde 15 TL’lik milli gelire ulaşacaksak ama dolar bu oranda artmayıp 12 TL olacaksa gelirimiz 1.25 dolara yükselecek demektir.

İyi de, bu hayırlı bir şey midir?

Müthiş bir faiz ödemekle kalınmıyor, carry-trade için de her türlü imkân sağlanıyor.

KKM faciasından kaçıp kendimizi mecburen carry-trade’in kucağına attık.

Gerek MIT’den Prof. Daron Acemoğlu’nun gerekse de Chicago’dan Prof. Ufuk Akçiğit’in ortaya koyduğu çalışmaları, eğer çocuklara iyi eğitim veremezsek orta gelir tuzağından hiçbir zaman çıkamayacağımızdır.

Bir neslin iyi eğitim alması, her şeyi bir kenara bırakın, en sonunda yaratıcılığı ve yüksek verimi getiriyor.

Yani, biz hâlâ kiraz satarak ihracat yaptığımızı düşünebiliriz ama 1 ton kiraz yerine 1 çip satarsanız yeni ekonomiye uyum sağlamış olur, rekabette bir yer elde edinirsiniz.

Eğitim nihai amacı bilgidir.

Cümlenin devamı şöyle: “(…) Allah korkusudur; 4-12 yaş çocuklara Allah korkusu verilmezse…”

Eğitim sistemi vergilerle finanse edildiğine göre hepimizin söz hakkı vardır.

Şimdi misal bu “Allah korkusu” kimin inancına göre verilecek?

Benim anladığım farklı, başkasının anladığı farklı… bırakın gayrimüslimleri ya da farklı mezhebe dahil olanları, iki Sünni ailenin anladığı bile farklı olacaktır.

Zaten bu devletin değil, ailelerin işi; aileler kendi çocuklarını kendi değer yargılarına göre yetiştirirler.

Gel gelelim, buradaki esas absürdite, bu sözlerin bir milletvekili tarafından söylenmesi.

Bir milletvekili, TBMM’de “Anayasaya sadakattan ayrılmayacağı”na yemin ederek görevine başlıyor.

Anayasa’nın ikinci maddesinde ise Türkiye’nin laik bir devlet olduğu yazıyor.

Laik bir devlette, vergi geliriyle finanse edilen bir eğitim sistemini kendi anlayışınıza uyarlayıp, ötekileştirici bir “Allah korkusu”nu şart koşamaz, bunu dayatamazsınız.

Son bölüm de tuhaf: “(…) ateistle mi uğraşacaksınız LGBT ile mi?”

Herkes hiç tasvip etmediği davranışları, fikirleri, yönelimleri, yaşayış tarzları, ifadeleri olan insanlarla bir arada yaşar; “toplum” böyle bir şeydir.

Bu farklı insanlardan oluşan toplumun birbirine düşmemesini sağlayan ise hepsinin kabul ettiği kurallardır.

Bu kurallara hukuk diyoruz.

Dolayısıyla, ateist ya da LGBT ya da başka bir şey, kim olursa olsun hukuk karşısında eşittir.

Ne devlete ne de toplumun çoğunluğuna bu insanlarla “uğraşma” hakkı verilmiştir.

Suçun tanımı bellidir, kanunsuz suç olmaz.

Ateistlik diye bir suç mu vardır da devlet onunla uğraşsın?

Anayasa Mahkemesi’nin bunca yıpratıldığı, karapara aklayanların ilk celsede tahliye edildiği, cinayet işleyenlerin birkaç sene yatıp çıktığı, günde altı işçinin iş kazalarında ve kadınların sokak ortasında öldürülmesinin kanıksandığı, her sene binlerce çocuğun kaybolduğu veya şüpheli şekillerde öldüğü, uyuşturucunun ilkokullarda bile elden ele dolaştığı, rüşvetin fetvayla sıradanlaştığı, milletvekillerinin bile kendilerini anayasaya bağlı kalmak zorunda hissetmedikleri…

Geldiğimiz yer bu. İnsanın şu manzaraya bakınca, “keşke Allah’tan korkan birileri bu ülkeyi yönetse” diyesi geliyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.