Gürkan Çakıroğlu yazdı: Barış

Zulmü defalarca görmemize, acılara yenilerini eklememize ve kayıp giden zamana rağmen iktidarı -muhalefeti ile yaşananlara aynı tepkiyi vererek farklı sonuçlar elde edeceğimizi zannetmemiz ne büyük haksızlık bu fedakâr ve cefakâr millete. Oysa her şey bambaşka olabilirdi. Coğrafya kader mi bilmem ama bizim coğrafyamız Türkler ile Kürtleri kader ortağı yapıyor. Kadere direnmek niye?

Elbette sürece dair tedbirli ve temkinli olmamız gerekiyor ama fırsat tanımamız ve itirazlarımızda yapıcı olmamız da gerekiyor. Barışı kişisel veya partisel ajandalara yedirmeyelim. Milletin hakkını birilerinin menfaatine kurban etmeyelim.

Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a çağrısı üzerinden başlayan süreci “Ama iktidar demokratik değil” diyerek küçümsemek, ciddiye almamak veya samimi bulmamak reel ve rasyonel olmaktan ne kadar uzaksa; Meclis’e davet ettiğiniz kişiye hakaret etmek veya “Biz birilerini muhatap almayız, tek muhatabımız Kürt kardeşlerimizdir” demek ya da meseleye gayet samimi şekilde destek veren CHP’yi yıpratmaya çalışmak da bir o kadar uzak.

Evet gerçek şu ki Türkiye otoriter olmanın çok ötesinde post-modern totaliter bir rejim. Hatta bu anlamda türünün dünyadaki en ileri örneği. Düdüklü tencere misali hem demokrasiyi haşlıyor hem de zulüm ve baskıdan dolayı oluşan basıncı dışarı veren mekanizmaları ile kitlesel infialler yaratmadan ayakta kalabiliyor. Bu durumu kanıksamadan ama bunu bilerek mücadele etmemiz lazım.

İtirazlarımızı doğru yerden ve hak temelli yapmamız gerekiyor. Çok dikkatli olmalıyız. Barış dayatmayla elde edilmez; bu şekilde elde edilen bir şey varsa eğer buna da barış denmez. Kimse kimsenin hamisi olmayacak, eşit olacağız. Öcalan’ı siyaseten güçlendirmeden; bilakis onurunu kırarak veya ezerek TBMM’ye davet etmenin ne anlamı ve hatta ne hükmü var? Barış bahşedilmez, barış tek taraflı inşa edilemez. Faili meçhul olunca, Beyaz Toroslarla alınca, dipsiz bir kuyuya atınca, köyleri ateşe verince bunun adı terör olmuyor mu? Herkes af dileyecek ve herkes affetmeye gayret edecek. Eğer barış adilse, bir taraf kazanıp diğer taraf kaybedemez; hep birlikte kazanacağız. 

Bu savaşın temelinde haysiyet var. Sadece kimliği değil, varlığı da yok sayılanın, itilip kakılanın, ezilip hor görülenin “ben varım, buradayım ve işte karşındayım” demesi var. Bu savaş hiçbir zaman halklar arasında olmadı ama yitip giden canlar hep halkın çocukları oldu. Yan yana olması gerekenlerin karşı karşıya geldiği bu savaşı bitirmek bizim elimizde. Biz başlatmadık ama biz bitirebiliriz.

Demokratik yolları tıkayan, yargıyı araçsallaştıran, eşitliği yok eden, özgürlüğü zindanlarda boğan, siyaseti zehirleyen ve devleti zalim yapan bu sorunu bu topraklardan söküp atabiliriz. Ama bunu insanların iradesine kayyum atayarak yapamayız. Sebebi zorbalık olan bir savaşı zorbalıkla bitiremezsiniz. Adalet olmadan barış olmaz.

Ahmet Özer’e yapılan hukuka aykırı ve siyasi olduğu aşikâr operasyonun hedefinde DEM Parti’ye aba altından sopa gösterme olduğu kadar Ekrem İmamoğlu’na rejime meydan okuyan konuşmasından dolayı “geri bas” mesajı da var.

Tabii operasyon iktidarın Selahattin Demirtaş alerjisinin de hâlâ geçmediğini gösteriyor. Anlaşılıyor ki Cumhur İttifakı Edirne’nin sürece destek vermesini ama dahil olmamasını istiyor. Lakin barış için Devlet Bey’in sesi, nefesi ne kadar elzemse Demirtaş’ın ki de bir o kadar elzem. Kim bilir Selahattin Bey belki Edirne çıkışı Diyarbakır’a gitmeden Balgat’a uğrar, kahvaltıyı orada yapar. Adil bir barış için olması gereken bu. Göz hizasında konuşacağız.

Kıldan ince kılıçtan keskin bir yol bu. Siyasilerin samimiyetini zaman gösterecek, millet ölçecek. Yolumuz uzun, bu iktidarla sınırlı değil. Süreci devlet-millet ele ele yürüttüğümüzde o arzu ettiğimiz ileri demokrasi menziline varacağız. Vardığımızda ise DEM Parti’nin devletin organlarında görev aldığını göreceğiz. Güçlü Türkiye, Milli Savunma Bakanı’nın DEM Parti’den birisinin olduğu ülkedir. Kendinden emin bir devlet ve toplum haline gelmemiz ve harici hiçbir kuvvetin bizi yıkamaması için bu olmazsa olmaz bir hal ve şarttır. Hatta son günlerin moda deyimiyle farzdır.

Bu süreçte gelgitler, ayrışmalar ve hatta siyasi çatışmalar çıkacak. Liderler ve partiler milletin hakkını gözetmekten ziyade kendi menfaatlerinin peşinde koşacak. Medyanın kimi figürleri daha çok reyting adına hamaset yapacak. Hem devlet hem de örgüt içerisinde süreci sabote etmek isteyenler olacak. Harici şer odakları devreye girecek. Lakin adil bir barış ihtimali % 1 bile olsa süreci desteklemek, aktörlere imkân tanımak ve tartışmalara alan açmak milletin hakkı, hukuku için “farz”. Başarısız mı olduk? İlk olmayacak, bir daha deneriz. Zira barış için çok bedel ödedi bu millet. Bu millet adalete, özgürlüğe ve demokrasiye hasret! Biji Türkiye!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.