Göksel Göksu, bu haftaki “Kadın ve İktisat Kongresi ve bir soru” başlıklı yazısında, geçen hafta katıldığı 4. İzmir Kadın ve İktisat Kongresi’nden izlenimlerini aktarıyor, toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanabilmesi için gerçekleşmesi gereken zihniyet değişikliğinin yol haritasını sunuyor.

Kadın güçlenmeden ekonomi güçlenir mi?
Çalışma hayatında kadın istihdamının dünyada ve Türkiye’deki durumu
UN Women verilerine göre, kadınlar dünya genelinde erkeklerin kazandığı her 1 dolara karşılık sadece 77 sent kazanıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü, kalkınmakta olan ülkelerde yaşayan kadınların yüzde 75’inin güvencesiz ve kayıt dışı işlerde çalıştığını söylüyor. Toplumsal görev dağılımında kadınların payına düşen çoğunlukla ücretsiz bakım faaliyetleri oluyor. Doğum, emzirme, çocuk ve yaşlı bakımı gibi toplumsal roller iş dünyasında kadının elini zayıflatıyor. OECD verilerine göre, kadınların sadece üçte birinin iş yaşamına katıldığı Türkiye’de makas daha da açılıyor. Oysa, kadının istihdama eşit katılımı sağlanırsa dünya ekonomisine 28 milyon dolar katkı sağlanacak.
Son günlerde kafama takılan “kadın yoksulluğu ve yoksunluğu”yla ilgili kaynak arayışı içinde olduğum bir zaman diliminde, telefonum çaldı ve telefonun diğer ucundaki ses, “İzmir Kadın ve İktisat Kongresi’ne davetlisiniz, katılımınızı öğrenmek için aradım,” dedi. Bu kadar olur! “Güçlü Kadınlarla Güçlü Ekonomi” temasıyla düzenlenen kongreye Türkiye’nin dört bir yanından gelen iş insanı kadınlar ekonomiyi ve ekonomide kadının konumunu konuşacaklar… Nasıl gitmem?! Gittim elbette…
Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki büyük salon Hatay, Mardin, Van, Kocaeli, Mersin, Adana ve daha pek çok ilden gelen kadınlarla tıklım tıklım doluydu ben yerimi aldığımda. TÜRKONFED’ çatısı altındaki Batı Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu (BASİFED)’in düzenlediği kongrede iki gün boyunca, her biri kendi alanında söz sahibi ve birbirleriyle deneyimlerini, bilgi ve birikimlerini paylaşarak çoğalan, çıtayı hep daha yukarıya taşımanın formülünü arayan güçlü kadınların sesine kulak verdim.
Kadınların iş gücüne katılımı yüzde 36
Yazının girişinde sıraladığım ve tamamı uluslararası çalışma örgütlerine ait olan rakamlar onların da gündeminde. Oysa, iş dünyasında edindikleri yer salondaki kalabalıkla örtüşmüyor; hatta ters orantılı. Çünkü, salondaki kadınların her ne kadar işgücüne katılımı yüzde 100 olsa da OECD verilerine bakıldığında (2023) bu oran sadece yüzde 36. Yani, kadınların sadece üçte biri düzenli bir işte çalışabiliyor; diğerleri ise evde. Evdeler ama, onlar da tüm gün çalışıyor. Gelin görün ki, bu çalışmanın karşılığı yok. Ne gelirleri var ne sosyal güvenceleri.
Kongre boyunca en çok dikkatimi çeken toplumsal cinsiyet eşitliğine yapılan vurgu oldu. İş dünyasındaki kadınlar ve onlara destek veren tüm erkekler kadın istihdamına giden yolun toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaktan geçtiği konusunda mutabık. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporunun sonuçlarına bakılırsa bu konuda katedilmesi gereken mesafe de epey açık. Çünkü 2024 yılı verileri Türkiye’nin bu konuda iyi bir sınav vermediğini gösteriyor; 146 ülke arasında 127’nci sıradayız.
2030 yılında 92 milyon kişi işsiz kalacak
Ancak, bugünden bir şeyler yapılmazsa yakın gelecekte bu tablonun daha da kararması ihtimali var. O ihtimale dikkat çeken de kurduğu firmayla perakende sektörüne yapay zekâ üretip, bunu da 69 ülkeye ihraç eden Prof. Dr. Aytül Erçil. Erçil’in de dikkat çektiği gibi, Dünya Ekonomik Forumu’nun “İşlerin Geleceği Raporu 2025”e göre, 2030 yılına kadar beklenen istihdam kaybı 92 milyon.
Anlamı şu: 2030 yılına gelindiğinde bugün bilinen mesleklerin çoğu buharlaşacak, bu meslekleri icra eden kadınlı erkekli 92 milyon kişi işsiz kalacak. Güzel haber ise kaybolan mesleklerin yerini yenileri alacak. Eğitim, teknoloji, bilişim, yenilenebilir enerji sektörlerinde 170 milyon kişiye yeni istihdam kapıları açılacak.
Açılacak da, bu sektörlerde kadınların payı ne olacak? Çünkü var olan yetkinliklerini bilişim ve teknolojinin sunduğu yeni dünyayla buluşturanlar o dünyanın kazananı olacak. Bu da kadınların bilim ve teknoloji alanında kendini geliştirmesini zorunlu kılıyor. Kongre boyunca bu gerçeğin farkında olan kadınlar hemcinslerini yeni dünyanın gerekliliklerine uyum sağlamaları konusunda motive edebilmek, dikkatlerini yeni dünyanın değişen düzenine çekmek için hatırı sayılır bir çaba sarfetti.
Ağırlıklı gündem maddelerinden biri yapay zekanın iş yaşamında kullanımı, becerileri değiştirip dönüştürmenin, kadınları bilişim ve teknoloji alanlarına çekmenin önemiydiyse, diğeri de kadınların iş yaşamında eşit bir şekilde var olmasının anahtarı olarak görülen toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıydı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Kadın ve İktisat Kongresi’nde eksik olan neydi?
Salonda yerini alan kadınların pek çoğunun diline pelesenk ettiği “toplumsal cinsiyet eşitliği” talebi önemliydi. Önemli, çünkü bu talep “bir işletmede eşit sayıda kadın ve erkek çalıştırılması”nı istemekten öte, kadınların kamusal alanda, siyasette, iş dünyasında, çalışma yaşamında eşit yer alabilmesi için gereken toplumsal koşulların yeniden inşasını gerektiriyor. Bu sayede kadın ve erkek eşit haklara kavuşabilir, eşit sorumluluk sahibi bireylerin var olduğu bir dünyada, fırsatlardan da eşit olarak yararlanılır. Bu eşitliğin sağlandığı zemin çalışma yaşamı olduğunda toplumsal refah düzeyi artar. Ancak, eşitliğe giden yol zihinlerdeki dönüşümden geçiyor.
Salondaki kadınlarla farklı zaman dilimlerinde yan yana geldiğimde gördüm ki, iş dünyasına damga vuran kadınlar çok güzel işlere imza atıyor. Aralarında bilgi ve birikimleriyle göz dolduranlar, sıfırdan başlayıp her güçlüğü yenerek nice başarı öyküleri yazan sayısız kadın var. Dijital dönüşüme ayak uyduranlar, ayak uydurmaya çalışanlar ile bilişim ve teknoloji çağını yakalamak için yorulmak bilmeden çalışan bunca kadını bir arada görmek ve dinlemek etkileyici. Yine de toplumsal cinsiyet eşitliğinin sadece taleple elde edilmediği de bir başka gerçek. Kâh özel sohbetler sırasında kâh kürsüdeki konuşmaları dinlerken kendimi, “Toplumsal cinsiyet eşitliğini önce zihinlerde gerçekleştirmek, kendimizden başlayarak toplumda—özellikle de çalışma yaşamında—kadına biçilen toplumsal rolleri gözden geçirmek lazım,” diye düşünürken buldum.
Kadın güçlenmeden ekonomi güçlenir mi?
Toplumsal cinsiyet eşitliği neden önemli?
Kongre devam ederken üst düzey bir kadın yöneticiyle toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine ayak üstü keyifli bir sohbet yaptık. Hararetli konuşmanın ortasında basın danışmanı olduğunu tahmin ettiğim bir kişi yanına yaklaştı ve tam konuşacaktı ki, karşımdaki kadın gülümseyerek, “Bakın bu bey de kadın işi yapıyor,” dedi. O an yüzümde beliren şaşkınlığı ben bile gördüm. İyi niyetliydi biliyorum. Aslında kendi egemenlik alanında iş bölümü yaparken kadın-erkek ayrımı yapmadığını anlatmak istedi. Ama masum gibi görünen o ifade, toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirmek isteyen bir kadın yöneticinin bile kafasında “kadın işi-erkek işi” ayrımının olduğunun göstergesi. O yönetici de farkında kadınların istihdamdaki payının düşük olmasının başlıca nedenlerinden biri de toplumsal cinsiyet rolleri, doğallaştırılan cinsiyete dayalı iş bölümü, özetle cinsiyet temelli ayrımcılık.
Hayatın her alanını biçimlendiren o roller nedeniyle bir kadın hiç düşünmeden ampul değiştirme, kavanoz kapağı açma gibi çok basit işleri doğallıkla erkekten isterken, bir erkek de çay demleyemiyor olmayı, önüne gelen meyvenin kabuğunu soyamamayı beceriksizlik değil de övünç kaynağı olarak görebiliyor. Eşitsizlikteki bu doğal kabul iş yaşamına da kadın işi, erkek işi olarak yansıyor. Hal böyle olunca kadınların payına evde de olsa çalışma hayatına da atılsa yapay zekâ, bilişim, teknoloji yerine, yemek yapmak, yaşlı ve çocuk bakımı, temizlik düşüyor.
Bu döngünün değişmesi önce kadınların kendilerine inanmasıyla mümkün. Dijital dönüşüme ayak uydurmak için çabalayan, bu minvalde hemcinslerinin bilgiye, eğitime, finansa erişimini sağlamak için uğraş veren kadınların, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için gereken zihniyet dönüşümüne de el atacaklarına kuşku yok.
Öğrenilmiş cinsiyetçi söylemlerden arınmanın önemi
Çünkü, kullanılan her kelime ardında yatan bir zihniyeti yansıtıyor. Zihin doğal bulduğunu, “normal” kabul ettiğini dilimize söyletiyor. Zihin değiştiğinde kullanılan dil de değişiyor. İşte o zaman iş sahibi olan alanında yetkin bir kadın kürsüye davet ettiği iş insanını “iş adamı” diye lanse edip, kendi varlığını yine kendi diliyle ve farkında bile olmadan ikinci plana itmek zorunda kalmıyor.
Hatırlarsınız; yerel seçimlerde aday olan kadınların bir kısmı propaganda yaparken, “Şehrimize ya da ilçemize kadın eli değecek,” diyordu ya, onun gibi… Bilinçaltına işlenen kodlar kadının aklını, zekasını ve becerilerini kullanarak var ettiklerini iyi niyetle ve doğallıkla “kadın eli değdi”ye indirgeyiveriyor.
Oysa, o zekâ, akıl ve becerilere sahip çıkıldığında tablo da değişiyor. Ekonomik ve siyasi çevrelerin üzerinde mutabık kaldığı, uluslararası verilerle de desteklenen tezi hatırlayalım: Dünyada kadın istihdamındaki yüzde birlik artış bile gayri safi milli hasılayı 80 milyar dolar artırıyor. Bu da kişi başına düşen refahın artması demek.
Bu refaha ulaşmak bir hedef ise—ki olmalı—işe zihinleri dönüştürerek başlamak gerekli. Başlamalı ki, kadınlar yola çıkabilsin. Eğitimden pay alabilsin, cinsiyetçi toplumsal roller yerine ortak yaşamın paylaşılmasına dayalı formüller geliştirilsin, kadın evi ile işi arasında sıkışmak zorunda kalmadan kreş, bakımevi hizmetlerinden yararlansın, mülkiyet hakkı edinebilsin. Eğitim ve beceri seviyelerini yükseltmelerinin önü açılsın, istihdam olanaklarını artıracak düzenlemeler yapılsın, finansal kaynaklara erişimi sağlansın.
Kadın yoksulluğu ve yoksunluğuyla ilgili verilere ulaşmayı umarak gittiğim kongreden bu düşüncelerle ayrıldım. Sayısal veriye ulaşamamış olsam da (bu konuda yapılmış veriye dayalı bir çalışma yok maalesef) yoksulluk ve yoksunluğun parametrelerine yenileri eklendi dinlediklerim sayesinde.
Kadınlar İktisat Kongresi’nin 102. yıldönümü ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin geleceği
Özetle şöyle düşündüm: Yıl 2025… Dördüncüsü düzenlenen Kadın ve İktisat Kongresi’ndeyiz. Atatürk’ün Cumhuriyetin ilanından önce ülkenin ekonomi politikasını inşa etmek üzere İzmir İktisat Kongresi’nin yanı sıra düzenlediği Kadınlar İktisat Kongresi’nin üzerinden tam 102 yıl geçmiş. 102 yıl önce Cumhuriyet’in inşasında rol alan, toplumun yarısını oluşturan kadınlar bugün hala “fırsat eşitliği”ni, “toplumsal cinsiyet eşitliği”ni konuşuyor; ekonomiden siyasete, sosyal yaşamdan ticarete her alanda varlık göstermek, seslerini duyurmak için uğraşıyor. En önemlisi de, birbirlerine el veriyorlar.
Kendi alanında liderlik kapasitesine sahip yetkin kadınlar, hiç şüphesiz her fırsatta dillendirdikleri toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını hayata geçirecek zihinsel dönüşümün fitilini önce kendi egemenlik alanlarında ateşleyecek güce sahipler. O değişim, dönüşümün de öncüsü olacak. Bu sayede, içinde bulunduğu dar çemberi aşarak kendi işini nasıl kurduğunu gururla anlatan bir kadın, bir yandan da elindeki çatalı makarnaya batırıp batırıp, 8-10 yaşındaki oğlunun çatal geldikçe açılan ağzına uzatmayacak. Oğlunu eğitmekle başlayacak o kadın işe. Önce yemeğini yemeyi, yemiyorsa aç kalmayı öğretecek. Sonra birey olmayı, paylaşmayı, sorumluluk almayı… Öğretecek ki, zihinler gibi toplumlar da dönüşsün ve bu koşullarda bir asır daha geçmesin.
Aksi halde, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez’in her cümlesine katıldığım şu sözleri daha çok duyarız: “Kadınlar güçlenmeden ekonomiyi büyütemeyiz. Eğitimde, istihdamda, yönetimde, girişimcilikte daha fazla kadın yer almadıkça, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşamayız.”