Gökhan Bacık yazdı: Dünyada orta yol arayışları

Bu haftaki yazısında Gökhan Bacık, içinde bulunduğumuz aşırılıklar çağında dünyada orta yol arayışlarını değerlendiriyor. Öne çıkan inisiyatifleri, sahip oldukları avantajları ve karşılaştıkları bariyerleri anlatıyor.

Dünyada orta yol arayışları aşırılıklar
Gökhan Bacık yazdı: Dünyada orta yol arayışları

Michael J. Sullivan, Eric J. Hobsbawm gibi yazarlar tarihi ‘savaşlar çağı’ yahut ‘devrimler çağı’ gibi devirlere ayırarak ele alır. Hobsbawm’a göre 1914 ile 1991 arası “aşırılıklar çağı” idi. Sanırım içinde yaşadığımız döneme hala bu ismi vermek yanlış olmaz.

Aşırılıklar çağında dünyada orta yol arayışları

‘Aşırılıklar çağı’ içinde ekonomiden, göçmen sorununa oradan cinsiyet meselelerine dünyada aşırı düşünceler ve savrulmaların yaşandığını görüyoruz.

Ekonomik alandan başlarsak Amerika’da bazı Cumhuriyetçiler devleti yok etmek istiyor. ABD Başkanı Trump bir ay kadar önce örneğin Eğitim Bakanlığı’nın hemen lağvedilmesini istedi. Bir açıdan bazı Cumhuriyetçileri, iktisat tarihindeki Avusturya ekolüne yakın olarak düşünebiliriz. 1871 yılında Menger’in Ekonominin Prensipleri kitabı ile oluşan bu ekolün temel çıkış noktası devleti mümkün olduğu kadar küçültmek. Bu ekolün parlak temsilcisi Hayek 1974 yılında Nobel ekonomi ödülünü almıştır. Hayek’e göre devlet müdahalesi sadece sorun üretir. Benzer görüşleri Amerika’da Friedman savunmuştu. Zamanında popüler olan bir mülakatta Friedman’a çeşitli bakanlıklar ve kamu kurumlarının ismi tek tek sorulmakta ve Amerikalı ekonomist gerekli olmayanlar için ‘kapatılmalı’ demekteydi. Friedman burada Tarım Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı için ‘kapatılmalı’ demişti. Sanırım Türkiye’de Avusturya ekolünün bilinen en önemli temsilcisi Mustafa Erdoğan. (Erdoğan’ı burada bir aşırılık olarak değil bir ekonomik-filozofinin temsilcisi olarak anıyorum. Erdoğan’ın aynı zamanda ülkemizin önemli anayasa hukuku hocalarından ve siyasi düşünürlerinden biri olduğunu da not etmek gerekiyor elbette.)

Viyana’dan Berlin’e geçince ise karşımıza bürokrasi teorisinin mucidi Weber çıkıyor. Buna uygun olarak günümüz Almanya’sı bir bürokrasi cenneti. Bazı bilimsel hesaplamalara göre bürokratik ayrıntılar, Almanya’ya her yıl 146 milyar Euro kadar bir kayıp yaşatıyor. Alman resmî kurumlarının hemen hepsi sürekli olarak bir bürokratik reformdan bahsediyor. Ehliyet almaktan yeni bina inşa etmeye her alanda çok karmaşık bir bürokratik düzen, Almanya’da hayatı etkisi altında bulunduruyor.

Günümüzde farklı cinsel yönelimlerin siyasette köktenciliğe etkisi

Diğer bir konu cinsiyet meselesi. İnsanlar binlerce yıldır farklı cinsel tercihi olanları tartışıyor. Elimizde MÖ 2450 yılında kaydedilmiş ve Mısır’da aynı cins insanların birlikteliğinden bahseden kaynaklar var. Zaman zaman gündeme gelen örnek olarak Osmanlı resmi devlet tarihçisi Ahmed Cevdet Paşa’nın dönemin toplumunda görülen erkekler arası cinsel ilişkiler üzerinde (olumlu bir söylemle) yazdıkları da başka bir örnektir. Bu konuda tarihçi olmaya gerek yok. Kitaplarda ‘500 cariyesi vardı’ denilen bir kişinin cinsel hayatını biraz hayal etmek sanırım yeterli olacaktır.

Kimi toplumlarda bir aşırılık olarak farklı cinsel tercihi olanlar öldürülür yahut ‘stigmatize’ edilir. Bunun tam karşılığı ise biyolojik cinselliği tamamen yok saymaktır. Özellikle Amerika’da bir grup radikal liberal ve solcu grup bu ikinci aşırılık içindedir. Buna göre yaklaşık olarak 72 tür farklı cinsel tanım söz konusudur. Örneğin, amaregender olanlar o günkü ruh hallerine göre bir cinsel kimlik kazanır. Mesela Salı günü erkek olarak Perşembe günü kadın olarak kendini tanımlayabilir. Bu kadar kaotik bir yapı çözümcü cinsiyet yaklaşımı ise gündelik hayatı bazen alt üst etmektedir. Başta Amerika’da Cumhuriyetçi partiye insanların kaymasının arkasında bu tür radikal düşüncelerin etkisi muhakkaktır.

Hayat hukukun siyah ve beyaz cetveli gibi akmıyor

Şimdi bakış açısını değiştirelim. Diyanet tarafından hazırlanan İslam ansiklopedisinin ‘hünsa’ maddesini okuyalım: “İslâm Hukukunda… erkek mi kadın mı olduğu tesbit edilemeyen kişiyi ifade eder.” “…bir kimsenin biyolojik olarak hem kadınlık hem de erkeklik özelliği taşıması …” Bu tartışma bize orta yolu bulmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Günümüzde küresel olarak aşırılıkların gözlemlendiği bir diğer alan ise göçtür. Bir tarafta ‘sınırlar kalksın’ diyenler varken diğer tarafta ‘yabancılar gitsin’ şeklinde diyenler bulunuyor. Nüfus hareketlerini kısıtlamak imkansızdır. Hititlerin, Mısır’dan ‘doktor’ getirdiğini Profesör Ahmet Ünal’ın çalışmalarından okuyoruz. Hiçbir toplum kendine yetmez. Öte yandan bir toplum zorda kalanlara yardım etmek zorundadır. Ancak hiçbir toplum da bir ‘exodus’ (göç) kabul etmez.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu örnekler üzerinden bazı noktaların altı çizilebilir:

Birincisi, insanlar kendi görüşlerini savunurken eğer aşırıya kaçarsa aslında karşı aşırı bloğu desteklemiş oluyor.

İkincisi, yukarıda tartışılan cinsiyet ve göç gibi konularda hukuku tek araç ve çözüm olarak görmemek gerekiyor. Hayat, hukukun siyah ve beyaz cetveli gibi akmıyor. Ancak iktidar sahipleri için sorun şu ki hukuku kullanmak yani kolaycılığa kaçmak ilk tercih olarak karşımıza çıkıyor. “Güç atına” binen herkes “hukuk” ile sorunları çözmeye çalışıyor. Hukuk sosyal konularda ancak yardımcı bir araçtır; ana sorun çözücü olamaz. Hukukun sürekli gündelik hayatın sorunlarını çözmek için sahneye çıktığı toplumlar “aşırılıklar toplumu” olur. Ana çözüm siyasettir, müzakeredir, diyalogdur. Eğer iktidar sahipleri hukuku kullanmak kolaycılığına düşerse bu zamanla sert bir karşı dalga üretir.

Dünyada orta yol arayışları
Gökhan Bacık yazdı: Dünyada orta yol arayışları

İnandığımız düşüncenin mutlak doğru olduğunu sandığımız an aşırılığı başlatmış oluyoruz

Ve nihayet herkesin şunu kabul etmesi gerekiyor: İnsanların sorunlarına mutlak bir çözüm yoktur. “Abdest nasıl bozulur?” gibi basit bir sorunun dahi üzerinde uzlaşılmamış noktaları vardır. Bir bakıma insanlık tarihi savrulmalardan ibarettir. Hyman Minsky’nin meşhur “istikrar istikrarsızlık üretir” sözünü hatırlamak gerekiyor. En kusursuz çözüm kendi sorununu üretir. Örneğin, bir insanı eğitirseniz az çocuk yapar. İhracat yapamayan bir toplumu ihracat yapar hale getirirseniz ekonomi dış talebe bağımlı hale gelir, kişi başına geliri artırırsanız insanlar savunma harcamalarına karşı gelmeye başlar… Burada kabul edilmesi güç nokta şudur: Önerdiğimiz ve savunduğumuz görüş, kendi içinde sorunlar barındırır.

Jürgen Habermas siyasal aşırılığı tartışırken iki noktanın altını çizmişti. Birincisi, dogmatik olmak yani görüşünün mutlak doğru olduğuna inanmak. İkincisi, zorlayıcı yöntemler. Bu yöntemler sadece güç kullanmak değil manipülasyonu da içerir. Habermas bizlere sindirilmesi zor bir şey söylüyor aslında: İnandığımız düşüncenin mutlak doğru olduğunu sandığımız an aşırılığı başlatmış oluyoruz. Bundan sonra ise ister güç ister kelime oyunları kullanalım fark etmiyor çünkü birer zorbaya dönüşüyoruz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.