Gökhan Bacık yazdı | Bundan sonra: İhtimaller, senaryolar

Gökhan Bacık’ın bu haftaki yazısının konusu, İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan sürece dair ihtimaller ve senaryolar.

İmamoğlu’nun tutuklanması
Gökhan Bacık İmamoğlu’nun tutuklanması ve sonrasında oluşabilecek ihtimal ve senaryoları yazdı

Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan süreç, Türkiye’yi nereye götürür? Bu soruyu bir test sorusu olarak düşünürsek cevap seçeneklerimiz şunlardır:

A şıkkı: Süreç, bir değişimi tetikleyecek ve iktidar değişecektir.

B şıkkı: Süreç, mevcut iktidarın kendini daha konsolide ederek sonuçlanmasına yol açacaktır.

Jean Mearsheimer, Büyük Güç Siyasetinin Trajedisi adlı kitabında politikayı bilardoya benzetir. Topların farklı renkleri ve rakamları olması bir şeyi değiştirmez. Politikanın genel kuralları hepsini aynı şekilde etkiler. Yani, siz 4 numaralı siyah topa vurursanız, bu top hemen arkasındaki 1 numaralı beyaz topa vurur. Bunun renkler ve rakamlarla ilişkisi yoktur; hareketleri fiziğin kuralları belirliyordur.

Mearsheimer’ın modelinin işimize yaraması için bir olayda etkili olabilecek her dinamiği ve faktörü bilmemiz gerekiyor. Eğer en küçük bir dinamiği ıskalarsak tahminlerimizi boşa çıkarabilir.

Bu hata payını not ederek Türkiye’ye dönersek bazı olası senaryoları tartışmak elbette mümkün.

İmamoğlu’nun tutuklanması toplum nezdinde ne anlam ifade ediyor?

İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan sürecin nereye evirileceğini belirleyecek ilk nesnel faktör olayın toplumsal anlamının ne olacağıdır.

Bir olay hakkında hakimlerin, tarihçilerin, bilim adamlarının fikirleri olur. Ancak olayın sosyal anlamına halk karar verir. Bunu tarihimizden biliyoruz. 367 kararı, Menderes’in idam edilmesi…

Benzer şekilde İmamoğlu hadisesinin toplumsal anlamının nasıl şekilleneceğini beklemek gerekiyor. Ancak burada bir ayrıntı var: Bir olayın ani anlamı yanıltıcı olabilir. Muhtemelen bu hafta anket yapılsa Türk halkının %60’ı bu olayı siyasi bulabilir. Ancak önemli olan uzun vadeli anlamdır. Yani 6 ay sonra 1 yıl sonra halk bu olayı nasıl yorumlayacak?

Zaman kritik önemdedir çünkü Türk halkı bazı konularda unutkan bazı konularda fikir değiştiricidir. Onlarca kişinin öldüğü otel faciası örneğin unutulmuştur. 1980 yılında Türk halkı bir sarhoşluk içinde Evren’i desteklemiştir. Ancak daha sonra Evren’e eleştirel bir pozisyon almıştır. Bizim devlet dahi fikrini değiştirir. Bunun en popüler örneği “teröristbaşı’nın” “kurucu iradeye” dönüşmesidir. Bu açıdan Türkiye’de halk ve devlet arasında bu açıdan ‘anasına bak kızını al’ türünden bir benzeşim vardır.

Halk uzun vadede İmamoğlu kararını zihninde nasıl kodlayacaktır? Burada önemli başka bir ayrıntı var: Söz konusu olan uzun vade ortalama iki yıl. Türkiye iki yıl ortalama bir süre içinde öyle ama böyle bir seçime gidecek. Dolayısı ile bu iki yıl içinde İmamoğlu hadisesi nasıl anlamlandırılacaktır?

İmamoğlu belki hapishanede unutulacak belki de bir efsaneye dönecektir. İki yıl kısa bir süre değildir. Ancak öte yandan olayların sürekli İmamoğlu’nu hatırlatacak biçimde gelişmesi ihtimali olduğu için çok da uzun değildir.

İmamoğlu’nun tutuklanması: Protestonun anlamı

Gelişmelerin bundan sonra nasıl evirileceği meselesinde belirleyici bir etken de ahalinin protesto kavramına bakışının nasıl olacağıdır.

Türkiye’de muhalefet konvansiyonel siyasetin bitmek üzere olduğunu düşünüyor. Boykot gibi kavramlar bunun işareti. Konvansiyonel siyaset bitmeye başlayınca yerine boykot, protesto başlar. Bu dünyanın her yerinde böyledir.

Muhalefetin bu açıdan elinde önemli avantajlar var: Ekonomik durum iyi değil. Halkın bir kesimi stres altında. Öte yandan muhalif seçmenlerin bir kısmı Türkiye’de vergi, tüketim ve hatta banka hesapları gibi kritik alanlarda temel sağlayıcı durumunda. Yerel seçimlerde iktidar büyük şehirlerde zayıflamış durumda ve daha ziyade Anadolu’ya ve kasabalar çekilmiş bir görünüm veriyor. Bu denge muhalefete fırsatlar sunuyor. Basit yöntemlerle seküler-şehirli kütle ekonomi, toplum ve siyaset üzerine büyük baskılar kurabilir.

Peki, protestolar ve boykot devam ederse bunu halk nasıl görecektir? Bu arada not etmek gerekiyor ki bu durumda iktidar, tartışmayı İmamoğlu’nun tutuklanmasından protestoların zararı konusuna taşıyacaktır.

Tarihsel olarak Türkiye’de ahalinin (Z kuşağı hariç) genel zihin haritası üç aşağı beş yukarı aşağıdaki gibidir:

Olumlu ve/veya Önemli KavramlarOlumsuz ve/veya Önemsiz Kavramlar
düzen, birlik, beraberlik, cami, cemaat, itaat, aile, fitne, kader, huzur, uyum, devlet, imam, doktor, vali, kaymakam, sabır, pavyonörgüt, birey, anarşi, sendika, protesto, birey, inovasyon, eleştiri, isyan, itaatsizlik, sivil, entelektüel, yazar, sosyolog, eylem, cinsellik

Dolayısıyla ilk ezbere cevabımız halkın bir yerden sonra protestolara şüpheyle bakacağıdır. Ancak burada diğer etkenler de var. Örneğin, Kürt seçmen nasıl bir tavır alacak? Son gelişmeler bir yandan Kürtlerin pazarlık gücünü arttırmış ancak Kürtler üzerinde moral bir baskı da kurmuştur.

Nihayet burada yeni bir dinamik gençlerin durumudur. Hiçbirimiz tam olarak yeni kuşağın “zihin haritasını” bilmiyoruz. Bu kütle siyasi olarak yeni sahneye çıkmakta.

Esasen burada “Türkiye’de bir devrim olur mu?” sorusunu tartışmak gerekiyor. Ancak bu tartışmayı akademik düzeyde yapacak bir hukuki, siyasi hatta sosyal vasat olmadığı için şunları söylemekle yetinebilirim. Bir doktora bir şikâyette bulunduğunuz zaman size ilk sorusu “ailenizde bu hastalık daha önce görüldü mü?” olur. Bir yerde deprem olursa deprem bilimciler, ilk olarak tarihte orada olan depremleri hatırlatır. Bunların nedeni basittir: Bir yerde bir şey daha önce olduysa tekrar olma ihtimali vardır! Türkler tarihte devrim yapamayan bir millettir. Örneğin Farslar ve Araplar bu açıdan Türklere göre daha ileri bir siyasi bilince sahiptir. Buna göre “Türkiye’de devrim olmaz” demek lazım gelir. Ancak öte yandan yeni dinamikler, tarihte hiç olmamış bir şeyi de oldurabilir.

 Mesela Türk halkı sandığı sever. Ama Evren gibi biri çıkıp sandığı birkaç yıl kaldırırsa ona da isyan etmez. Metaforik ifade edersek, dolayısı ile Türk halkı ile sandık arasında “kozalite” yoktur “korelasyon” vardır. Türkiye’de halk beklemeyi ve ilk seçimde tepki vermeyi tercih eder.

Ancak yukarıda yazdığım gibi ortalama iki yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Dolayısıyla, iki yıl içinde zorlaşan ekonomik şartlar halkın tarihsel çizgisinde kaymalar yapmasına yol açabilir.

İmamoğlu’nun tutuklanması para ve ekonomik ilişkileri nasıl etkileyecek?

Nihayet bütün sürecin temel çerçevesi Türkiye’nin iktisadi gidişatıdır. Burada daha net bir öngörüde bulunmak mümkün. Erdoğan sözgelimi Türkiye’de enflasyonu düşürür ve reel gelirleri arttırırsa önemli bir kesim, iktidar lehine pozisyon alacaktır.

Bu açıdan Türkiye’de halkın siyasi tepkisi aslında ekonomik durumun bir fonksiyonudur. Yani ekonomik nedenlerle kızgın halk tepkisini Kürt sorunu, İmamoğlu hadisesi gibi olaylar üzerinden yansıtır. Eğer ekonomik basınç halk üzerinde devam ederse, İmamoğlu hapishanede oturduğu koğuşta hiçbir şey yapmadan popülaritesini arttıracaktır.

Yalnız burada şunu not etmek gerekiyor: Türkiye’de ekonomik sıkıntılar karmaşık sosyal konularla iç içe geçmiştir. Yani ekonomik sorunlar derin bir fırsat eşitliği krizi üretmiştir. Dolayısı ile ekonomik sorunlar derken sadece “domates fiyatlarını” değil insanların işgücüne katılmada fırsat eşitliğini kaybettiğinden endişe etmesini de hesaba katmak gerekiyor. “Astsubay olmak istiyorsan ocağa takılcan abi” diyen bir genç aslında bu karmaşık sorunu özetliyor.

Ekonominin nasıl olacağı konusunda dış dinamikler de son derece önemlidir. Trump’un tarifeleri Türkiye’de yılık büyümeyi ciddi biçimde olumsuz anlamda etkileyebilir.

Siyasetin maliyeti

Bu modeli farazi olarak işletirsek: Örneğin, ekonomi iyileşmezse, halkın protestolara ve İmamoğlu’na sempatisi artacaktır. Bu ise iktidarın süreci yönetme maliyetini arttıracaktır. İnatlaşma ise daha karmaşık bir sorun olan meşruiyet krizine evirilebilir. O zaman en yukarıdaki test sorusuna C ve D şıkları eklemek gerekir. Ancak iktidar, ekonomide rahatlatıcı adımlar atarsa dinamikler ters çalışacaktır. Örneğin, işleri düzelen esnaf ve zamlı maaş alan emekliler, protestoları ‘istikrarı ve huzuru bozan şeyler’ olarak görebilir. Bütün bunları yaşayıp göreceğiz.

Ancak kesin olan bir şey var: Dünyada büyük dönüşümler ve krizler yaşanıyor. Yapay zekadan, robot istihdamına adımlar atılıyor. Belli ki Türkiye huyu olduğu üzere bu süreci de ıskalayacak. İnşaat, din, milli gurur, Atatürk gibi sembollerle çevrili kendi iç dünyasında bir süre daha oyalanacak.

Daha kötüsü şu: Türkiye’de artık meşruiyet tanım ve kaynakları farklı üç ‘millet’ oluşuyor: Sağ-İslamcı grup, seküler-milliyetçi grup ve Kürtler. Belki de zamanla ‘buçuk’ bir millet olarak Araplar da yerini alacak. Her bir grup ötekini ontolojik olarak iktidara gelmemesi gereken olarak görüyor. Pratik olarak bu Türkiye’nin kendi meşrebince Lübnanlaşmasıdır. Umarım iş o noktaya varmaz. Bunu iyice anlamak için belki de bayram tatilinde 19. Yüzyıl Osmanlı tarihi ile ilgili şeyler okumak işe yarayabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.