Gökhan Bacık yazdı | Kürt sorunu ve 1921 Anayasası meselesi: Zurnanın zırt dediği yer

PKK’nın kendini feshettiğini duyurduğu açıklamada geçen ‘Önder Apo Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşmasının ve 1924 Anayasasının öncesini referans alarak…’ ve ‘PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı’ gibi ifadeler tartışma başlattı.

Doğal olarak metinde yapılan 1924 öncesine referans kimi çevrelerce 1921 Anayasası’nı akla getirdi. Esasen PKK’nın ‘1924 Anayasası öncesi’ ile tam olarak neyi kastettiğini bilmiyoruz. Ancak büyük olasılıkla PKK, ideolojik tarih okuması hatırlanırsa, burada Osmanlı devletinden Kemalist Cumhuriyete geçiş dönemini temel çerçeve alarak 1924 öncesini hatırlatıyor. Başka bir ifade ile PKK ‘1924 öncesi’ derken geleneksel Osmanlı düzenini kastetmiyor.

Gökhan Bacık yazdı | Kürt sorunu ve 1921 Anayasası meselesi: Zurnanın zırt dediği yer
Gökhan Bacık yazdı | Kürt sorunu ve 1921 Anayasası meselesi: Zurnanın zırt dediği yer

Burada bir kısmına İslamcıların da katıldığı revizyonist bir tarih okuması var. Kürtlere göre Osmanlı’dan sonra oluşan kurtuluş mücadelesi bir nevi Anadolu halklarının koalisyonu ile yapılmıştı ancak daha sonra buradan bir oldu bitti ile Türkçü bir ulus devlet çıkarılmıştı. Bu revizyonist tezin dayanacağı tarihsel bir belge de 1921 Anayasası oluyor. Neden?

Çünkü 1921 Anayasası alenen yerel muhtariyet fikrini kabul eden bir metin. Burada 11. Madde şöyledir:

“Vilâyet, mahallî umurda mânevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i, adlî ve askerî umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükümetin umumi tekâlifi ve menafii birden ziyade vilâyata şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vazedilecek kavanin mucibınce Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıa ve Muaveneti İçtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dâhilindedir.”

Yani, 1921 Anayasası’na göre vilayet (yani yerel idari birim) özerktir. Dış politika, hukuk, uluslararası ekonomik ilişkiler gibi temel konular dışında kalan vakıflar, eğitim, sağlık, ekonomik, ziraat, kalkınma, sosyal dayanışma konularında yerel kurullar yetkilidir.

Şöyle tartışmalar var. Kimi çevrelere göre 1921 Anayasası bir geçiş dönemi metnidir, dolayısı ile dönemin taktiksel niyetlerini içerir. Başkalarına göre bu metin çok kısadır o yüzden tipik bir anayasa bile olarak görülemez. Bu eleştirilerin çoğuna katılmak mümkün. Ancak şekilsel eleştiriler ne olursa olsun elimizde demokratik yollarla yapılmış (belki de tek demokratik yolla yapılmış), Ankara’da meclisin onayladığı bir metin var. Öte yandan İsrail, İngiltere ve Suudi Arabistan gibi örneklere bakarsak anayasa geleneği salt anayasa denilen metinlerden oluşmaz. Başka temel kanunlar ve yasalar da anayasal çerçevenin içine girebilir. Dolayısı ile 1921 Anayasası tipik bir anayasa olarak görülmese bile Türk anayasa geleneğinin parçasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Kürtlere ne verecek?

5 Ocak 2025 tarihinde bu köşede yazdığım yazıda şunu not etmiştim:

“Nihayet bütün çözüm/barış süreçlerinin en önemli aşaması siyasi bir çözüm önermektir. Yani Kürt sorunu çözülsün diye taraflar hangi siyasi konularda anlaşacak. Bu özünde şu anlama gelir: Kürtlere idari ve kültürel/dilsel ne teklif edilecektir? Lafın gelişi örneğin bir âdem-i merkeziyetçi model önerilecek mi?”

Bu soru kanaatimce ikinci Kürt çözüm süresinin de geleceğini belirleyecek. Türkiye tarafı ve Kürtler arasında her iki tarafı da mutlu edecek hukuksal ve siyasi çerçeve nedir? Hatırlanırsa birinci çözüm süreci bu aşamaya gelemeden çökmüştü. Birinci çözüm süresince sonu gelmez peşrevler yapılmış ancak iki taraf somut olarak bir model konusunda tartışma aşamasına gelememişti.

Gökhan Bacık yazdı | Kürt sorunu ve 1921 Anayasası meselesi: Zurnanın zırt dediği yer
Gökhan Bacık yazdı | Kürt sorunu ve 1921 Anayasası meselesi: Zurnanın zırt dediği yer

Örneğin, Kürt dilinin öğreniminde sağlanacak bazı yeni haklar yeterli olur mu? Bu soruların hepsinin gizli bir içeriği de var: Ya yeterli olmasa ne olacak? Bu endişeleri hatırlatarak şunun altını çizmeye getiriyorum. Yeni çözüm süreci başarısızlıkla sonuçlanırsa ne olduğunu eskisinden biliyoruz. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu tür süreçler akamete uğrarsa kan gövdeyi götürüyor maalesef. O nedenle peşrevi uzatmadan hızla siyasi çözümün koşullarını somut olarak ortaya koymak gerekiyor. Siyasi çözüm safhasının uzaması sürecin yıkılma olasılığının arttığını gösterir.

Modern bir âdem-i merkeziyetçilik

Türkiye’de her partiden insanın yüzleşmesi gereken bir gerçek var: “Kürtleri kardeş yapalım, onların ekonomik durumlarını güçlendirelim, filan kanunu değiştirelim, filan yerde seçmeli Kürt dersi koyalım” gibi bütün yapıcı adımlar elbette faydalıdır. Ancak sorunun özünde bir “Kürt realitesi” vardır ve bunun çözümü için Türkiye’de 1923 ile başlayan geleneksel idari felsefenin yenilenmesi gerekiyor. Esasen zurnanın zırt dediği yerde burası: Böyle bir değişimi bırakın CHP’lileri AKP’nin elitleri bile kabul eder mi? Bunu bilmiyoruz.

Türk kimliğinin siyasi aurasını sadece Kemalistlerle ilgili sanmak son derece yanıltıcı olur. İslami hareketin tümü için Türkler, Tanrı tarafından vazifelendirilmiş misyonu olan bir millettir. Bütün din ve Osmanlı ‘sosuna’ rağmen Türkiye İslami hareketinde Türklük başat tondur. Türklüğün tanrısal misyonu için Osman Turan’ı Necip Fazıl Kısakürek’i okumak yeterli olacaktır. Daha yakından bir örnek: 2023 yılı Ekim ayı Diyanet aylık dergide şunu okuyoruz: “Orhun kitabelerinde, ‘Tanrı, Türk vatanını kutsal kılarak Türk milletinin varlığının devamını sağlamıştır’ ibaresi bulunmaktadır.” (Sayfa 8)… “Ancak hiçbir dil Türkçemizin yerini tutamaz.” (Sayfa 10).

Tekrar idari konuya dönersek, Türkiye’de idari merkeziyetçiliğin reformu konusu küçük bir grup sosyalist ve liberal aydının marjinal alanına terk edilmiştir. Bunun dışında bu konular tabudur. “Üniter devlet” kavramı hem siyasi elitler için kırmızı çizgidir hem ahalinin büyük bir kısmı için makbul siyasi bir mâni yani şiirdir. Atatürk ve nesli Namık Kemal vezni ile konuşurdu. Maalesef günümüzde pek çok Türk siyasi eliti, Kenan Evren vezni ile konuşuyor ve o veznin en kalıcı miraslarından birisi “üniter devlet”.

Gökhan Bacık yazdı | Kürt sorunu ve 1921 Anayasası meselesi: Zurnanın zırt dediği yer
Gökhan Bacık yazdı | Kürt sorunu ve 1921 Anayasası meselesi: Zurnanın zırt dediği yer

Burada bir siyasi tavsiyede bulunmuyorum. Sadece şunu anlatmaya çalışıyorum: Geleneksel idari felsefe değişmediği sürece her türlü reformist adım Kürtlere yönelik yenilenmiş bir asimilasyon anlamına gelecektir. O zaman dönüp Kürtlere bakmak gerekecek yine. Belki de Kürtler de yavaş yavaş asimile oluyorlar ve bunun farkında değiller. Eğer durum öyle ise zaten Türkiye Cumhuriyeti açısından sorun yok demektir. Yani sorun zaman geçirmektir ve bu arada radikal reform yapmamaktır.

Yeri gelmişken hatırlatmak gerekiyor: Bütün sorunlarına rağmen Kemalizm’den İslamcılığa Türkiye Cumhuriyeti’nin asimilasyon – bu kavramı şiddet tonunda kullanmıyorum, sosyolojik dönüşüm anlamında kullanıyorum – performansı son derece başarılıdır ve bunu küçümsememek gerekiyor. Az biraz siyasi tarih bilen Alevilerden, Nakşilere oradan Çerkeslere hem kişi hem kütle düzeyinde nice “isyancıların” zamanla düzenin aktörlerine nasıl dönüştüğünü hemen görebilir. Cumhuriyetin paradoksal olarak Osmanlı’ya en çok benzediği alanın “devşirme” sistemi olduğunu unutmamak lazım.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.