CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Sen küresel bir lider değil, yerel bir diktatörsün, otokratsın, tek adamsın!” dedi Tayyip Erdoğan için. Haksız mı? Elbette değil. Lakin tutarlı da değil. Zira aynı kelimeleri Atatürk veya İsmet Paşa için kullanabilir mi? Kullanamaz. İşte bu sebeple bu ağır cümlenin tek başına toplumun geniş kitlelerinde hiçbir karşılığı yok ve olmayacak. Çünkü hakikat eğilip bükülen, mahalleden mahalleye değişiklik gösteren bir şey değildir. Evet Tayyip Bey bir diktatör; tıpkı Atatürk ve İsmet Paşa gibi.
Bu gerçek Atatürk’ten ve onun aziz hatırasından zerre-i miskal götürmez. Bilakis onu Tanrılar katından insanlar arasına indirmemize; onu daha iyi tanımamıza, anlamımıza ve onun döneminden dersler çıkararak kurduğu cumhuriyeti güçlü bir şekilde geleceğe taşımamıza yardımcı olur. Nur içinde yatsın Atatürk’ün en büyük arzusunun bu olduğu hususuna hiç kimsenin itirazı yoktur herhalde.
“Bir günde diktatör olmadı”
Tayyip Bey’e gelecek olursak, o da bir günde diktatör olmadı. Cumhuriyetin üvey çocuğuydu o. Toplumsal fay hatlarının zindeliği, kutuplaşmanın gerilimi ve elbette kişisel hataları, günahları onu bu zehirli koltuğa oturttu. Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve akabinde yürütülen yargı süreci aslında diktatörlüğün bizzat Sayın Cumhurbaşkanı tarafından tescil edilmesinden başka bir şey değil. Peki ben Tayyip Bey’in yerinde olsam ne yapardım? Muhtemelen yaptığını yapardım. Zira zemini hukuk olmayan bir iktidar mücadelesi bu.
Özgür Bey madalyonun hep bir yüzünü konuşuyor, onu da eksik konuşuyor, cümleyi yarıda bırakıyor. Özgür Özel, “Tayyip Bey çeyrek asırdır devam eden siyasi çatışmalar dünün demokratından bugünün diktatörünü yarattı, gelinen noktada sizin olduğu kadar bizim de payımız var. İlk taşı günahsız olanımız atsın. Gelin mevcut meclis aritmetiğinde CHP’nin de oylarıyla sizi Çankaya’ya uğurlayalım, siyasi genel af ilan edip, parlamenter sisteme geçelim ve Türkiye yüzyılını hep birlikte inşa edelim” demediği, bu siyasi atmosferi yaratmaya gayret etmediği sürece kuru kuru diktatör söylemi havanda su dövmekten öteye geçmez.
Siz bu dikta rejimini nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?
Buna gönlü razı olmuyor, bu fikre aklı yatmıyorsa Özgür Bey’in, o vakit soralım kendisine, madem Tayyip Bey diktatör, siz bu dikta rejimini nasıl aşmayı düşünüyorsunuz? Bugün İmamoğlu’nun başına gelenle dün Kazım Karabekir ve arkadaşlarının, Türkeş’in, Demirel’in, Ecevit’in, Erbakan’ın başına gelen arasında ne fark var? Hangi diktatör koltuğunu sandıkla bırakır? Erdoğan, iktidar olmanız halinde devri sabık yaratılmayacağı konusunda neden size güvensin? O halde bu sorun nasıl çözülecek? El-cevap mütareke ile.
Öncelikle mütareke lazım, sonra mutabakat ve nihayetinde de mukavele yani toplumsal sözleşme lazım. Zira hukuk devleti ancak bu şekilde var edilebilir. Hukuk bu topraklarda yeni yok olmadı, hukuk maalesef hiç var olmadı. Bu sebeple gücü yeten yetene, bu sebeple bal tutan parmağını yalıyor, bu sebeple yargı her dönem iktidarın sopası. Bu canavarı ancak birlikte yok edebiliriz.
İstiklal Mahkemeleri avukatsız yargılayıp, yargıtaysız astı. Sonrasında gelen iktidarlar da çok farklı olmadı. “Ama o dönem başkaydı” cevabı ile kimse kendini kandırmasın. İşimiz geçmişle hesaplaşmak, tarihi şahsiyetleri değersizleştirmek değil. Hepimiz bu cumhuriyete çok şey borçluyuz. Lakin bu kısır döngüden ancak hakikate tutunarak çıkabiliriz. Toplumsal sözleşme ve hukuk devleti ancak hakikat üzerine inşa edilebilir. Hakikati dillendirmek ise cesaret ister. Cesaret Erdoğan’a diktatör demek değil; cesaret gelin bu ara rejimi hep birlikte kapatalım diyebilmek. Tayyip Bey buna direnirse, yani milletle inatlaşırsa işte o vakit görür el mi yaman bey mi yaman.
CHP sağı solu boykot edip, mitingler yapmakla meşgul
CHP’nin Kürt meselesinde de pasif bir noter makamı olmaktan çıkıp aktif bir oyun kurucu olması gerekiyor. Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’ine Tayyip Bey’in cevabı 19 Mart oldu. 22 Ekim siyaseti güçlendirmek için atılan bir adımdı. Tayyip Bey ise hamaseti elden bırakmadı; siyaseti yok edemiyorsam siyasetçileri yok ederim dedi ve İmamoğlu’nu tutuklattı. Peki buna karşılık CHP ne yapıyor? CHP sağı solu boykot edip, sağda solda mitingler yapmakla meşgul. Bundan daha fazlasını yapmak, artık diktatörler çağını kapatmak gerekiyor.
Türkiye neden kimlik bunalımını bir türlü aşamıyor? Aynı sebepten, yani hakikate sırtını dönmekten. Asimilasyoncu Türkçü kardeşlerim; 100 yıl önce yapamadınız, şimdi hiç yapamazsınız. Boşuna kürek çekip kardeşliğe daha fazla halel getirmeyin, entegrasyona odaklanın. Türkiye halklarının varlığını yani hakikati kabul edip onların hakkını gözetmeden Türk milletini inşa edemezsin, edemedin. Her kesimin varlığını anayasal olarak kabul edip, varsa talep insanların anadilde eğitim haklarını teslim edeceksin. Bu bir lütuf değil; yok saydığını kabul edecek veya gasp ettiğini iade edeceksin. Bunlar olmadan halklardan bir millet yaratamaz, uluslaşamazsın. Her genel başkan lider değildir. Buyurun Özgür Bey at binenin, kılıç kuşananın. CHP’nin önünde kuruluşta eksik bıraktıklarını tamamlamak için, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak için tarihi bir fırsat var.
MHP ve DEM Parti üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Sıra CHP’de. Mütareke şart. Özgür Özel’in tavrı ve talebi belirleyici olacak. Aksi hali arzu edenler; çıkış yolunun ezmekte değil aşmakta olduğunu ve kutuplaşarak aşılamayacağını defalarca tecrübe etmedik mi? Ve bu bitmek tükenmek bilmeyen ezme ihtirasınıza son olarak İmamoğlu’nu kurban verdik, yetmedi mi? Ergenekon’dan çıkış için, milleti esaretten kurtarmak için; demiri dövmek değil, eritmek gerek.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.