Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: En son ateş eden yine (büyük) burjuvazimiz oldu ve silahı tabii ki (yine) kurusıkıydı

Cuma günü önce İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan ortaya atıldı ve sosyal medyadan, “Dün faiz indirimine giden Merkez Bankası’nın, bugün elindeki kıymetli döviz kaynaklarını piyasaya sürmesini şaşkınlıkla izliyoruz” dedi.

Ardından TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu gördük. O da sosyal medyadan sesini çıkarttı: “Piyasalarda yaşanan çalkantı ve döviz kurlarının geldiği seviye bir çok firmamızı endişelendiriyor ve olumsuz etkiliyor.

Piyasaların ivedilikle istikrara kavuşmasını sağlayacak acil önlemler alınmasını ve öngörülebilirliğin temin edilmesini bekliyoruz.”

Ve nihayet dün TÜSİAD kendi internet sitesinden yazılı bir açıklama yayınladı. “Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli” başlıklı açıklama şöyle bitiyordu:

“Ülke ekonomimize fayda sağlayacak, öngörülebilirliğin, yatırım ortamının ve kalkınmanın önünü açacak kural bazlı politikaları hayata geçirmeliyiz. Kurumların ve kuralların kapsayıcı ve etkin şekilde güçlendirilmesi başta olmak üzere atılacak adımlar ülkemizde güven ortamının oluşması için elzemdir. TÜSİAD olarak bu istikamette atılacak doğru adımlara katkı vermeye hazırız.”

Bekledikleri olmadı ama korktukları başlarına gelebilir

Bahçıvan, Hisarcıklıoğlu ve TÜSİAD’ın bu çıkışları üzerine uzun süre kafa yorduklarını ve kelimeleri çok dikkatli seçtiklerini tahmin edebiliriz. Tabii tereddüt ettiklerini ve epey korktuklarını da. Onlar gibi yapıp dolaylı laflar etmenin anlamı yok, zira uzun zamandır yaşadıkları şeyi “korku” dışında bir karşısı yok.

Değerlendirmek için kuşkusuz daha erken ancak cumartesi gecesi itibariyle bu açıklamalarla ne umdularsa elde edebildiklerini söylemek pek mümkün değil. Tabii ki haber oldular, belli bir ilgi uyandırdılar ama daha fazlası olmadı, olacağa da benzemiyor.

Peki korktukları başlarına gelebilir mi? Kestirmek zor ama pekala mümkün. Zira Erdoğan çok zor durumda. Öyle ki ekonomide “sıkıntı” yaşandığını da ilk kez telaffuz eder oldu. Böyle bir dönemde sermayedarlar tarafından, ne kadar dikkatli dil kullanılmış olursa olsun, hedefe konulmuş olmaktan hiç hoşlanmadığını, “Hepiniz benim zamanımda kârınıza kâr kattınız” diye hatırlattığı bu kişilerin bu çıkışlarını kolay kolay unutmayacağını ve mümkün olduğunda hesabını soracağını düşünmemizi mümkün kılan nice yaşanmış olay var.

Niye geç kaldılar?

Sermaye sınıfının itirazlarının içeriklerinin zayıflıkları bir yana zamanlamanın hiç de manidar olmadığını vurgulamak gerek. Ekonomide yaşanan olumsuzluklar sanki son birkaç günün olayıymış gibi davranmalarının inandırıcı hiçbir yanı yok. Ülkenin “tek adam” rejimine dönüşmesine ses çıkartmadılar, hatta büyük ölçüde bunu desteklediler; yeni rejimle birlikte ülkenin önde gelen kurumlarının içlerinin boşaltılmasına, hatta kimi zaman tamamen ortadan kaldırılmasına rıza gösterdiler; hukuk devletinin ortadan kaldırılmasına, Osman Kavala örneğinde olduğu gibi kendi içlerinden birine düzenlenen devlet komplolarına karşı “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığıyla sessiz kaldılar.

Niçin böyle yaptılar? Bunun kabaca üç nedeni var gibi gözüküyor: 1) İçlerinden büyük kısmı Erdoğan’ın yaptıklarını zaten doğru ve işlerine yarar gördü; 2) Doğru bulmayanlar Erdoğan ile mücadele etmenin mümkün olmadığını düşündü; 3) İster doğru bulsun, ister bulmasınlar Türkiye burjuvazisi Erdoğan’dan korktu, hâlâ korkuyor. 

Sesi bile çıkmayan kurusıkı silah

“Önce siz ateş edin mösyö burjuvazi!”

Friedrich Engels’in sınıf mücadelesi üzerine bu ünlü sözünü bir kere okumuş ya da işitmişseniz unutmanız pek mümkün değildir. Engels’ten bu yana dünya, üretim ilişkileri, bunlara bağlı olarak sınıflar, kabaca burjuvazi ve proletarya çok değişti ama bizim ülkemizde burjuvazi, özellikle de “büyük” olanı galiba hep aynı kaldı. Genellikle en son silahlarına davrananlar onlardır ve silahları da genellikle kurusıkıdır.  

Bu sefer de öyle oldu: Türkiye’nin otoriterleşme sürecinde onca insan mağdur oldu, malını, özgürlüğünü, canını vb. kaybetti ama burjuvalarımızın çoğu bu yaşananları sessizce seyretmek, otokratlar çağırdığında anında icabet etmek, bazı “sosyal sorumluluk projeleri” ile göz boyamaya çalışmak vb. ile yetindi.

Ve nihayet o beklenen an geldi. Kendi varoluşlarının da tehdit altına girdiğini sezdikleri anda ürkerek de olsa silahlarına davrandılar. Tabii ki silahları yine kurusıkıydı ve bu sefer pek bir ses de çıkarmadı.

Ama yarın, Erdoğan devri kapandıktan sonra, onların da nice “gizli direniş” hikayesiyle Türkiye toplumunun karşısına çıkacaklarından eminim.

Ruşen Çakır’ın önceki yazıları:

Muhalifin muhalife propagandası ya da “Bana duymak istediğim şeyleri söyle”

Otoriter rejimlerde direnerek ayakta kalabilmek için -Sürdürülebilir cesaret

Yazmasam olmazdı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.