Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Teknoloji, toplum ve iktisat

Ekonomide güncel didişmeler içerisine saplanınca karşı karşıya olduğumuz büyük problemlerden kendimizi soyutluyoruz. Enflasyondan, döviz kurundan, vb. bahsetmek kuşkusuz önemli, özellikle derinleşen ve yaygınlaşan yoksullaşma, geleceksizlik ve sıkışmışlık hali toplumu sarsarken. Ama bir yandan da bu sorunları yaratan ortamdan, yani kendi küçük dünyamızdan çıktığımızda neyle karşılaşacağımızı da düşünmek lazım. Özellikle muhalefetin bu vizyona sahip olması gerekir. Bu hafta uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bir işe başlamaya karar verdim. Dolayısıyla bu yazı, kaç hafta süreceğini bilemediğim bir dizinin ilk yazısı olacak. Çok önemli güncel gelişme olmadığı sürece de bu diziye devam etmeyi planlıyorum.

Büyük küresel problem denince birbirine sıkı sıkıya bağlı iki varoluşsal sorundan bahsetmemiz gerekiyor: iklim yıkımı ve teknolojik dönüşüm. Her iki problem de gözümüzün önünde, etkilerini günlük hayatımızda görüyoruz ama büyük bir kibir ve vurdumduymazlıkla fark etmemeyi tercih ediyoruz. Fark etmeyişimizin nedeni siyasal sistemin iki baskın aktöründeki çürüme. Birincisi, Trump, Bolsanaro, Boris ve Türkiye’deki eşdeğerleri türünden hayatın düşmanı, hedonist siyasi aktörleri ve bir bütün olarak siyaset yapma tarzını başımıza bela eden siyaset mekanizması. İkincisi, kendi çıkarı ve karlılığı için gezegen düzeyinde bildiğimiz hayatı yok etmekte bir an bile duraksamayan şirketler. Bu iki unsur neoliberal iklimde iyice kaynaşıp bütünleştiler, bu da kapitalizmin son evresinde bir tür yıkılışa dönüştü.

Elbette bu olgular sınıf mücadelesinin bir tezahürü. Yani sınıf ekseni olmadan, kapitalizmin işleyişini bir perspektif olarak göz önünde tutmadan kavranması zor. Bu iki aktör tıpkı iki büyük sorun gibi kapitalizmin, genel olarak ifade edersek sınıflı toplumun ürünü ve şaşırtıcı bir şekilde birlikte kapitalizmin işleyişini derinden zorlayan, hatta çivisini çıkartan özelliklere sahipler.

İklim yıkımı, büyümeyi sınırlandırmak bir yana büyümemeyi dayatıyor. Kritik doğal kaynakların tükenme sınırına ulaşması, aşırı iklim olayları nedeniyle ortaya çıkan tuhaflıklar refah artışını artık bu sorunlara yakıt sağlayan büyüme ile sağlayamayacağımızı ortaya koyuyor. Refah artışının tek yolu bölüşüme odaklanmak ve insanlık dışı seviyelere yükselmiş bulunan gelir ve servet eşitsizliğini radikal bir şekilde azaltmaktan geçiyor. Fakat hakim sınıfın yeniden bölüşüm mekanizmalarının yoksullardan yana dönmesine istekli olmayacağı açık. Öte yandan, “şirket” ancak büyüyerek ayakta kalabilen bir organizma; dolayısıyla büyümeme(degrowth) politikası, son üç yüz yılda insanlığın başına gelmiş en büyük felaket olarak “şirket” için bir varlık yokluk sorunu haline dönüşebilir.

İklim yıkımını şimdilik bir yana bırakarak teknoloji meselesini ele alalım. Teknolojik ilerlemeler gündelik hayatımızı kolaylaştıran ve genel olarak refahımızı artıran sonuçlar doğuruyor. Gen teknolojisinde görülen büyük ilerlemeler, özellikle insanın gen haritasının büyük ölçüde fonksiyonel özellikleri ve işleyişi anlaşılamasa bile ezberden okunması, ve CRISPR teknolojisi ile birlikte son derece etkin ve ucuz bir şekilde gen programlamanın yani gen yazımının gerçekleştirilir hale gelmesi, çok sayıda genetik hastalık başta olmak üzere pek çok sağlık sorunundan kurtulmamızı sağlayabilir.

İşlemci kapasitelerindeki artış, kuantum bilgisayarlar, yazılım konusundaki ilerlemeler, inanılmaz kapılar açan üç boyutlu yazıcılarda görülen gelişmeler hem üretimde büyük verimlilik sıçramalarına hem de gündelik hayatımızda serbest zamanımızı yiyen pek çok işin makinalara devredilebilmesine olanak sağlıyor. Daha çok serbest zaman ve artan hayat kalitesi teorik olarak bilime, sanata, toplumsal hayata daha çok vakit ayırmak anlamına gelir.

Çin’den gelen müthiş haber sınırsız ve temiz enerjinin kıyısında olduğumuzu gösteriyor. EAST füzyon reaktöründe üretilen 70 milyon santigrat derecede plazmayı 17 dakika kadar tutabilmişler. Güneşin çekirdeğindeki ısının yaklaşık beş katına ulaşan plazmayı bu kadar süre tutabilecek mühendislik ve malzeme çözümü geliştirildiyse, bu reaktörlerin faydalı iş üretir hale gelmesi, yani sınırsız enerjiye ulaşmamız yakındır. Yıldızların enerji üretme yöntemine göre çalışan bu tip reaktörlerden dünyada şimdilik 15 adet var, 2025’te Marsilya’da faaliyete geçmesi beklenen ITER en büyük reaktör olacak ve 2030’a kadar yine devasa boyutlarda en az 5 reaktörün daha kurulması bekleniyor.

James Webb teleskopu ile uzayda 13.5 milyar ışık yılı ötesini, yani neredeyse evrenin oluşumundan bu yana olan biteni gözlemek mümkün hale geliyor. NASA uzmanlarının iddiasına göre ay yüzeyindeki bir eşek arısının sıcaklığını gözlemlemesi mümkün olan bir teknolojiden bahsediyoruz. Dünyada faaliyet gösteren gözetleme teknolojileri pek çok güvenlik açığını kapatabilmesinden felaket anında yardım faaliyetlerinin veya kamusal denetimlerin çok daha etkin bir şekilde koordine edilmesinden çeşitli kestirimlerin gerçekleştirilmesine kadar çok farklı alanlarda kullanılabiliyor.

İnsanda yepyeni bir hayatın şafağında olduğumuz kanısını uyandıran bu gelişmeler aynı zamanda bolluk toplumunun fiziki teknolojik altyapısının da neredeyse oluştuğunu gösteriyor. Ama bu teknolojilerin bir de öteki yüzü var. CRISPR teknolojisi ile kolayca yaratılabilecek gen sürücüsü (gene drive) ile herhangi bir türü veya türün bir grubunu birkaç kuşak içinde yeryüzünden tamamen silmek mümkün, hem de sessiz sedasız. Otomasyonun, bu derece artması yakın bir zamanda işlerin yüzde 60’ını, uzun dönemde ise çok daha fazlasını yok etme yani kitlesel bir işsizlik tehdidi içeriyor. Sınırsız enerji yaratabilecek reaktörden silah tasarlanabilir mi korkusunu hep aklımızın bir tarafında koruyoruz. Aydaki yaban arısının ısısını, uydudan sıradan bir gözetleme aletiyle santimetre karelik ayrıntıyı seçebilen gözetleme teknolojisini ve “cc kameraları” elinde bulunduran gücün toplumsal hayatımızın her anını gözetlediği duygusunu içimizde barındırıyoruz. Nesnelerin interneti ile açık ve/veya gizli çalışan birer bilgi derleme aygıtı haline dönüşen ev aletlerimizi ve bir özgürlük alanı olarak kurulduktan sonra şu sıralar özgürlüklere büyük bir tehdit oluşturan internet ortamı ile kişisel bilgilerimizi ve özgürlüklerimizi kaybetme endişesini taşıyoruz.

Kısaca ifade etmek gerekirse teknoloji kendi başına ele alındığında nötr bir olgu. Teknolojiye karakterini veren, refah mı yoksa yıkım mı getireceğini belirleyen toplumsal yapının ve işleyişinin bizatihi kendisi. Bilim ve teknolojideki ulaştığımız seviyeyi dikkate alacak olursak, bugün, bir elimizde ütopya olarak “Star Trek (Uzay Yolu)” toplumu, diğer elimizde distopya olarak “Mad Max” dünyası var. Büyük bir yol ayrımındayız ve iklim yıkımı dolayısıyla zamanımız da yok. Büyük ihtimalle ara bir yol da bulunmuyor, yani keskin bir kararın arifesindeyiz. Ama karar bireysel değil, toplumsal mücadelelerin sonucuna bağlı olarak ortaya çıkacak. Bugün içinde yaşadığımız olağanüstü toplumsal olayların/sorunların ve büyük sıkışmışlığın ardında aslında bu büyük çatışma yer alıyor.

Çeşitli alanlarda ortaya çıkan bu çatışmanın daha çok iktisadi yüzünü bu yazı dizisinde ele alacağız. Önümüzdeki hafta otomasyon, iş ve işgücü piyasası konusu ile başlıyoruz.

Haluk Levent’in önceki yazıları:

Türkiye işgücü piyasasında kadınlar

Yağmacı devlet kavramı

Paralel evrenler – Bir iktisat teorisinin yazılmamış tarihi

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.