Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: İmparatorluklar geri döner mi?

Değerli meslektaşım Soli Özel’in bu ara Rusya hakkındaki konuşmalarımızda sıklıkla kullandığı bir söz var. O da Amerika’da öğrenciyken hocasından duymuş: “Bir imparatorluğu hakir göremezsin (You can’t trivialize an empire)”. Geçen haftaki yazımda “Rusya’nın “devlet aklı”nın ne zaman devreye girer?” sorusu etrafında Ukrayna konusunu ele almıştım. Rusya’nın devlet aklı da bir anlamda imparatorluk mirasının yansıması olarak düşünülebilir. Dış politikada imparatorluk, mirasçılarını hafife almak, hakir görmek ummadık sonuçlar doğurabilir. Eski imparatorluk bakiyeleri çoğunlukla uluslararası siyasette kendi sikletlerinin ötesinde etki yapabilirler. Zira kurumları, devlet bürokrasileri çok daha üst düzey siyaset için kurgulanmış bir altyapı üzerine inşa edilmiştir.

Eski imparatorluklar çoğunlukla bugünün orta büyüklükte devletleridir. Türkiye de böyle bir devlettir. Nasıl eski imparatorlukları hafife almak ve hakir görmek bir hataysa, eski imparatorlukları diriltmeye çalışmak (çoğu zaman “restorasyon” diye anılır) da o denli hatalıdır. Eski imparatorlukların küllerinden yeni devletler doğabilir ama yeni imparatorluklar kurulamaz. Bu tür hevesler hep hüsranla sonuçlanmıştır. Zaman zaman imparatorluk mirasçılarının bu tür hevesleri kabarabilir. Bazen İngiltere’nin AB’den çıkması (Brexit) ya da Fransa’nın Afrika’da askeri maceralara girişmesi gibi görece yönetilebilir sorunlara yol açabilir. Ancak imparatorlukları yeniden ihya etme çabası, çoğunlukla büyük yıkım ve düş kırıklığı getirir. Yunanlıların Megali İdea peşinde Anadolu’yu işgali, Mussolini yönetimindeki İtalya’nın yeni bir Roma İmparatorluğu kurma düşü bu tür sonuçlar doğuran örneklerdir.

Rus Çarlığı, aynı Osmanlı ve Habsburg İmparatorlukları gibi Birinci Dünya Savaşı badiresini atlatamadı. Sovyetler Birliği, Rusya’nın coğrafi mirasçısıydı. Kimilerine göre o da bir imparatorluktu. Ama ideolojik bir iddianın da taşıyıcısıydı. O da dağıldı. Soğuk Savaş bittiğinde, Sovyetler’in mirasçısı Rusya Federasyonu’nun elde kalanla mı yetineceği yoksa yeni bir imparatorluk mu kurmaya yöneleceği merak ediliyordu. İngiltere ve Türkiye’yi örnek olması öneriliyordu. Bu iki ülke akılcı davranmış; güçlerini imparatorluklarını canlandırmak uğruna ziyan etmemişti.

Uluslararası değişim evrelerinde etrafta modeller aranır. Soğuk Savaş sonrasında Atatürk’ün yetinmeci siyasetinin Rusya’nın yeni yöneticilerince örnek alınmasını öneren Amerikalı uzmanlar vardı. Yani imparatorluk sonrasına uyum anlamında Rusya için bile bir ara “Türkiye modeli” önerildi. Rusya’nın ekonomik ve siyasi dönüşümü Vaşington’un önceliği oldu. Clinton yönetimin “önce Rusya” politikası, bu ülkenin demokratik ve kapitalist dönüşümüne verilen önemin yansımasıydı.

Bu politika 1990’larda yükselen “demokratik barış” önermesinden esintiler taşıyordu. İlk kez Michael Doyle’un ortaya attığı bu önermeye göre demokrasiler birbirleriyle savaşmıyordu. Demokrasiler diğer demokrasilerle savaşmıyorsa, Rusya’nın demokratikleşmesi durumunda diğer demokrasilerle ilişkileri daha barışçı bir zemine oturacaktı. Aslında demokratik barış önermesi hala istatiksel olarak yanlışlanabilmiş değil. Demokrasiden kasıt, düşünce, ifade ve basın özgürlüklerinin gözetildiği, hukukun üstünlüğüne dayalı liberal demokrasi. Sadece seçim yapmak demokrasi sayılmaya yetmiyor. Türkiye’nin onca yıllık demokratikleşme yolculuğunda yaşadığı kazaları düşününce, Rusya’nın demokratikleşmesinin öyle çabucak gerçekleşmesi mucize olurdu. Olmadı da zaten.

Ukrayna işgaline uzanan yolda, Putin’in emperyal heveslerine dair yeni görüşler ortaya atıldı. Kimilerine göre eski bir KGB mensubu olarak Sovyetler’in çökmesini bir türlü kabullenemediği için rövanş derdine düşmüştü. Kimilerine göre ise Rusya’yı eski Sovyet coğrafyasında emperyal güç olarak yeniden ihdas etmek istiyordu. Hangi perspektiften bakarsanız bakın, Belarus ve Ukrayna’nın Putin’in kafasında öncelik taşıdığı açıktı. Belarus, Lukaşenko sayesinde Kremlin’in yörüngesinde tutulabiliyordu. Ancak Ukrayna bir türlü hizaya gelmiyordu.

Dolayısıyla Ukrayna’nın hizaya getirilmesi sadece Putin’in düşlediği yeni imparatorluk için değil, Soğuk Savaş’tan beri biriken hesapların görülmesi için de önemliydi. Geçen sonbahardan beri Rusya’dan Ukrayna’ya yönelik bir askeri hamle bekleniyordu. Bu hamlenin kapsamı, yoğunluğu ile coğrafi ve siyasi hedefleri konusunda farklı görüşler dillendirildi. Rusya’yı iyi takip eden kaynaklar, ayrılıkçı Donetsk ve Luhansk bölgelerine odaklanacak sınırlı bir müdahale bekliyordu. Bazıları ise Ukrayna sınırına 190 bin kişilik bir güç yığan Rusya’nın daha kapsamlı bir planı olduğunu düşünüyordu. Ben de aynı düşüncelere sahiptim.

24 Şubat’ta Rusya oldukça kapsamlı bir işgal harekâtı başlattı. Başlangıçta Kiev ve çevresine yönelik taaruzun şaşırtmaca olduğu, Rus taaruzunun siklet merkezinin doğu ve güney olduğu yorumları yapıldı. Ben başından itibaren Kiev’in bir siklet merkezi olduğunu düşünmüştüm. Gerekçem de şuydu: Kırım’ı ilhak eden Rusya, Donbas’ta da aynı şeyi yapmayı deneyecekti. Ancak Kırım’ın ilhakını Ukrayna hükümeti tanımadığı sürece bu konu Rusya’nın başını ağrıtmaya devam edecekti. Tek çözüm yolu, Kiev’deki hükümeti hızlı ve etkili bir müdahale ile devirmek ve yerine Rusya yanlılarından oluşan bir hükümet kurmaktı. Bu yeni hükümet de sahadaki gerçekleri tanıyarak Rusya’yı uluslararası hukuk önünde rahatlatacaktı.

Kiev’e hakim olabilmek için oldukça cüretkâr bir taktik akın planlandı. Kiev’in hemen dışındaki Hostomel Havaalanı’na seçkin paraşütçü birlikleri indirildi. Bu birliklerin emniyete aldığı havaalanına yeni birlikler gelecekti. Bunlar da kısa sürede Kiev’i ele geçirmek için taaruza geçecekti. Ancak bu akın harekatı 24 saat içinde Ukrayna birlikleri tarafından püskürtüldü. Bundan sonra Rus birlikleri Ukrayna’nın başkentine girmek için bir daha benzer bir fırsat ele geçiremediler. Ruslar’ın savaş alanında yaşadığı sorunları ve sonuçlarını ise tekrarlamaya gerek yok.

Geçen hafta Rus ve Ukrayna heyetleri İstanbul’da barış müzakereleri yürütürken Ruslar Kiev ve Çernigiv civarındaki faaliyetlerini azaltacaklarını açıklamıştı. Bugün sahadan gelen haberler bu bölgelerdeki Rus kuvvetlerinin düzenli biçimde geri çekildiklerine işaret ediyor. Ayrıca ekimden beri Ukrayna sınırında konuşlanan bir Belarus paraşüt alayının da “görevini başarıyla tamamlayarak” barış garnizonuna döndüğü haberi Belarus TV’si tarafından paylaşılmış. Bu da Belarus’un Rusya’nın işbirlikçisi olmakla yetineceği ve savaşa doğrudan dahil olmayacağına işaret ediyor. Ruslar bundan sonra asıl gayretlerini Donbas ve Kırım üzerinde yoğunlaştıracaklar. Kiev üzerindeki baskıyı hafiflettikleri için artık Ukrayna’da hükümet ya da rejim değişikliği hedeflemedikleri açık. Nazilerden arındırma hatta silahsızlandırma seçeneklerinde ısrar etmeyecekleri düşünülebilir.

Ukrayna Rusya’yı askeri bakımdan hırpaladıkça Putin krizin başında hedeflendiklerinden daha da uzaklaşacak. Zelenski ve hükümetinin Putin’in Kırım ve Donbas’ta yarattığı oldu bittileri kabul etme ihtimali daha düşük. Rusya’nın itibarını ve statüsünü yükseltmek için girdiği bu savaş, şu ana dek Rusya’nın askeri ve siyasi itibarına yarardan çok zarar getirdi. Rusya büyük ve önemli bir ülke. Öyle kalmaya da devam edecek. Ama yeni bir Rus İmparatorluğu düşüncesi Ukrayna’da muhtemelen ölümcül bir yara aldı.

Bu ölümcül yarayı 331. Muhafız Paraşüt Alayı’nın durumundan daha çarpıcı ortaya koyacak örnek az bulunur. Bu alayın, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal harekâtının mızrak başı olması planlanmıştı. Hostomel Havalanı’na ilk indirilen birlikti. Hem muhafız hem de paraşütçü sıfatı taşıması bu birliğin seçkin niteliğini vurguluyor. Dün BBC’de yayımlanan bir haberde bu birliğin çok ağır kayıplar vererek Kiev cephesinden çekildiği aktarıldı. Kayıplar arasında alay komutanı ve yardımcısı da varmış. Harp kudretini büyük ölçüde yitiren bu alay da Donbas cephesine kaydırılıyormuş. Belli ki Rusya bundan sonra elde avuçta olanı güney ve doğudaki sınırlı kazanımları korumak için kullanacak. Avrupa’ya yeni düzen vermek iddiası ile yola çıkan bir ülke ve lideri için içeride olmasa da, dışarıda izahı zor bir durum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.