Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Burak Bilgehan Özpek yazdı: Bizler için Ramazan, Pegasus için Kurban Bayramı

Sosyolog David Riches, ilkel toplumlar ile ilgili yaptığı araştırmasında ilginç gözlemlerde bulundu. Batı dünyasında egemen olan şiddet kavramsallaştırmasının, ilkel kabilelerde bir karşılığı olmadığına tanık olmuştu. Riches’a göre şiddet (violence) kavramı ihlal (violate) kelimesinden türemişti ve Batılılar için belirli bir fiziki bariyerin ihlal edilmesine verilen isimdi. Yani sizin rızanız dışında arazinize girilmesi, izniniz dışında bedeninize dokunulması veya zor kullanarak mülkiyetiniz üzerinde hak iddia edilmesi birer şiddet eylemiydi. Öte taraftan, Afrika’da yaşayan bazı kabileler için bu durum pek de böyle değildi. Onlar, şiddeti fiziksel ihlal eylemleriyle açıklamıyorlardı. Hatta bu tip ihlaller hoş görülüyor, birçok durumda geleneğin ve kültürün bir parçası olarak tolere ediliyordu. Ancak bu insanlar için kutsal değerlerine yapılan saldırılar, hakaretler, saygısızlıklar affedilmez birer günahtı. Bunlara çok sinirleniyor ve faillerin sert şekilde cezalandırılmasını talep ediyorlardı.

Şiddet kavramının teşhisinde yaşanan bu kafa karışıklığı aslında modern devletin yükselişiyle birlikte bir çözüme kavuştu. Norbert Elias, başucu eseri Medenileşme Süreci’nde (The Civilizing Process) devlet otoritesinin merkezileşmesi ve hayatın kılcal damarlarına kadar uzanabilmesi sayesinde şiddetin hem sayısının hem de niteliğinin düştüğünü iddia etti. Bu görüşü açıklayan ve detaylandıran Donald Black ise şiddet eylemlerindeki azalmanın insanların bir kabileye bağlı olmadan yaşayabilme imkânları ile ilişkili olduğunu iddia etti. Ona göre; bir olgunun şiddet olarak adlandırılması kabileler halinde yaşayan toplumlar için neredeyse imkânsızdır. Kişiler, mensubu oldukları kabileye karşı sorumludurlar ve kabile içinden birisinin eylemi ne denli hatalı olursa olsun onu meşrulaştırmanın bir yolunu bulurlar. Bu eğilim, diğer kabile üyelerinin de eylemlerini benzer şekilde tanımlamayı gerektirir. Şiddeti uygulayan sürekli olarak kendisini aklamaya ve önleyici bir tavır aldığını, aksi takdirde kendisinin şiddete uğrayacağını söyler. Black için modern devlet iki kişi arasındaki şiddet ilişkisinin hakemidir, yani üçüncü kişidir. Dolayısıyla bir eylemin şiddet eylemi olup olmadığını sadece bu tarafsız olması murad edilen hakem tayin edecektir.

Bir hukuk düzeni bu yüzden objektif kanunlar oluşturur. Çünkü Riches’ın gözlemlediği kabile hassasiyetlerinin modern bir toplumda yeri yoktur. Bir kabilenin kendi iç bütünlüğünü korumak için fiziksel şiddeti es geçmesi ancak kutsal değerleri her türlü eleştiri ve aşağılamadan korumak için seferber olması birbirinden farklı kabilelerin aynı ulus içinde ve aynı devlet çatısı altında bir arada var olmalarını neredeyse imkânsız kılar. İmkânsız kılar çünkü insanların kutsal değerleri çeşit çeşittir ve bu değerlere nasıl hitap edilmesi konusunda objektif bir kriterleri yoktur. Kimi kabileler, atalarının ismi geçtiği zaman onu sitayiş dolu sözlerle anmamayı ve sadece ismiyle hitap etmeyi bile hakaret olarak görebilirler. Kimi kabileler ise, kendi değerlerine inanmayanların bir bedel ödemesi gerektiğine inanabilirler. Bu ise bir ikileme işaret eder. Ya ulus bir bütünlük arz edecek ve ortak şiddet tanımı üzerinde uzlaşacaktır. Fakat bu durum kabilelerin kendi iç bütünlüğünü ve koyu karakterini aşındıracaktır. Ya da kabileler kendi içinde kutsal kavramlarını tüm dünyaya karşı koruyan üyelere sahip olacak ancak bu üyeler ulusun diğer fertlerine karşı şiddet uygulamama sorumluluğunu kabul etmeyecektir.

Bütün bunları anlatmamın sebebi Pegasus Havayolu şirketi çalışanı olan sekiz kişinin Müslümanlar için kutsal olan Kadir Gecesi’nde yaptıkları sosyal medya paylaşımı ve bunun akabinde kopan fırtına. Fotoğrafta, İslama göre haram olan rakı içtikleri görülüyor, oldukça keyifliler. Fotoğrafın üzerine “Kadir Gecesi Özel” yazılmış ve hemen altında da “Rabbim kabul etsin” cümlesi var. Bu kare birçok insanı rahatsız etti ve fotoğraftaki insanların Pegasus şirketi çalışanı oldukları birkaç saat içinde ifşa edildi. Artık konuşulan, sivil kimlikleri ile kutsal bir gecede rakı içen ve gecenin kutsallığıyla alay eden kişiler değil, onların çalıştıkları şirketti. Pegasus ise son derece omurgasız davranarak, oluşan tepkiyi göğüsleyemedi ve çalışanlarının işine son verdi.

Büyük bir laf kalabalığından ve sosyal medyanın sloganla konuşan atmosferinden sıyrılıp bu konuyu şiddet ve ceza kavramlarını yeniden düşünerek ele almalıyız. Aslında bu tip hadiseler, modern bir devlet tarafından yönetilen bir ulus mu yoksa kabileler konfederasyonu şeklinde yönetilen bir idare-i maslahat düzeninde mi yaşadığımızı gösteren vakalar. Çünkü toplumlar tamamen atomize bireylerden ve onların kurdukları pragmatik ilişkilerden oluşmazlar. Kimlik grupları, ideolojik çevreler, hemşehri dernekleri veya inanç temelli cemaatler insanları her halükarda cezbetmeye devam ediyor. Ve bu tip örgütlenmeleri birbirine bağlayan şeylerden biri de ortak kutsal değerler. Bazen tarihi kişiler, bazen semboller, bazen de geçmişte yaşanmış acı bir olay. Öyle ki bu konular hakkında sitayişle bahsetmek dışında yapabileceğiniz tek şey sadece susmak. Yapılacak akademik bir itiraz, bir espri veya hafife alma modern zaman kabilelerini oldukça rahatsız ediyor ve kolektif bir tepki geliştirmelerine sebep oluyor.

Bu tip durumlarda, Riches ve Black’in iddia ettiği gibi subjektif bir suçun cezalandırılması talebi öne çıkıyor. Ancak suçun subjektifliği onun modern devletin objektif yasalarıyla cezalandırılmasını imkânsız kıldığı için son zamanlarda sıkça gündeme gelen “cancel culture” devreye giriyor. Suç işlediğine inanılan kişinin bütün medeni ilişkileri ifşa ediliyor ve hedefe konan kişinin devlet dışı aktörler tarafından cezalandırılması hedefleniyor. Onu çalıştığı şirketten kovdurmak, arkadaş ortamından soyutlamak ve sosyal medyada bir lincin hedefine oturtmak amaç haline geliyor. Yani suçun subjektifliğine bir de cezanın subjektfiliği ekleniyor. Bu cezalandırma sürecinin durma noktası ise incinen kitlelerin içinin soğuması gibi belli belirsiz bir çizgi. Tanrısına kurban veren, kan akıtan ve o rahatlamadıkça başından felaketlerin eksik olmayacağını düşünen bir ruh hali var burada. Yani öfke dindiği zaman, insanlar işlerinden kovulduğu ve ağır bedeller ödediği zaman sorulacak tek bir soru var: 14. yumurtaya geldiğinde seni ne durdurdu?

Şüphesiz ki ülkemizde İslamcı ve milliyetçi bir iktidar bloku var ve yöntem olarak hamaseti seçmiş durumdalar. Ülkenin kanunlar veya bağımsız kurumlar vasıtasıyla idare edildiğini söylemek çok güç. Sosyal medyada aniden yükselen tepkinin, popülizm çağında kurumsal muhalefet partilerinin itirazlarından daha etkili, daha sonuç alıcı olduğunu biliyoruz. Yani Pegasus çalışanları, kendisini rahatsız eden söylem ve eylemleri devletin sopasıyla terbiye etmeye alışmış, bundan zevk alan hatta devlete kendi kabilesi tarafından ele geçirilmiş bir ganimet muamelesi yapan milyonlarca insanın talebiyle bir şekilde siyasal otoritenin de hışmına uğrayabilir, bu beni şaşırtmaz. Tam da buraya önemli bir direnme noktası koymak zorundayız.

Kişilerin iş dışındaki özel hayatlarının subjektif ahlaki yargılamalara kurban edilmemesi savunulması gereken öncelikli prensip olmalıdır. Türk Ceza Kanunu’na göre suç teşkil etmeyen veya yapılan iş sözleşmesinin hilafına bir eylem olmadıkça insanları, kabilelerin insafına bırakmamak gerekiyor. Bunun için de devletin hakemliğini, hakemin ise tarafsızlığını hatırlatmaktan vazgeçemeyiz. Bununla birlikte, daha kronik ve çözümü zor bir sorunumuz var. Başkalarının hayatıyla ilgilenmek, onları yargılamak ve sürekli olarak ahlaki linçlerin mezesi yapmak bize demokrasi ve hukuk yerine ilkel bir güç çatışmasından başka bir şey vermez. Başkalarının hayatını hoyratça yorumlamanın ve yargılamanın aslında bir nezaketsizlik olduğunu öğrenmeliyiz. Tanıl Bora’nın daha önce yazdığı gibi ahlak ile varoluş arasında bir yerde olan bir kavramdır bu. Nezaketi sindirmeden, yani birbirimize müdahale ederken ürkeklik hissetmememiz devletin de bize karşı davranırken böyle hissetmemesinin yollarını döşer.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.