Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cengiz Özdemir yazdı: Tiamat bize ne anlatıyor?

Geçtiğimiz ayların en önemli edebiyat hadiselerinden biri kuşkusuz İhsan Oktay Anar’ın yeni romanını, hem de bunu yeni yayınevinden, Everest’ten çıkarması oldu. Çıkar çıkmaz 100 bin basılan kitap, haftasında tükendi. Sonra yeni baskılar geldi. Pek çok insan için “Tiamat”, alışıldık Anar romanlarından farklıydı. Bir defa onlara göre çok daha “kısa” bir metindi. Diğeri alışılmışın dışında son derece dar bir alanda, adeta kolostrofobik bir mekanda, bir denizaltında geçiyordu. Bir sürü teknik terimin ve denizci jargonunun kullanıldığı roman, bir yönüyle Amat’a benzetilebilir ama iki romanın da denizde geçmesi dışında pek bir ortak yanları yok. Tiamat, Amat’a göre çok daha yoğun bir metin. Kitabın yakın dönem sayılabilecek bir zaman diliminde geçmesinin dışında bariz gerilim ve korku öğeleri taşıması da Anar’ın daha önce denediği çizgiyi epey yukarılara taşımış.

Bizde adettir. Yazarın en çok okunan romanı bir kutup kabul edilir ve sonra yazdığı her şey onunla kıyaslanır. Anar’ın her romanının “Puslu Kıtalar Atlası” ile kıyaslanması da bundandır. Oysa o kitabın üzerinden 30 sene geçmiş, yazar değişmiş, hayat değişmiş, arayışlar ve anlamlar değişmiş, hülasa her şey değişmiştir. Her şey değişirken yazarın hep aynı metinleri ve aynı dili sürdürmesini beklemek ne kadar gerçekçidir, bilemiyorum.

Roman 1915’de Port Said Limanı’nı ablukaya almakla görevlendirilen TAHTELBAHİR denizaltısında başlıyor ve bitiyor. Tüm romanın tek mekanı bu makine ve içindeki insanlar oluyor. Kitab-ül Hiyel’deki mühendislik bilgileri ve jargonu ile yer yer eski Ahit’e atıfta bulunan romanda, birbirinden ilginç karakter analizleri var. Başta Karagümrük, Baltanur, Tikilom, Parlakçı, Daz, Züp gibi karakterler tek tek ve yoğun bir biçimde metne yedirilmiş kişilikleriyle karşımızdadırlar. Kimi pozitivist, kimi dindar, kimi çıkarcı, kimi saf onlarca karakter kendilerini bekleyen sona doğru adım adım ilerlerken, bir türlü izah edemedikleri kötülüğün kendilerini adım adım yok etmesine mani olamazlar. Kuşkusuz roman baştan sona bir gerilim romanıdır. Kolostrofobiktir. Mekana hapsolmuş insanların bir gaflet anında, para hırsına düşerek bilmeden gemiye aldıkları bir kötülükle yüzleşmek ve onu alt etmek zorunda kalmalarının hikayesidir. Korkunç olan şey çıkışsızlık duygusudur. Mekana mecburiyet, kaçıp gidememek ve hapsolmuşluk duygusuyla o kötülükle yüzleşmek zorunda kalırlar ama bu kötülüğün sebebini açıklayamazlar. Metin zaman zaman korku romanı haline de dönüşür. Bazı yerleri nefes nefese okudum diyebilirim. İsmi cismi belirsiz bu canavarı gemiye almalarının cezasını yavaş yavaş öderler. Canavarın hepsini kendi sandığına atıp püre haline getirmesi, onları öğütmesi, onlara oyunlar oynaması, onları zombileştirmesi, “akıllarını alması” saf kötülükle yüzleşme, tüm bunlar aslında son derece politik bir metinle karşı karşıya olduğumuzu bize anlatmıyor mu? Tiamat acaba sadece bir fantastik bir korku ve gerilim romanı mı yoksa güncele referans veren son derece politik bir metin mi? Ben Tiamat’ın insanlığın ortak trajedilerine referans veren son derece politik bir metin olduğunu düşünüyorum.

Alt metinler, hikayeleri bambaşka bir şekilde algılamamıza sebep olur. Tiamat da, “umut körü” olmuş personelin sonuna kadar çabalamasının destansı hikayesidir aslında. Olanları artık mantıkla izah etmeyi bırakıp sadece hayatta kalmayı düşünen bir avuç insan “Sanki insanoğlunun bin yıldır başına gelenleri biz yedi saatte yaşadık” diyecek kadar büyük bir sınavdan geçer. Çoğu bu sınavın sonunu göremez. Ama mücadele başarıya ulaşır. Pirus zaferi de olsa zafer zaferdir.

Hülasa Tiamat alışılageldik Uzun İhsan Efendi romanlarına benzemiyor. Yadırgayarak okuduğunuz, bizi rahatsız eden, korkutan, irite eden, geren, korkutan bir roman.

Tıpkı hayat gibi.

Son not: Kitabın kapak resmini yapan tarihçi Ali Yaycıoğlu olağanüstü bir yaratıcılıkla metni tek kareye sığdırmış sanki. Kendisini ayrıca kutlarım. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.