Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cengiz Özdemir yazdı: Kültürel iktidarsızlık

Türkiye’de uzunca bir süredir tartışılan bir mesele Hamlet’in ünlü tiradını anımsatıyor:

Kültürel iktidar olmak ya da olamamak. İşte bütün mesele bu”

Dünyanın her yerinde müesses nizamları değiştirme hevesindeki cereyanlar bir çeşit toplum mühendisliğine soyunur. Çin-Sovyet devrimleri, Fransız Devrimi, İran Devrimi vb istikbalini dizayn etmenin en önemli yolunun bir çeşit “kültür devrimi”nden geçtiğini farketmiş ve buna göre bazen sert, bazen yumuşak geçişlerle “yeni insan”ı yaratmaya çabalamışlarıdır. Bu doğrultuda zaman zaman çok kan dökülmüş, toplumlar zorla bir deli gömleğinin içine sokulmaya çalışılmıştır. Bazen de toplumsal rıza tesis edilmiş, bu rıza üzerine yavaş yavaş dönüşen toplum yeni bir hayat tarzına yelken açmıştır. Bu rıza mekanizmaları zamana, ülkeye ve kültüre göre değişebilir. Türkiye’de de böyle olmuştur. Cumhuriyetin kurucu kadroları toplumsal rızayı sağlayarak büyük bir kültürel dönüşümü başarmışlardır. Lakin öncesinde Osmanlı’nın son 200 yıldır süregelen modernleşme çabaları, yeni toplumun inşasını epey kolaylaştırmıştır. Bu yaşam biçimi bugünlerde çarpıtılarak anlatıldığı gibi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının topluma zorla dayattıkları bir tercih değil, zaten belli bir zemini olan toplumsal taleplerin taçlanmasıydı.

Dünya tarihinde hiçbir kültürel dönüşüm toplumsal rızaya dayanmadan nihayete eremez. Bunun en güzel örneğini Çin kültür devrimi deneyiminde gördük. Her ne kadar uç bir örnek gibi dursa da Çin Kültür Devrimi’nin ömrü sadece Mao’nun ömrü kadar olabildi. Lider ölünce partisini bile ikna edemediği ortaya çıktı. Benzer bir şey Sovyet deneyiminde de yaşandı. Biraz karikatürize edeceğim belki ama koskoca Sovyetleri Kızıl Meydan’da kurulan bir Mc Donald’s mağazası yıktı. Dünyanın en büyük sosyalist ülkesi birkaç on yılda dünyanın en büyük mafyoz oligarşisini kurdu. Demek ki 75 yılda hedeflenen “Yeni İnsan” yetişmemiş. Milyonlarca kitaba, yüzlerce propaganda filmine, milyarlarca ruble bütçeye rağmen toplum çok kısa sürede “başka bir hayata” rıza göstermiştir.

Anlaşılan o ki bu işler parayla, güçle, kuvvetle de olmuyormuş. Toplumsal rızanın inşası kadar onun sürekli güncellenmesi gerekiyormuş. Zamanında İtalyan hapishanelerinde Antonio Gramschi bu konuyu çok düşünmüş. Hegemonya, geleneksel aydınlar, organik aydınlar, sivil toplum vb. konularda sosyal bilimlere epeyce katkıda bulunmuş. Sezgisel olarak yazdığı şeylerin kıymeti ölümünden kırk yıl sonra 1970’lerde fark edilmiş.

Kültürel iktidar lafını oldum olası sevmemişimdir. Ben kültürel iktidarsızlıktan yanayım. Kültür ile iktidar yan yana gelmemesi gereken iki kavramdır. Çünkü biri gücünü tahakkümden alır, diğeri itaatsizlikten. Kültür ve sanat ancak özgür ve itaatsiz olduğunda çeşitlenir, yeşerir ve topluma yön verebilir. Bunu yaparken de tamamen kamusal otoriteden bağımsız olabilmelidir. Bizde çok uzun yıllardır gerek merkezi otorite, gerek yerel belediyeler kültür ve sanata kendi meşreplerine uygunsa destek vermektedirler. Oysa kamunun tek görevi sanatçıların kültür insanlarının fikri ve pratik üretimlerini özgürce yapabilecekleri ortamları hazırlayıp kenara çekilmektir. Kültür ve sanatta parayı verenin düdüğü çalması bugünlerde yaşadığımız korkunç kültürel çölleşmeyi getiriyor.

İktidar cebir kullanır, kültür ise ikna eder. İktidarların toplum mühendisliğinin bir aracı olarak tarif ettikleri kültürel iktidar, adı üzerinde bir araçtır. Bu durumdaki kültür, hegemonik ve dayatmacıdır. Toplumun farklı renklerine ve seslerine tahammül edemez. Bunları bastırır, yasaklar, susturur, ikna etmeye çalışır, görmezden gelir, en sonunda imha eder. Bugünlerde yaşadığımız sorunların arka planında bu çelişki yatıyor. Sanatçıların konserlerinin yasaklanması, üniversitelilerin bahar şenliklerinin kovuşturma konusu olması, vizyona giren her filme, diziye yasak çağrısı yapılması, tiyatroların bazılarına üvey evlat muamelesi görmesi bütün bunlar kültürel iktidar hayalinin hayal kırıklığına dönüştüğünün göstergeleridir. Kültür-sanat alanını domine edip tek sesli bir mecra haline getirmeye çalışan her kim olursa olsun amacına ulaşamaz. Hele Türkiye gibi toplumlarda hiç ulaşamaz.

Herkese iyi hafta sonları.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.