Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Burak Bilgehan Özpek yazdı: Erşan Kuneri’nin surlarda açtığı gedik

Önceki Cem Yılmaz filmlerinde karşımıza yüzeysel bir tip olarak çıkan Erşan Kuneri, Netflix’te yayınlanan diziyle birlikte esaslı bir karaktere bürünme çabasında. Kuneri, 70li yılların seks filmleri furyasından para kazanmış bir yapımcı ve yönetmen. Yılmaz’ın önceki filmlerinde, Kuneri’nin hem ne denli yalapşap hem de salt ticari kaygılarla iş yaptığı eksiksiz şekilde ortaya koyuluyordu. Aslında bir karikatürist olan Yılmaz, bir karikatür daha çizmiş ve insanlara birkaç saniye içinde derdini rahatsız edici olmayan bir abartıyla anlatmayı başarabilmişti.

Kuneri hayatımızda olmayabilirdi. Yüzlerce Cem Yılmaz karakteri gibi boşlukta süzülerek gözden kaybolabilirdi. Ancak bu tercih edilmedi. Karşımızda daha derinlikli bir karakter var artık. Bir tip olarak Kuneri gitmiş, hayal kırıklıkları, hesaplaşmaları, ihtirasları ve eziklikleri olan bir insan gelmiş. Artık Erşan Kuneri’yi sadece gülünç bulmuyor, onunla sadece gülerek iletişim kurmuyoruz. Onu anlıyor, hissediyor ve onunla empati kurabiliyoruz. Onun sinemaya erken yaşlarda adım attığını, aldığı ödül ile birlikte umutlandığını ancak işler yolunda gitmeyince mecburen seks filmlerine yöneldiğini biliyoruz. Bununla gurur duymuyor ve kendisini meşrulaştırmanın yolu olarak bu meseleyi önemsizleştirmeye de çalışmıyor. Aksine, kabuslarına giriyor bu konu. Kuneri için bir porno film setinin telaşını bütün ayrıntılarıyla gördüğü kabusu gizlenecek bir durum değil üstelik. Uyandıktan sonra bile aklı rüyasında takılı kalıyor, arkadaşlarına anlatmaktan çekinmiyor.

Öte yandan, Kuneri ve arkadaşları tarih dışı karakterler değiller. Hepsi yaşadıkları bağlamın bir ürünü. Bu yüzden geçmişe karşı bir düşmanlık ve bu düşmanlıktan beslenen bir radikallik içinde de değiller. Yani, yeni bir sinema ekolü yaratmak ve kendi günahlarını silmek için aziz rolüne bürünme gibi bir gayeleri yok. 70’lerin seks sinemasını bir tarihsel olgu ve kendileri için bir mecburiyet olarak gördüklerini anlıyoruz. Karakterler bir kriz veya öfke içinde değiller. Yaşadıkları şey psikolojik bir tahribat. Başa gelen bir doğal afetin acı hatıraları gibi. Bu yüzden seks filmlerinin yüzeyselliğine açılmış bir cephe savaşının telaşı yok üzerlerinde. Yaptıkları şey, sinemacı olarak var olmayı normalleştirme çabası daha çok. Bir ara yol bulma, kendilerini mahvetmeden de hayatta kalabileceklerini ispatlama çabası.

Erşan Kuneri’nin normalleşme ve sıradanlaşma çabası gerçekten takdire şayan. Avantür sinemadan, uyuşturucu filmlerine, köy romantizminden Hint esintili filmlere kadar dönemin ruhuna dair ne varsa kendisini çekinmeden kollarına atıyor. Darbe sonrası bürokrasinin sinema sektörü ile temas etmesinden ve kendisinden talep edilen propaganda filmlerini çekmekten ise hiç gocunmuyor. Çünkü dönemin ruhu biraz da böyle. Diğer bir ifadeyle, porno dışında bir seçenek beliriyor Kuneri’nin önünde. Kendisini iyileştirmenin, seks filmleri yaparak hayatını kazanmanın dışında bir yol açılıyor. Ve bu fırsatları değerlendirdikçe iyileşiyor, kendini tedavi ediyor.

Ne var ki Kuneri’nin aslında gözden kaçırmamamız gereken bir eleştirisi var ve pornoyu sadece bir film türü olarak değil aynı zamanda bir yöntem olarak da reddediyor. Sanıyorum Umberto Eco porno filmleri tartışırken, yeme-içme gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı gidermek dışında kalan zamanın sürekli olarak uyanık halde bir cinsel arzuyla dolu olmasının saçmalığından bahsediyordu. Bu argüman aslında pornonun hayatın olağan akışına aykırı olması ve tek bir arzuya odaklanması bakımından sadece cinsellikle alakalı olmayabileceğini ima ediyor. Yani yeme-içme gibi fiziksel ihtiyaçlarımızı gidermek dışında kalan zamanın tamamında insani bir gerçeklikle uyuşmayan bir ideolojik keskinlik içinde olmak ve takıntılı şekilde aynı kararlılığı, aynı tutkuyu muhafaza etmek başlı başına pornografik bir tutum. Bu yüzden avantür filmlerinde, Türk ve Müslüman kanı içmekten başka bir şey düşünmeyen Bizans tekfurları ve yine Türklük ve Müslümanlıktan aldığı tadı başka hiçbir şeyden alamayan Kara Murat gibi karakterler aslında seks filmleriyle benzer yüzeyselliğe sahip. Baktığı her yerde uyuşturucu kullanan gençlerin olduğunu gören, kurbanlar ve baronlarla dolu bir dünya içinde asla azalmayan bir mücadele kararlılığı sergileyen komiser de aslında böyle. Bir Anadolu köyüne tayini çıkan öğretmenin her an muhafaza ettiği ve hayatın her alanına yansıtmaya çalıştığı aydınlatma aşkı da.

Kuneri filmleri bu tip bir pornografiye de meydan okuyor ve basma kalıp hikayeleri olabildiğince insanileştiriyor. Iskambil kağıdı gibi sadece iki yüzü olan karakterlerin nizami diyalogları yerini neden sonuç ilişkisinin süreç içinde tayin edildiği ve hesaplanamaz absürt noktalara savrulan bir hikayeye bırakıyor.

Türkiye’de pornonun her zaman alıcısı vardır. Bir sosyalistin sırf farklı düşündüğünüz için yüzünüze ne kadar ahlaksız olduğunu haykırması, bir milliyetçinin sürekli olarak öfkeli bir kokutuculukla sizi “vatan haini” ilan etmesi, bir liberalin devletin alt yapısal iktidarının ne denli olduğunu düşünmeden yaptığı bürokrasi eleştirisi veya bir İslamcının tarihi şahsiyetleri ele alırken onları maneviyatı yüksek, nefsini yenmiş idealist kişilikler olarak kodlaması bu sektörün ne denli yaygın olduğunu gösterir. Pornodan kurtulmanın yolu insaniliğin yeniden keşfi ve gerçek hayat dinamikleriyle ortaya çıkan normlardır. Ekranda görüldüğünde tahrik edici olan bir public sex sahnesinin Bebek Sahili’nde karşımıza çıkmasından duyduğumuz rahatsızlık tam olarak bu farkı anlatır. Erşan Kuneri sineması da öyle.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.