Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: Savaşı kim kazanır?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle başlayan savaşın dördüncü ayında geleceğe dair öngörüler havada uçuşuyor. Öngörülerin ancak küçük bir bölümü akılcı analizlere dayanıyor. Kalanlar gönülden geçenlerin dile getirilmesinden ibaret. 

Akılcı ya da duygusal yaklaşımların belki de tek ortak öngörüsü savaşın uzun süreceği; bunun sadece başlangıç olduğu. Rusya’nın kuvvetlerini değişik cephelere zayıf birlikler olarak dağıtmaktan vazgeçip doğuya yüklenmesiyle Donbas cephesinde ibre bu ülke lehine döndü.

Kaynağa dayalı yıpratma savaşının bu cephesinde Rusya, imkanlarının kendisine sağladığı üstünlüğü iyi kullanıyor. Bir ay öncesine dek Rusların uğradığı insan ve malzeme zaiyatı konuşulurken, artık Kiev’deki resmi çevreler bile Ukrayna’nın kayıplarını ve hızla tükenen askeri kaynaklarından dem vurmaya başladılar. Bizzat Cumhurbaşkanı Zelenskiy, Ukrayna’nın günde 60 ila 100 arasında asker kaybettiğini açıkladı. Bugünlerde Batı medyasında bu sayının 200’e kadar yükseldiği konuşuluyor. Benzer biçimde Rusya’nın günde 70 bin civarında top mermisi attığı, Ukrayna’nın mühimmat stoklarının günde ancak 6-7 bin top mermisi ile karşılık verilmesine yettiği ifade ediliyor.

Salt bu sayılara bakarak savaşın Ukrayna açısından hızla sürdürülemez bir aşamaya gelmekte olduğu sonucu çıkartılabilir. Üstüne üstlük Ukrayna savaş içinde askeri dönüşümden geçmekte. Sovyet döneminden kalma silah ve teçhizatın ikmal ve idamesi giderek zorlaşıyor. Başlarda NATO üyelerinin envanterinde bulunan Sovyet yapımı silah ve teçhizat bu ülkeye aktarıldıysa da o kaynak ha kurudu ha kuruyacak. Bu durumda savaşa devam edebilmesi için NATO standartlarına uygun silah ve malzeme ile donatılması gerekiyor.

Her silah belli bir askeri kültürün, zihniyetin yani savaş tarzının ürünüdür. Batı ittifakının gereksinimlerine göre tasarlanmış ve üretilmiş olan bu askeri malzeme Ukrayna ordusunun dönüşümünü zorunlu kılıyor. Barış zamanında dahi yeterince ciddi sınama içeren askeri dönüşüm savaş şartlarında daha çetin ve riskli bir deney. Yıl sonuna dek bu deneyin nasıl sonuçlanacağına dair yeterince işaret olacaktır.

Bu aşamada Ukrayna, ordusunun dönüşümü için zaman kazanmak zorunda. Bunu da ancak mekandan feragat ederek yapabilir. Aslında işgalin en başından itibaren Ukrayna’nın zaten böyle hareket etmesi bekleniyordu. Ancak beklenti Rusya’nın çok daha büyük alanı işgal etmesi ve Ukraynalıların ülkenin batısında Rus ordusunu yıpratacak bir gayrı nizami savaş yürütmesiydi. Savaşın başında Ukrayna’nın bu denli inatçı bir direniş göstermesi tüm gözlemcileri şaşırttı. Sonuçta Rusya’nın denetimine giren toprakların oranı artsa da mevcut durum Ukrayna’ya başlangıçta düşünülenden çok daha fazla “stratejik derinlik” sağlıyor. Burada stratejik derinliği, takviye ve yeniden tertiplenme için gereken zamanı kazanma gayesiyle ülkenin bir bölümünün düşmana terk edilebilecek coğrafi imkan anlamında kullandığımın altını çizmek isterim.

Donbas idari sınırları içinde kalan bölgenin tamamen işgaliyle, Rusya’nın çatışmaya bir süre ara vermesi bekleniyor. Ukrayna gibi, onun da ikmal ve yeniden tertiplenme ihtiyacı var. Bunu yaparken tamamen kendi kaynaklarına bel bağlamaktan başka çaresi yok. Bu öngörüler isabetliyse, birkaç hafta içerisinde savaş durağan bir aşamaya gelecektir. Savaşın durağanlaştığı bu aşamada Rusya kendi sanayi ve teknolojik kapasitesinin büyük bölümünü savaşın bir sonraki roundu kazanmak amacıyla seferber edecektir. Ukrayna ise Batı’nın kendisine sağlayacağı imkanlara muhtaçtır. Ukrayna’ya verilecek askeri yardım nitelik ve nicelik olarak iyileştikçe Kiev’in askeri ve siyasi hedefleri de büyüyecektir. Ukrayna tarafından zaman zaman askeri açıdan gerçekçi olmayan hedefler telaffuz ediliyor. Öte yandan Karadeniz’e son çıkış olan Odessa ve civarının her pahasına olursa olsun elde tutulmasının gerektiği aşikar. Zaten Rusya, doğuda Donbas üzerindeki baskısını artırırken Ukrayna güneyde Kherson’a yoğunlaşıyor.

Savaşı Rusya’nın kazanmasını dileyenler, Zelenskiy ve Kiev’in şimdilik paçayı kurtardığını; Putin’in birkaç yıl içinde yarım kalan bu işi tamamlayacağını ileri sürüyor. Ukrayna’nın Rusya’ya ağır bir yenilgi tattırmasını dileyenler ise Batı’nın askeri ve ekonomik yardımıyla yeniden ayağa kalkacak Ukrayna’nın yine bir süre sonra Donbas’ı, hatta Kırım’ı geri alabileceğini ileri sürüyor. Yani herkesin gönlünde ayrı bir aslan yatıyor.

Türkiye’de ana akım medyada boy gösteren kanaat önderlerinin gönlünde yatan aslan Rusya. Putin’in Ukrayna üzerinden Batı’ya bir ders vermesini içten içe ya da alenen dileyen, uman, bekleyenlerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra Batı ile birbiri ardına yaşanan güven krizlerinin, kamuoyunda ve seçkinler nazarında yarattığı derin düşkırıklığı ve hatta öfkenin dışavurumu. Üstelik özellikle iktidara yakın çevrelerde Batı uygarlığının zayıfladığı ve çökmekte olduğu yaygın bir kanaatti. Türkiye’nin ve AKP iktidarının, bu çöküşten kazançlı çıkması da umuluyordu.

Bu çerçeveden bakıldığında Ukrayna, kazanırsa Batı bir kez daha kazanmış olacak. O takdirde özlenen “stratejik özerklik” bir başka bahara kalacak. Türkiye, hem iç hem dış politikasında yeniden Batı ile uyum arayışına dönecek. Daha dar bir alana mahkum olacak. Ukrayna yenilirse bölge jeopolitiği kesin biçimde Rusya lehine yeniden kurgulanacak. Türkiye’nin yeniden Batı’ya dümen kırması gereksinimi de ortadan kalkacak ama bölgesel hakimiyetini perçinlemiş bir Rusya’nın gölgesi düşecek olası “stratejik özerkliğin” üzerine.

Ankara aslında bu iki olasılıktan herhangi birinin gerçekleşmesinin kendi hayrına olmayacağının gayet farkında. Bir an önce müzakerelerin başlayıp taraflarca yeni bir statüko üzerinde uzlaşılmasına dünden razı. Ancak savaş uzadıkça – ki daha da uzayacağı benziyor – bu olasılık iyice zora giriyor. Ukrayna’nın arkasındaki Batı desteği güçlendikçe, Türkiye’nin gündemi şekillendirebilme imkanı da daralıyor. Ayrıca NATO ilk kez Avrupa ülkeleri için AB’den bile güçlü bir cazibe merkezine dönüştü. Genişleyen ve iç bütünlüğünü pekiştiren NATO’yu Rusya’nın tek başına dengelemesi artık olası değil. Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine yönelik güçlü itirazı, bir anlamda Rusya’nın göreli zayıflığının mutlak zayıflığa evrilmesini engelleme gayreti olarak da okunabilir.  Aksi takdirde Ankara’nın savaşın kaderini ve daha önemlisi savaş sonrası düzenin tasarımını etkileme imkanını kalmayacak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.