Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Edgar Şar yazdı: Kişiselleştirilmiş adaylık tartışmaları kime yarıyor?

Seçime bir yıldan az bir zaman kaldı. Elindeki tüm imkanlara rağmen iktidar için kazanmanın çok zor olacağı bir seçime gidiyoruz. Bu açıdan Türkiye 20 yıldır bir ilki yaşıyor. Peki iktidarın hiç mi kazanma şansı yok? Elbette ki var. Fakat bu ilk defa iktidarın kendi yapıp, yapamadıklarından çok muhalefetin neyi nasıl yapacağına bağlı. İktidarın belki de tek umudu muhalefetin seçime giderken büyük bir hata yapması.

Muhalefet kanadına bakıldığında altılı masanın fazla yavaş ve temkinli ancak yine de önemli bazı adımlarının dışında görünen tek şey adaylık tartışmaları. Benim açımdan şu anda yürütülen adaylık tartışmalarının, yürütüldüğü şekliyle ne belirlenecek adaya ne de muhalefete bir faydası var. Çünkü bu tartışmalar büyük çoğunlukla adı geçen aday adaylarından birini destekleyip, diğerlerine pek şans tanımayanlar tarafından adayın kim olması gerektiği sorusu üzerinden yürütülüyor. Bu tartışmaya ister istemez dahil olan aday adaylarının kendileri de kendilerini içinde buldukları sert rekabete kaptırarak daha fazla hata yapıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantılarında adaylığına sıcak bakmayan yorumcularla polemiğe girmesi, Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinin ardından yaşadıkları ve Mansur Yavaş’ın Van’da vatandaşların kendisine Demirtaş’a ilişkin dileklerine karşılık söylediği söze ilişkin belediyeye resmi açıklama yaptırması bu hatalara sadece birer örnek.

Elbette ki tüm bunlar adaylık tartışması yapılmasın demek değil. Esasında adaylık meselesi, yazının başında bahsettiğim muhalefetin büyük hata yapabileceği alanların başında geliyor. Fakat bu hata adayın kim olduğundan ziyade nasıl belirlendiği ve adayı belirleme süreçlerinin sonrasında muhalefet birliği üzerindeki etkileriyle ilişkili diye düşünüyorum. Bu gerçek gözden kaçırılıyor.

“Yanlış aday” muhalefetin yapabileceği bir hatadır ve dikkatli olunmalıdır. Fakat yanlış ve doğru adayların kimler olduğunu öngörmek kolay değildir. Bugün yani seçimden bir yıl önce yapılan kamuoyu araştırmaları bu konuda ancak kısmen yardımcı olabilir. Bunu aday adaylarından birini parlatmak amacıyla söylemiyorum. Fazla basit bir niyet okuması bu yorumu araştırmalarda şu anda en dezavantajlı durumda gözüken Kemal Kılıçdaroğlu’nun lehine yaptığım sonucuna varabilir. Bu doğru değil. Adı geçen aday adaylarının hepsinin kendilerine özel avantaj ve dezavantajları olduğunu ve kişiler üzerinden değil de muhalefetin otoriter bir rejime karşı seçimlerde bürünmesi zorunlu birlik açısından bakıldığında benim açımdan hiçbir aday adayının net bir şekilde öne çıkmadığını söylemeliyim.

Esasında adayın kim olması gerektiği konusunda benim düşüncemin bir önemi yok. Bunu belirtmemim sebebi, dikkat çekmeye çalıştığım ve benzer rejimlerde muhalefetin epey mustarip olduğuna tanıklık ettiğim bir hususun tutkulu adaylık tartışmaları arasında, bir adayın lehine ya da aleyhine yapıldığı düşüncesiyle kaybolmamasını istemem.

Sadece seçimlerin kazanılması için değil seçimler kazanıldıktan sonra Türkiye’nin daha iyiye doğru yönetilebilmesi için muhalefetin pragmatik bir işbirliğinden öte sağlam bir birlik görüntüsü vermesi gerekiyor. 20 yıldır ülkeyi iyi kötü yöneten otoriter bir iktidara karşı çok aktörlü muhalefetin tek şansı, topluma Erdoğan sonrası dönemi kolayca hayal ettirebilecek sağlam bir seçenek sunmak. Ve böyle bir seçenek kapsamlı programlardan ziyade seçmenin algı ve duygularına hitap ile oluşturulabilir. İyisiyle kötüsüyle, eksiğiyle gediğiyle, doğrusuyla yanlışıyla altılı masa bu işin öznesi olmak durumunda. Bu sebeple de aktörlerin kendilerine göre haklı gerekçelerle dahi olsa masanın başarısızlığı olarak sunulabilecek adımlar atması tüm muhalefetin hanesine eksi yazılır.

Muhalefet partilerinin temsil ettikleri toplumsal kesimlerin kararsızlarla beraber oluşturduğu ve oranları yüzde 65’e varan kitle, bu iktidardan gayrimemnun olanlar olarak Türkiye’nin şu an için en geniş siyasi grubunu oluşturuyor. Önümüzdeki seçimlerde muhalefetin bu yüzde 65’lik potansiyelini gerçekleştirmesi, bana kalırsa şu veya bu adaydan çok Demirtaş’ın deyimiyle gerçek bir voltran oluşturulmasıyla mümkün olabilir. Aday adaylarının birbirlerine karşı örtülü hamlelerine ve ardından yaptıkları hatalara sahne olan adaylık tartışmaları ise voltranın oluşturulmasının önündeki belki de en büyük engel.

Önümüzdeki seçimlerde muhalefetin otoriter iktidar bloğuna karşı yapması gereken en acil şey bir kampanya inşa etmek. Programıyla, ekibiyle, adayıyla ve iletişim stratejisiyle bu kampanya muhalefetin topluma vereceği Erdoğan sonrası Türkiye vaadinde cisimleşmeli. Keşke bu iş anketlere bakıp aday belirlemek kadar kolay olsaydı…

Altılı masanın çok geç kalmadan HDP faktörünü de göz önünde bulundurarak bir aday üzerinde mutabık kalması gerekecek. Ancak bu gereklilik sürecin tamamen kapalı kapılar ardında yürütülmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Tam tersi, muhalefet partileri kendi aralarında olduğu kadar kendi içlerinde örgütleriyle ve tabanlarıyla bu konuyu konuşmalılar. Partiler falanca adayda mutabık kalıyorlarsa, bunun neden böyle olduğunu açıkça konuşmalı, toplumla etkileşim içine girmeliler. Bugün iktidardan gayrimemnun olanların sonraki döneme ilişkin çeşitli korkuları var. Ancak belki de en büyük korku, şu veya bu sebepten ötürü kazanamayacağı düşünülen bir adayın gösterilmesi. Muhalefetin en doğru kararı alacağı, bu kararın gerekçelendireceği, herkesi aynı oranda memnun etmese de bu kararın iktidardan gayrimemnun olan yüzde 65’i kucaklayacağı konusunda toplum neden rahatlatılmıyor? Adı geçen aday adayları, açıktan ya da üstü kapalı kendilerinin en iyi aday olduğunu vurgulayacaklarına her durumda muhalefetin voltranının bir bileşeni olacaklarını neden söylemiyorlar? 

Şunu unutmayalım ki aday kim olursa olsun bugünkü iktidardan gayrimemnun olan yüzde 65’in tamamını aynı oranda tatmin etmeyecek. Yüzde 65’in coşkuyla, tutkuyla olmasa da gönül rahatlığıyla oy vereceği bir seçeneğin oluşturulması, bu yüzde 65’i şu veya bu şekilde temsil eden parti, aday adayı, karizmatik lider veya fikrin bu seçeneğin oluşturulması sürecine katkı vermesinden geçiyor. Voltran oluşturmak, birlik görüntüsü vermekten kasıt budur.

Tekrarlıyorum: İktidarın en büyük umudu muhalefetin seçime giderken büyük bir hata yapması.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.