Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ali Hakan Altınay yazdı: Muhtaç olduğumuz kudret yanımızda oturuyor

En iyi kararlar nasıl verilir? Soru çok basit ve temel bir konuya dair. Tam da bu yüzden sınanmış, iyi cevaplarımızın hazır olması beklenir ama gelin görün ki dünya üniversiteleri ve şirketleri bu konuya harıl harıl çalışmaya ve yeni bulgular üretmeye devam ediyor. Gelin biz de bu meseleyi en yeni veriler ışığında birlikte değerlendirelim.

Yale Üniversitesi’nin İşletme Fakültesi’ndeki kıdemli hocalardan Viktor Vroom her dönem yeni gelen öğrencilerle aynı deneyi yapar: Bir adaya düştünüz, hayatta kalmaya çalışacaksınız; 25 tane malzeme seçeneği içinden sizin için en yaşamsal 10 tanesini seçecek olsanız, neleri seçerdiniz? Bu deneyde ilk 30 dakikada kendi kendiniz düşünerek 10 maddelik bir liste çıkartıyorsunuz. İkinci 30 dakikada ise rastgele oluşturulmuş beş kişilik gruplar olarak müşterek kararla yeni bir 10 malzemelik liste oluşturuyorsunuz. Daha sonra Prof. Vroom uzmanlar tarafından oluşturulmuş cevap anahtarını dağıtıyor ve herkes kendi listesinin ve parçası olduğu grubun listesinin kaç doğru içerdiğini görüyor. Bu deney her nesilde çok benzer sonuçlar üretiyor: Her grupta, grubun listesi, grup üyelerinin tek tek aldığı notların ortalamasından daha iyi bir not alır. Ve daha önemlisi, grupların yüzde 80’inde grup listesi grubun tek başına en yüksek notu almış üyesinden de daha iyi bir not alır. Deneyin herkesin kendi gözleriyle görebildiği sonucu çok çarpıcıdır: En iyi sonuç için aramızdaki en akıllı, en bilgiliyi bulmaya çalışıp, kararı ona verdirmek yerine iyi bir ekip çalışmasında imkan yaratmak en akıllıca seçenek olacaktır.

Bu sorunun cevabının büyük şirketler için de ne kadar önemli olduğunu tahmin etmek zor değil. Yüzbinlerce çalışanı ve dünyanın her yerinde rakipleri ve potansiyel sahipleri olan çokuluslu şirketler de Yale İşletme Fakültesi’nden daha büyük bir şevkle bu sorunun cevabını araştırır. Kapitalizm tarihinin en başarılı şirketlerinden Google, bu konudaki çalışmalarının detaylarını kamuoyunun bilebildiği az sayıda şirketten bir tanesi. Google’ın bu konudaki araştırması olan Project Aristotle hemen sonuç vermez. Tahmin edebileceğimiz üzere ellerinde şirket içi ekipler ve her ekibin verimi konusunda devasa veri setleri vardır ama başarıyı getiren tek bir faktör ya da trend bulmayı başaramazlar. Hangi birden fazla faktör bu kritik sorunun cevabı olabilir diye – ve kadim öğretilerden de esinlenerek – baktıklarında ise çok anlamlı bir sonuç çıkar: Başarı için ekibin hem çoğulcu olması hem de iyi niyet üretebilmesi gerekiyor.

Çoğulculuğun niçin gerekli olduğunu tahmin etmek zor değil. Eğer gruptaki herkes türdeş ve aynı kafadaysa kararlar hızla veriliyor ama oluşan karar, farklı deneyimler ve görüşlerin süzgecinden ve sınamasından geçmemiş oluyor. Ama tek başına çoğulcu grup iyi niyet ve güven üretemediyse, kötü niyetli bir üye süreci sabote edebiliyor ya da kendini güvende hissetmeyen bir ekip üyesi aykırı bir görüş ile dalga geçilebileceği endişesiyle görüşünü dillendiremeyebiliyor. Bunu engellemek için kendi hatalarını, eksiklerini grup çalışmasının başlarında gönüllü olarak paylaşan ekip liderlerinin, hataların cezalandırılacak şeyler olmadığının sinyalini vermesi, araştırmanın önemli bulgularından bir tanesi. Aynı bulgularla Massachusetts Institute of Technology’deki (MIT) Center for Collective Intelligence’ın çalışmalarında ve ülkemizdeki Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu’nda da karşılaşıldığını ekleyeyim.

Ben kendi adıma çoğulculuk ile iyi niyet arasındaki dinamik dengenin hayati olduğunu kanısındayım. Google ve MIT bulguları ışığında, başarılı kurumlar ve toplumların çoğulculuklarıyla orantılı iyi niyet üretebilme becerisine sahip olduğu ve bunun adına da kurum kültürü ya da sadece kültür dendiği sonucuna varabiliriz. Ülkemizde sol ya da demokrat ezber çoğulculuğun “iyi” ya da “tartışılmaz iyi” olduğu yönünde. “Ne kadar çoğulcu, o kadar iyi” türündeki ezbere getirilecek her türlü itiraz güçlü bir kınamaya maruz kalma riski içeriyor. Ben, formülün, iyi niyet üretebilme becerisinin önemsenmesi ve asgari iyi niyet üretebilen çoğulculuğun makbul olduğu yönünde revize edilmesinden yanayım. Dolayısıyla çoğulculuğu savunma ya da artırma yönündeki çabaların, iyi niyette eşdeğer bir artışın nasıl sağlanacağını göstermek gibi bir borcu oluyor. Bunun en kritik olduğu örnek Brexit referandumuydu ama onun detaylı irdelenmesi bir başka yazının konusu.

İsviçreli zihin bilimci Emmanuel Trouche’un araştırma ekibinin yeni yayımlanan (How Minds Change, Penguin: 2022) bulguları da ortak aklın niçin daha üstün sonuçlar içerdiğine dair başka ilginç ipuçlarına işaret ediyor. Araştırma ekibi karmaşık bir dizayn sonucu deneklerin aslında kendilerine ait görüşleri başkalarının görüşü olarak sınanmasını sağlar ve kendi görüşü olduğunun farkına varmadığında o görüşteki hatalara ve zaaflara karşı daha uyanık ve dolayısıyla daha nesnel olduğunu tespit eder. Diğer bir deyişle, kendi görüşlerimizdeki hataları, eksikleri tespit edebilmek için başkalarına ihtiyacımız var. Belki de bu yüzden Yale’deki gruplar, en başarılı bireysel üyelerinden daha iyi sonuçlar alıyorlar. Ve yine o yüzden birçok kadim ekol istişareyi salık veriyor.

Baştaki sorumuza geri dönersek, farklı araştırmalar da başarılı kurumlar da aynı gerçeğe işaret ediyor: Doğru şartlar sağlandığında çoğulcu gruplar en donanımlı üyelerinden daha iyi kararlar veriyor. Eğer bu tespit doğruysa, iki ihmalin fırsat maliyeti çok yüksek: a) bir toplumun ya da kurumun içkin çoğulculuğundan yararlanmamak ve b) çoğulculukla uyumlu iyi niyet ve güveni üretmenin ve sürdürmenin gereklerini azımsamak ya da ihmal etmek.

Sevgili Tanıl Bora ne güzel söylemiş: “Ortak akıl diyorlar ya… akıl zaten ortaktır. Ortak iyiyi beraber akletmenin zemini olmadan, toplumdan, kamusallıktan söz edebilir miyiz?”

Güzel memleketimizde düzenli aralıklarla çıkarlarımızı korumak için güç kullanım meselesini tartışırız. Türkiye’nin çıkarlarını koruyabilmek için milli tankımız da olsun, milli savaş gemimiz de. Ama tanklardan ve gemilerden çok daha maliyetsiz ve yüksek çarpanlı adımları da atabilmeliyiz. Gerçek güç; tüm bileşeni, tüm çeşitliliği, derinliği, tarihi ve irfanıyla bu toplumun kendisidir. Hakiki cevherler toprağın altında değil, üstünde. Bunu görmezden gelmek, bunu örselemek suç mudur bilmiyorum ama yazıktır. Gözümüzü parlak metallerden alabilirsek, üretilmiş ezikliğimizi aşabilirsek ve birileri de kin ve kibir sarmalından çıkabilirse, çok daha güçlü bir Türkiye olabilmek, yanımızda oturanla başlatacağımız bir yarenlik kadar yakın ve kolay. Muhtaç olduğumuz kudret yanımızda oturuyor.

Bir sonraki yazıda “Çoğulculukla uyumlu iyi niyet nasıl üretilir?” meselesini tartışmayı umuyorum.

Adres:
Ali Hakan Altınay
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü
Semizkumlar Mah. Çanta Cad. No: 162
Silivri Kapalı Cezaevi (9 no’lu Cezaevi), Koğuş: A47
İstanbul

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.