Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin yazdı: Aşı karşıtları nasıl “makbul vatandaş” oldu? – Yeni bir uluslararası tarikat

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve Türk Tabipleri Birliği Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Esin Şenol, Covid-19 pandemisinin başından itibaren her mecrada bilimsel gerçekleri anlatıp açıklayarak, kamuyu bilgilendirme görevini eksiksiz yerine getirmiş kıymetli bir biliminsanı. 11 Aralık 2020’den bu yana, her hafta Medyascope’ta yayınlanan “Koronavirüs: Doğrular, yanlışlar & Doğru bilinen yanlışlar” programında da hekim meslektaşlarıyla birlikte doğruları anlatmaya devam ediyor. 

Prof. Dr. Şenol, iki yıldır aşı karşıtı grupların hedefindeydi ve sosyal medyada kendisini şiddet kullanarak susturmakla tehdit eden bir dernek(*) ve kurucuları hakkında iki defa suç duyurusunda bulunmuş ancak çeşitli gerekçelerle başvuruları işleme konmamıştı. Sosyal medya hesabından Dr. Şenol’dan başlayarak bir dizi insanı öldüreceğini açıkça yazan ve söz konusu dernekle irtibatının kesildiği olaydan sonra duyurulan Mustafa Yücel adlı kişi, 29 Temmuz günü belki de cinayet teşebbüsüyle Şenol’un ofisinin bulunduğu binaya gitti. Şenol ofisinde değildi; kapısına “dana dili” bırakan Yücel hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Emniyet Müdürlüğü’nün kendisine yaptığı “davet”e büyük bir nezaket göstererek icabet eden Yücel, yine nezaket kuralları gereği ziyaretini kısa tuttu ve merkezden hemen ayrıldı. Yücel, tehdit savurmaya devam ediyor.

“Devlet beni yalnız bıraktı

Şenol gibi uzun süredir aşı karşıtı grupların hedefinde olan Avusturyalı Doktor Lisa Maria Kellermayr, 29 Temmuz günü Salzburg’a 60 kilometre uzaklıktaki Seewalchen am Attersee’deki kliniğinde ölü bulundu. Savcılık, klinikte üç adet intihar mektubu bulunduğu için otopsiye gerek duymadı. 36 yaşındaki yaşındaki doktorun ölümü kayıtlara intihar olarak geçti.

Kellermayr bir yıla yakındır ölüm tehditleri alıyordu. Geçen kasım ayında aşı karşıtları kliniği önünde eylem düzenlemiş, binaya erişimi saatlerce engellemişti. Kellermayr polis korumasına başvurdu ancak talebine olumlu yanıt alamadı. Bunun üzerine özel bir şirketle anlaştı. Kendisi ve klinikteki diğer doktorların güvenliğini sağlamak ona altı ay içinde 100 bin Euro’ya malolunca, haziran sonunda kliniği kapatmak zorunda kaldı. 

Kellermayr, Der Standard gazetesine verdiği son mülakatta “Avusturya devleti beni yalnız bıraktı” diyecekti. Suç duyurusunda bulunduğu kişiler hakkında etkin soruşturma yürütülmemiş; Kellermeyer, aşı ve bilim karşıtı grupların hedef tahtasında olmanın, sistematik bir şekilde şiddete, nefret söylemlerine ve ölüm tehditlerine maruz kalmanın maddi ve manevi yükünü taşımakta çok zorlandığını anlatmıştı.

Avusturyalı doktorun kendini tehdit ettikleri için haklarında suç duyurusunda bulunduğu kişilerden ikisi Almanya’daki Querdenker Hareketi ile irtibatlı. Querdenker, “kalıpların dışında/sıradışı düşünen” anlamında kullanılan bir sözcük. Querdenker Hareketi ise açık bir örgüt yapısı bulunmayan, yekpare bir görünüm de arzetmeyen, Covid-19 aşılarına ve pandemi kısıtlamalarına karşı çıkan çeşitli grupları ve bireyleri şemsiyesi altında birleştirerek protesto ve eylemler düzenleyen bir oluşumu tarif etmek için kullanılıyor. 

“Büyük Resmi Görenler” tarikatı

Nisan 2022’de Alman iç istihbaratından sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı (Bundesamt für Verfassungschutz), Querdenker Hareketi’ni izlemeye aldığını duyurdu. Yetkililer, hareketin liderlerini, başlıca aktörlerini solcu, sağcı, radikal İslâmcı gibi mevcut kategorilerden tek birinin altına sokmakta zorlandıkları için; bu oluşumları demokrasinin altını oymak suretiyle “devleti gayrimeşrulaştırmak” şeklinde özetlenebilecek yeni bir kategori altında izliyorlar. Türkiye’de benzer bir hareket başlatmaya çalışan derneğin ise iktidar/devlet yapısı içinde kollandığını düşündüren olaylar var. Nitekim Türkiye’de sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin de cezasızlıktan beslendiğini biliyoruz.

Yine Almanya’ya dönersek… İlk büyük protesto eylemini Stuttgart’ta yaptıkları için kentin alan kodu 711 ile birlikte “Querdenker 711” olarak da anılan oluşum; 2020 başından itibaren koronavirüsün varlığını redderek; salgının yayılmasını önlemek için uygulanan kısıtlamalara ve Covid-19 aşısı uygulamasına karşı çıkarak; gerekçelerini ise bir sürü komplo teorisiyle açıklayarak “mürit” topluyor. Mürit yerinde bir tabir; çünkü Querdenkerler’i pekala, “Büyük Resmi Görenler tarikatı” olarak adlandırmak da mümkün. Pek çok ülkede ve Türkiye’de de daha çok taklit usulüyle, model alınarak çoğalan “şube”leri var. 

Komploculuk neden cazip?

Kısaca “Tüm olay ve gelişmelerin arkasında gizli ve kötücül güçlerin karanlık ve kirli hesapları bulunur” diye tarif edilebilecek komploculuk, kendi başına pek de zararlı olmayabilir. Hatta komplo teorileri bazen eğlenceli de. Ancak bu teorileri tehlikeli kılan bir boyut var: Karmaşık bir olguyu basitleştirerek açıklarken, dinleyiciyi, bizleri, doğruluğunu araştırmaya ve/veya daha fazla örtük bağlantı ve izah bulmaya teşvik ediyor. Yani ilgili teori hakkında fikirler üretip teoriye katkı yapmaya, komploculuğa katılmaya kışkırtan bir yanları var. Bu da pek çok insanı, özellikle sosyal medyada benzer fikirlere sahip olanları bulup, olası gizli bağları tartışmaya yönlendiriyor. Sonra bir bakmışsınız, Büyük Resmi Görenler tarikatının düzenlediği protestoda bayrak sallıyorsunuz…

Lider konumundakilere de geleceğiz ama önce bir araştırmadan bahsederek Querdenker Hareketi’nin sıradan üyelerinin profilini aktaralım. Basel Üniversitesi’nden Oliver Nachtwey, Robert Schafer ve Nadine Frei, protesto gösterilerine katılanlar arasında yürütmüşler çalışmayı. Buna göre ortalama bir Querdenker 40 yaş üstü, eğitim ve ekonomik bakımdan da orta sınıfa giriyor. İçlerinden sadece yüzde 10’u 30 yaşın altında. Önemli bir bölümü geçmişte Yeşiller Partisi’ne oy vermiş ancak onlar da dahil, araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu anaakım olarak adlandırılabilecek ve 2021 Eylül’ündeki seçimlerde parlamentoya giren partilerden hiçbirine oy vermeyeceklerini söylemişler. “Kime oy vereceksiniz?” sorusuna ise çoğunluk, Temmuz 2020’de pandemi kısıtlamalarına tepki olarak, ezoterik aşırı sağcıların kurduğu Die Basis’e (**) işaret etmiş. Ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların yalnızca onları anlayacak yetenek ve bilgide olan “mürit”lere bir “üstat” tarafından aktarıldığı öğreti sistemi. O sırlara, bilgiye herkes erişemez; üstat müridi seçer, mürit de belli aşamalardan geçmek suretiyle öğrenmeye hak kazanır…

Araştırmanın yazarları Querdenker Hareketi mensuplarının belirleyici özelliği olarak bilim karşıtlığına ve alternatif tıp merakına da dikkati çekiyor. Sonuçlar, hükümet, devlet kurumları, uluslararası kurumlar ve ana akım medyaya müthiş bir güvensizlik duyulduğunu ortaya koyuyor: Katılımcıların yüzde 80’inden fazlası “Alman hükümetinin koronavirüs tehlikesini abarttığını” belirtmiş. Almanya genelinde yapılan bir başka araştırmada halkın yüzde 23’ünün “gizli örgüt ve yapıların siyasi karar alma süreçlerini etkilediğine”, yüzde 20’sinin “siyasi liderlerin gizli güçlerin kuklası” olduğuna inandığını ortaya çıkmıştı. Querdenkerler’in yüzde 50’sinden fazlası bu görüşlere katılıyor.

“Korona diktatörlüğü”nden Türkiye’ye kaçtı

Querdenker Hareketi’nin başlıca aktörlerine, bilinen liderlerine gelince… Büyük resmi görebildikleri için olsa gerek, kendilerini “Korona diktatörlüğü”ne karşı mücadele eden özgürlük savaşçıları olarak resmetmeyi seviyorlar. İnisiyatifi başlatan Stuttgartlı Michale Ballweg, bilgisayar mühendisi ve organizasyonu kurup genişleten sosyal medya ağlarının arkasındaki isim. Modern Alman devletinin meşruiyetini reddeden, 1871-1945 arasındaki Alman İmparatorluğu’na geri dönmeyi savunan Reichsbürger hareketinin üyeleriyle son derece yakın işbirliği içinde. ABD’nin şeytana tapan bir grup pedofilin oluşturduğu bir derin devlet tarafından yönetildiğine dair komplo teorisi QAnon’un çevresinde örgütlenen Trumpçı aşırı sağcılarla da ilişkisi var. Bu arada Querdenker organizasyonu için topladığı bağışları kendi hesabına transfer ettiği için hakkında açılmış bir dava da bulunuyor. 

Siyasetten, medyadan, müzik ve gösteri dünyasından ve Türkiye’de olduğu gibi sağlık çalışanları ve doktorların da aralarında bulunduğu 1.400’den fazla kişinin koronavirüs aşısını ve maske takılmasını savundukları için hedef gösterildiği bir internet sitesinin kurucusu olan Burkhard Müller Ullrich ise Almanya’nın ünlü eski talk şov sunucularından. Der Standard Gazetesi’nden Peter Zellinger’ın haberine göre, artık İsviçre’de yaşamakta olan Ullrich, kendisine “Aklın Sesi” adıyla bir radyo istasyonu kurmuş. Sabahtan akşama komplo teorileri anlatıyor, anlattırıyor. Sosyal medyada da aktif ve pek çok takipçisi hakkında siber-zorbalık nedeniyle şikayet başvurusu yapılmış. 

Alman komplo teorileri cemaatinde Türk asıllı bir lider de var: “Vegan aşçı” olarak ünlenerek kazandığı sosyal medya takipçi sermayesini “ırksal nefret söylemi” yaymak için kullandığı iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan ve bunu haber alır almaz da Türkiye’ye kaçan Attilla Hildman. Hildman çifte vatandaş. Türkiye’ye kaçmasının sebebi de iade edilmeyeceğini bilmek. Hakkında Alman medyasında çok sayıda iddia var. Mesela Berlin’de UNESCO koruması altındaki Bergama Müzesi’nde 3 Ekim 2020’de yapılan vandallıkların azmettiricisi olduğundan şüpheleniliyor. “Almanya’da savaş sonraki dönemde sanata yönelik en büyük saldırı” olarak nitelenen eylem öncesinde, Hildman sosyal medyada müzeyi “şeytanın mabedi”, “küresel satanizm merkezi ve korona suç mahali” olarak hedef tahtasına koymuş, “geceleri insanların şeytana adak olarak sunulduğunu ve çocukların taciz edildiğini” iddia etmişti.  

Taklit mercileri

Attilla Hildman, Alman yetkililerin takibe aldığı sosyal medya hesaplarını kapatmış. Ancak Türkiye’ye gelince bu işlerden elini eteğini çektiğini, müstear isimle yeni hesap açmadığını düşünmemiz için sebep yok. Aksine Hildman’ın anlattığı komplo teorileri de genelde özgün haliyle, özelde takipçilerinin katkısıyla geliştirilmiş versiyonlarıyla sosyal medyada dolaşımda. Üstelik çeviri kokan içerikleriyle Alman örneklerinden devşirilmiş olduğunu düşündüren dernek de memleketimizde epey aktif çalışmakta. 

Halk sağlığı uzmanı Dr. Nuriye Ortaylı’nın da yazdığı gibi, “Aşı karşıtları gayet örgütlüler. Birbirlerini destekliyorlar. İşin ilginci memleketin de makbul vatandaşları. Zira en masum hak taleplerine bile kapalı olan şehir meydanları onlara açık. Bu meydanlarda başka hiç bir
grubun yapamayacağı şeyler yapıyorlar, mesela Bakan yuhalıyorlar. İsim isim, biliminsanlarının adlarını söyleyip yuhalatıyorlar. Hiçbir savcı harekete geçmiyor. Sosyal medyada Esin Hoca başta bir çok biliminsanına ağıza alınmayacak hakaretler ediyorlar; savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor ama nedense izleri bulunamıyor”.

Doktor Ortaylı, yukarıda alıntı yaptığım yazısında Türkiye’deki aşı karşıtı örgütlenmelerin ABD’deki benzerleriyle etkileşimine dair bilgileri aktarmış. Ben de bu yazıda Almanya’dakilerle benzerliklere dikkati çekmek istedim. Bitirirken sözü yine Ortaylı’ya bırakıyorum: “Türkiye içindeki örgütlenmelerinin deşifre edilmesi, özellikle de sözel ve şimdi fiziksel şiddeti pervasızca kullananların izlenmesi ve engellenmesi gereklidir. Bu gruplara karşı bugüne kadar anlaşılamaz bir ‘hoşgörü’ gösterilmiştir. Vatandaşlar olarak, hem halk sağlığı, hem de bilim insanlarımızın can güvenliği ve huzur içinde çalışabilmeleri için İçişleri
Bakanlığı’nın hemen harekete geçmesini talep ediyoruz”.

(*) Hem dünyada hem Türkiye’de bu tür dernek ve grupların en büyük arzusu medyatik olmak, ses getirmek ve geniş çevrelerce tanınıp bilinerek mürit ağlarını genişletmek. Tam da bu nedenle böyle bir yazıda dahi isimlerini anmayı uygun bulmadım. 

(**) Die Basis, genel seçimlerde 32 bin oyda kaldı ve federal parlamentoya seçilemedi ama Mart 2021’deki Baden-Württemberg eyaleti seçimlerinden 48 bini aşkın oy çıkardı. Yerel parlamentoya girip devlet yardımına başvurabilmesi için sadece 96 oy eksik kaldı. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.