Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Erdoğan uçmaz, müritleri uçurur

Toplumsal hayatta en işe yarar ve en dikkatli kullanılması gereken davranış biçimi özgüven galiba. Özgüven sahibi değilseniz, hayat sizi zaten pek ciddiye almıyor ve sahneye çıkamıyorsunuz. Abartırsanız hadsiz oluyorsunuz ve hayat sahnesinden itiliyorsunuz. Kararında özgüven ile dilediğiniz gibi performans gösterebilirsiniz. Kritik eşik şu: Evren kibirden hoşlanmaz. Özgüvenin yanına bir de samimiyeti ekleyebilirseniz, girdiğiniz toplulukların yıldızı olmama şansınız yok. Bu konuda muhalefet cenahında benim yıldızım Canan Kaftancıoğlu.

Peki Erdoğangiller nasıl oluyor da bu kibir haddini aşmalarına rağmen toplumda bir süre de olsa parlıyor? Erdoğan demiyorum çünkü o bir kişiyi değil, bir grubu temsil ediyor. Türkiye’deki Erdoğangilleri başka bir yazıda yazacağım. 

Erdoğangiller, öncelikle bulunduğu koşulları iyi analiz eder. Çok zeki değildir. Olması da gerekmez. Çok kültürlü değildir. Bunun yerine “Bizim kapımız herkese açık” der. Çok bilgili değildir. Güveninizi kazanmak için size (ilk etapta) saygılı davranması yeterlidir. Kesinlikle duygusal değildir, sizinle empati kurmaz ama sizi iyi tanır. Kurnazdır. Çoğu zaman yeterli bilgi birikimi ve zekâsı olmadığından nerede ne yapacağına karar vermek için sizi gözlemler. Dolandırıcılar ve tüccarlar da aynı yöntemi kullanır. İcraata geçmeden önce iki aşamalı bir hazırlık süreci vardır. Gözlemler ve nabza göre şerbet vererek kontrollü bir şekilde kendisine alan açar. Damar yolunu açtıktan sonra geriye yalnızca duymak istediğinizi bildiği cümlelerle zehrini akıtmak kalır. Yani burada onların akıllı olması gerektiği kadar sizin de aptal olmamanız gerekiyor.

Kitlesini dönüştürme gücü var mı?

Çoğunluğu oluşturan kitle zaten akıllı, bilgili, kültürlü, kararlı bir yapı değil ki. Cümleleri doğru sıralamayla verdikten sonra herkes kitleden istediğini alabilir. Dönüştürme gücü yok. Kitle zaten doğası gereği dönüşen bir şey. Kararlı bir şeyi dönüştürmüyor. Rüzgar yoksa vantilatör açarak suni rüzgar üflüyor o kadar. 

Erdoğan Kürtler ile görüşüyor, adı açılım oluyor. Muhalefet görüşüyor “Teröristlerle işbirliği yapıyor” oluyor.

Erdoğan yurtdışında liderlerle görüşüyor, dünyayı dize getirmiş oluyor. Muhalefet görüşüyor, “Vatanı satıyorlar” oluyor.

Erdoğan cami çıkışı konuşuyor halife oluyor, muhalefet başörtülüye rozet takıyor, “vitrin süsü” oluyor.

Vs. vs. örnekler çoğaltılabilir, ancak konunun özü değişmez. Erdoğan yaptığı işin adını doğmadan kendi koyuyor ve doğar doğmaz seçmenin kulağına kendisi üflüyor. Ha Erdoğan’ın yaptığı doğru mu? Asla. Her şey de ellenmez. En azından o şekilde ellenmez. Hassas bir züccaciye dükkanında dokunulmaması gereken her şeye dokunup, eline alıp inceleyip fırlatan yaramaz bir çocuk gibi. Bazen sadece kirletiyor, bazen kırıyor, bazen olduğu gibi geri bırakıyor ama illa ki dokunduğu her şeye parmak izini bırakıyor. Onun bu pervasızlığı yüzünden toplumda oluşabilecek riskleri gören diğer liderler hassas konularda kontrollü davranmak istediğinde pısırık kalmış gibi görünüyor. 

Muhalefet neden kendisini doğru anlatamıyor? Muhalefetin çoğu paydaşında bir özgüven eksikliği sorunu görüyorum. Hassasiyetle dokunulması gereken şeylere zarar veririm korkusuyla asla dokunmamayı çözüm olarak görmemeliler. Yeni dönemde bu iki ucun arası bulunmalı. Ellerinde eldivenlerle -işin uzmanı akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarıyla- her konuya hassasiyetle ve akıllıca dokunmalılar.

Mesela; muhalefetin en çok eleştirdiğim tarafı bir cümle kurmak için grup toplantılarını veya Meclis’te basın toplantısı düzenlemeyi bekliyorlar. 

Şu gecede yaşadığım öfke patlamasını hiç unutmuyorum.

Tarih 27 Şubat 2020. Rusya ve Suriye Silahlı Kuvvetleri, Suriye’nin İdlib kentinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı tabura hava saldırısı düzenledi. Herkes büyük bir şok yaşıyor. İnsanlar Twitter’da ortalığı ayağa kaldırıyor. Gece yarısı 34 şehit verilmiş, muhalefet liderlerinin hiçbirisinden tek kelime çıkmıyor. Sabahı mı bekliyorlar konuşmak için? Delirmek için? Ortalığı ayağa kaldırmak için? Mesai saatinin başlamasını mı bekliyorlar? Söyleyecekleri cümleyi seçememekten konuşamıyorlar. Çünkü korkuyorlar. Sadece “Başımız sağ olsun” demeye korkuyorlar çünkü öyle böyle bir kayıp değil. Bir gecede 34 şehit!! Ortalığı ayağa kaldıramıyorlar çünkü Erdoğangiller “Biz burada vatanı savunuyoruz, onlar mübarek şehadet makamını küçümsüyorlar, milli davaya ihanet ediyorlar” derler diye ödleri kopuyor. Sonra Twitter halkı üzerlerine gidiyor konuşsanıza, bağırsanıza diye de ondan sonra bir cesaret geliyor. Açık söyleyeyim muhalefetin üzerine yürüye yürüye özgüvenle hareket etmeyi onlara Twitter halkı öğretiyor.

Tıpkı okula yeni başlayan evladını korumak isteyen bir anne gibi “Şöyle desene, böyle yapsana, altta kalma cevap ver” diye diye yol yordam gösteriyoruz. Böyle böyle Akşener’i İkizdere’ye, Kılıçdaroğlu’nu kurum önlerine gönderdik. Daha aktif olmalılar. Siyaset artık köy kahvelerinde çay içerek olmaz. Kadını, erkeği sokakta, siz de sokakta olmalısınız. Ama öyle esnaf ziyaretinde baş sallayarak değil. Eylemdeki işçinin, direnen akademisyenin, yollarda sürüklenen öğrencinin, hapse girmek üzereyken gülümseyen gazetecilerin, aktivistlerin yanında olmalısınız. Cemaat yurdunda intihar eden Enes’in, başı kesilen Mehmet Sami’nin cenazesine gitmelisiniz ve bunu yaparken “Acaba cemaatlere karşı görünür de muhafazakârları ürkütür müyüm?” diye iki saniye tereddüt etmemelisiniz. Erkek şiddetiyle öldürülen kadınların, çocukların fotoğraflarını paylaşıp altına iki satır basmakalıp cümle kurmamalısınız, cenazelerinde olmalısınız, davalarını takip etmelisiniz. Ondan sonra hükümetten bütün bu başıboşluğun hesabını sormalısınız. Aslında halk ne zaman, nerede, nasıl davranmanız gerektiğini zaten işaret ediyor. Halkın sesi nereden geliyorsa “yettim” diye oraya koşmalısınız. Halk bir yerde feryat ediyorsa siz Meclis toplantı salonunda elinizde olay yerinden fotoğrafların yer aldığı kartonetlerle basın mensuplarına açıklama yapmamalısınız. Kuryeler eylemdeyse grup toplantısında konuşmamalısınız. Halkın ormanı yağmalanırken, bahçesi sökülürken, deresine beton dökülürken tweet atmamalısınız. Çünkü halk dirense dahi kolluk kuvvetleriyle bastırılıyor, savunmasına tecavüz ediliyor. İktidar halkın değil asıl muhalefetin sessizliğinizden güç alıyor. Her olayı gözlemlemeli, halkın yanına koşmalı ve korkmadan konuşmalısınız. Siz bu kadar suskunken halk ne yapsın? Siz toplantı salonlarında kuru laflar ederken, sokaklara dökülüp, hakkını savunmak için dayak yiyip bir de üstüne size oy mu versin? Bazı kesimler “Halk neden suskun” diye halkı suçluyor. Ben halkın vicdanlı kesimlerinin korkak olduğu için değil yalnız kaldığı için sakince seçimleri beklediğini düşünüyorum. Siz bu kadar ürkekken neden dayak yiyen, yollarda sürüklenen ve bir bombayla, ufak bir provokasyonla hayatını kaybedecek olan halk olsun?

İslam coğrafyasında en iyi yapılan şey hikâye anlatmaktır. Çünkü hikâyeyi ispatlamak zorunda kalmazsınız. Hem söyleyeceğinizi söyler hem duygulara dokunur, aklı yormadan kalp kazanırsınız. Kitleleri sürüklemenin en pratik yolu. Erdoğan abilerinden öğrendiği hikâyeleri halka anlattı. Onu sembollerle destekledi. Hikâyesi için kahramanlar, hainler, dostlar, düşmanlar belirledi. Her bölümde artan heyecanla 20 yıldır devam eden bir dizi izliyoruz. Ama tıpkı uzun soluklu tüm dizilerde olduğu gibi artık varyasyonlar tükendi. Denenmedik kombinasyon kalmadı. Ve hikâye tükendi. 

Bir hikâye yazın demiyorum. Bence o devir bitti. Çünkü seçmen kitlesinin çoğunluğu aynı kitle değil. Bence ülkemizin artık hikâyeye değil, hakikate ihtiyacı var. Yeni bir Erdoğan olun demiyorum, hikâye dinlemeyi seven neslin devri geçti ama onların çocukları realist ve aç. Ciddiye alınmaya, dinlenmeye, çalışmaya, üretmeye, hayal etmeye, keyif çatmaya, ülkesinin taşına toprağına, deresine suyuna ihtiyacı var. Halk yıllardır manipüle edilmekten bıktı. Artık yalanı gözünden tanıyor. Bu halkın artık hakikate, şefkate,  dinlenmeye ve sarılmaya ihtiyacı var. Kahraman değil, mesih değil, karizma değil, makul fikirlere ve çözüm önerilerine ihtiyacı var. Öyle olmasa Ekrem İmamoğlu’nu yaptığı ilk mantık hatasında gözden çıkarmazdı.

Erdoğan’ı yıllarca gözünüzde büyüterek siz uçurdunuz. Onun politikasından en çok siz etkilendiniz. Çünkü bildiğiniz eski tarz siyaseti çok iyi yapıyordu. Ama devir değişti, halk sizden yeni bir siyaset tarzı bekliyor.

Sade bir vatandaş olarak ben ne isterdim?

Bizim hayalimizdeki Türkiye’yi anlayın!

Halk yerel seçimlerde CHP belediye başkanlarına şans verdi. CHP’li başkanlar, AKP belediyeciliği olan “Gönül Belediyeciliği”ni bırakıp halkın ihtiyaçlarına göre politikalar geliştirdi. AKP’li belediyelerin kendi partileri için düzenledikleri taşımalı, ikramlı, yemekli organizasyonlar yerine, bir haşlamada bitecek makarna, bir yakmada bitecek kömür yerine çiftçiye tohum verdi. İslamcılar’ın “Kadının yeri evidir” düsturuna göre hareket etmek yerine çalışan annelere kreş sözünü tuttu, toplu ulaşımda ayrıcalık tanıdı. Belediye kadrolarında kadın istihdamını arttırdı. Kadının yeri hayatın ortasıdır çünkü.

Devasa salonlarda tahta kurulup “İdeal genç nasıl olur?” nutukları çekip gençlerin kendilerini un-ufak hissedecekleri, ezilecekleri toplantılar düzenlemediler. Onlara iktidarın aksine gençliklerini yaşayabilecekleri alanlar açtılar. Onlara destek oldular. Yani “Milletim” diye iktidar tarafından çizilen sınırlara göre hareket etmek yerine belki biraz abartılı bir ifade ama “Vatandaş Başkan” oldular ve vatandaş ne ister, buna kulak kabarttılar. CHP bu adımlar sayesinde oyunu arttırıyor, Akşener de ilk çıkış oylarını vatandaşı mikrofona çıkararak yakaladı. Ancak bu eylemin ilk iki seferde yakaladığı popülarite sonrakilerde görülmedi. Sebebi belli. Derdimizi anlattık, ee sonra? Sizin cümleniz?

Biz bıktık neyi sevip neyi sevmeyeceğimizin söylenmesinden. Bıktık neye hakkımız olup olmadığını duymaktan. Nerede utanmamız, nerede susmamız gerektiğinin söylenmesinden. Bıktık neye isyan edeceğimize karar verilmesinden. Olduğumuz gibi kabul edilip insanca yaşamak istiyoruz. Bir günde zengin olmak değil ama üç yıl çalışıp araba, 10 yıl taksit ödeyip bir ev sahibi olmak istiyoruz. İlkokulda cihan padişahı neferi olmak, ok atmayı öğrenmek değil çocuk olmak, sevilmek ve sağlıklı yaşamak istiyoruz. Üniversitede iktidardaki partinin ideolojisine göre biçimlendirilmek değil özgür bilime erişmek istiyoruz. KPSS sınavında sorunun cevabına karar verirken, iktidardaki partinin ideolojisini değil gerçek cevap şıkkını işaretlemek istiyoruz. Onların uygun gördüğü değil, bizim sevdiğimiz sanatçılarla eğlenmek istiyoruz. Kısacası, artık bağıra çağıra çocuklarını ve torunlarını dizayn etmeye çalışan muhafazakâr İslamcı dedemizin bastonundan kurtulmak ve kendi hayatımızı yaşamak istiyoruz.

Ohh bee..

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.