Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sevilay Çelenk yazdı: Bütün toplum ahlaksız olursa…

Çok bunaldık. AKP’li müteahhitler yaşam alanlarımıza, mavilerimize ve yeşillerimize nasıl çöktüyse, aynı şekilde, iktidarıylan muhalefetiylen Bekir Ağırdırıylan Özen Sencarıylan siyaset ve siyasi analizler de ruhumuza çöktü. Tabii bu son iki ismin yaptığı analizlerin ruhumuza çökmesi sadece ve sadece gerçekçilikleriyle alakalı. Ötekiler gibi değil yani. Vakti zamanında bilhassa Özer Sencar’ın yorumlarına sitemlerim de olmuştur fakat son izlediğim söyleşi on numaraydı. Biraz üzerinden geçti ama dinlemediyseniz atlamayın. Bekir Ağırdır’ı da atlamayın hiç. Zaten Bekir Ağırdır cumhurbaşkanı adayı olsa, gideri var. Ancak o da Ruşen Çakır’la yaptığı son söyleşilerin birinde siyasetin hiçbir makamına hiçbir şekilde talip olmadığını söylüyordu.

Metropoll Araştırma Kurucusu ve Yöneticisi Özer Sencar

Ya zaten insan sahne bu kadar toz dumanken, siyasete niye talip olsun ki? Böyle deyince hatırladım gerçi, benzer bir cümleyi bir zaman evvel Mülkiyeliler Birliği Başkanlığı için kurmuştum. Dinçer Demirkent’e gayet samimi bir şekilde ve hafızayı tamamen silmiş olarak, “İnsan niye Mülkiyeliler Birliği Başkanı olmak ister ki” demiştim. O da gayet hararetle beni desteklemiş, “Hakikaten Hocam ya” gibi bir şey demişti. Oysa hali hazırda kendisi başkandı, ben de birkaç dönem evvel başkanlık yapmıştım. Vazife insanı olarak, görev bize düştüğünde, işimizi canla başla yapmış olsak da başkanlığa ne kadar heves etmemişsek… Kısacası hiç aynı şey değil tabii ama siyasetçi olmayı istememek başka, kendini bir anda siyasetçi olarak bulmak başka bir şey olabilir.

KONDA Araştırma Eski Genel Müdürü Bekir Ağırdır

Bekir Ağırdır ve Özer Sencar yapacağım yönetici özetini duymasınlar yine de ama söyleşilerde özetlen şöyle söylüyorlar: Reflü ve dolayısıyla farenjitimizi azdırıyor, uykularımızı kaçırıyor ya da ne bileyim asabımızı bozuyor diye bu iktidar bir yere gitmez. Sadece rüyalarımıza giriyor ve hayallerimizi pulluyor diye de bu muhalefet de iktidara filan gelemez (Çok fenayım hakikaten arkadaşlar ya, reflüüü, faraenjiiiit aldı başını gidiyor). Diyorlar ki totoyu kıpırdatıp sağlam adımlarla seçim hazırlıklarına başlanması lazım. Şunu da unutmamak gerektiğini ekliyorlar. HDP olmadan birinci turda hiçbir şey olmaz. Seçim ikinci tura kalırsa da seçimi kazanmak zaten pek mümkün olmaz. Bekir Ağırdır tam olarak şunu söylüyor. “Muhalefet Erdoğan’a karşı ilk turda kazanamazsa, ikinci turda asla ka-za-na-maz.” Kısacası Reislen ömrü vefa ederse bir yirmi sene daha… Allah muhafaza…

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar

Ne Sancar ne Ağırdır lafı dolandırıyor valla. Sinir sahibi yaptılar hepimizi. Boşuna ruhumuza çöktüler demiyorum. Sonra tabii yönümü HDP’ye çevirmem gerekiyor. İktidar onsuz el değiştiremiyor madem, HDP ne söylüyor diye bakıyorum. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar TV5’te Muammer Bilgiç’in Susmadan Önce programına konuk olmuş geçenlerde, bence o da iyi bir yönetici özeti yapmış, en basit ve en açık biçimde meseleyi ortaya koymuş, iktidarın “beka, beka, beka” diyerek hak hukuk arayışını nasıl bastırdığını anlatmış. Hakikaten bıkmadan usanmadan bunu anlatmaya devam etmek lazım. Mithat Hoca “Öyle ya, varlık-yokluk söz konusuysa hukuku ne yapacaksın?” diye özetliyor bu istismar siyasetini. “Ahlakçı” ve “ahlaklı” arasındaki farkı tanımlıyor. Kendi cümlelerimle özetlersem, ahlaki çöküntünün nasıl bir şey olduğundan söz ediyor. Heinrich Mann’ın Profesör Unrat romanına ve romandan uyarlanan Mavi Melek adlı filme referansla ahlaksızlığın norm olmasının teşvik edildiği bir toplumu anlatıyor. Bütün toplum ahlaksız olursa kimsenin kimseyi yargılayamayacağını hatırlatıyor. Buna karşı bir toplumsal itirazın geliştirilmesi gerektiğini söylüyor. Etkili bir itirazın hakiki, samimi ve kamusal olması gerektiğini, hakiki bir itiraz için üç kişinin bile yeteceğini söylüyor. Onu dinlerken aklıma Murathan Mungan’ın güzel dizeleri geliyor yine. “Birkaç kişi dünyayı başka bir yer yapmaya yeter/aslında onların hikayesidir anlatılan.”

Haftanın en üzücü ve endişe verici olayı elbette Mersin’de Polisevi’ni hedef alan PKK saldırısıydı. Bir polisin hayatını kaybettiği ve bir diğerinin yaralandığı silahlı saldırı üzerine Selahattin Demirtaş’ın ve HDP Eş Genel Başkanları’nın ardı ardına yaptığı kınamalar çok önemli. Bu kınamalardan birini öne çıkarmak ve diğerini görmezden gelmek şiddet sarmalından çıkmaya hizmet etmiyor. HDP Eş Genel Başkanları’nın açıklamaları nedense demokratik sol muhalefette Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları gibi ilgiyle izlenmiyor. Siyasetteki romantizmle de ilgili olduğunu düşünüyorum bunun. Umarım bir başka yazımda daha iyi ifade etme şansım olur. Fakat HDP içinde diyelim ki hala şiddetle arasına mesafe koyamayan isimler olduğu yönündeki bir kanaat buna yol açıyorsa, bu da yanlış. Kurumsal olarak eş genel başkanlar düzeyinde yapılan açıklamayı görmek ve desteklemek gerek ki parti içindeki şiddet karşıtı güçlü damar daha da güç kazansın.

Şurası çok açık, yeniden şiddete başvurmak ve saldırıları şehir merkezlerine taşımak, seçimlere bu kadar az bir süre kalmışken, başta HDP ve CHP olmak üzere muhalefeti hedefe koyan ağır bir provokasyondan başka bir şey değil. Şiddetle, silahla, terör yöntemleriyle hiçbir sorunun çözülemeyeceği çok açık. Acıları ve kayıpları çoğaltmaktan başka… Nitekim saldırıyı müteakip, AKP hem de İçişleri Bakanlığı düzeyinde apaçık bir çarpıtmayı da dolaşıma soktu. Dilşah Ercan’ın saldırıyı düzenleyen iki PKK’lıdan bir olduğu açıklaması yapıldı ve saldırganın adının CHP’nin tutuklu gazetecilerle ilişkili bir raporunda gazeteci olarak geçtiği söylendi. Raporun üzerinden on yıl geçmiş olması kimin umurunda. Erdoğan bununla yetinmedi ve CHP’nin bir milli güvenlik sorunu olduğu yönündeki ağır skandal nitelikteki ve bence nefret suçu içeren fırsatçı konuşmayı yaptı. AKP’nin çözüm sürecinde hazırladığı dördüncü yargı paketi kapsamında tahliye olan Dilşah Ercan’ın hayatta olduğu ve polisevi saldırısıyla ilişkisi olmadığı, saldırganların kimliği ile birlikte PKK tarafından açıklandı. Sanırım bu işin aslı da kısa zamanda anlaşılır. PKK’nın üstlendiği bu saldırının, seçimlere giderken yaratılabilecek kaos ortamının ve karanlık süreçlerin kapısını aralama ihtimali görmezden gelinemez. PKK açıklamasında bir de kınamalar kınanıyor. Verilen büyük zarar yetmemiş gibi… Ben de saldırıyı en derin üzüntülerimle kınıyorum. Muhalefeti hedefe koyan istismarcı beka söylemlerine bundan daha iyi hizmet edilemezdi.

Buyrun işte İran’daki Mahsa Amini eylemleriyle ilgili hem İran resmi makamlarının hem bizimkilerin söylediğine bakın, içeride-dışarıda, yurtta-cihanda ve Kamçatka’da her şeyin başı “Beka. Sadece ve sadece başlarını örtüp örtmeme konusunda kendi kararlarını vermek istiyorlar diye silahsız sopasız gerçekleştirdikleri protestolarda kafalarından kurşunlanan kadınların ülkesinde de her şeyin üstünü örten bir beka siyaseti söz konusu. O koca medeniyetten bugüne bugünkü resimler kaldı işte. Bir de İran halkının baskılandıkça fışkıran yetenekleri. Sinemada, sanatta, sokakta. Mollalar rejimi ise her hak hukuk arayışını, beka, dış güçler, terör diyerek savuşturuyor. Sonra da Kürtler’i asıyor, kadınları saçlarından tutup sürüklüyor ve de kurşunluyor…

Ruhumuza çöken şeyler bunlar…

Herkes büyük bir şey bekliyor. Büyük siyasetçiler, büyük laflar. Oysa siyasetin büyük siyasetçilere, büyük laflara ihtiyacı yok. Siyaset bu değil. İşte bir Selahattin Demirtaş o küçücük hücrede nasıl büyük işler yapıyor. Onun Mahsa Amini için kazıttığı saçlarının bir teli kıymetinde olmayan insanlar, istediği kadar, kendini “büyük siyasetçi” olarak pazarlamaya kalksın. Sözüm ona Demirtaş’a hakaret edeceğim diye ağzından köpük saçan bu zevat -her defasında söyleyeceğim- yirmi birinci yüzyıl siyasetinin utanç sayfalarına adını yazdırıyor. Neyse ya, dediğim gibi ruhumuza çöktüler. Bu konulardan biraz uzaklaşalım, kriminal tipler ne de olsa. Üstelik de akıl sağlığımızı korumak lazım.

Nitekim Tuğçe Kazaz’ın söylevlerini dinlerken tekbir getiren bir kesim var bu ülkede. Akıl sağlığını korumak işini o kadar da küçümsemeyelim derim ben.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.