Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Akşener’in “Kızıl Elma”sı

Dört yılda bir düzenlenen olimpiyatlara katılan bir sporcu, yarıştan hemen önce “Ben bu olimpiyatlarda değil, sonraki olimpiyatlarda birinci olmak istiyorum” dese çok saçma olurdu değil mi? Peki, dört yıl boyunca hazırlanan ve yarış günü kendisi için koşmayan sporcu kimin birinci olması için bu yüce gönüllülüğü yapmaktadır?

Bazılarımız için anlamsız bir çıkıştı Akşener’in “Ben cumhurbaşkanı değil, başbakan olacağım çıkışı”. Aynı zamanda şu anlama da geliyordu bu cümle, 2023 yılı cumhurbaşkanlığı seçimini kesinlikle kazanacaklar ve sonrasında yapılacak seçimlerde partisi öyle güçlü olacak ki o da başbakan olacak. Üstelik cumhurbaşkanlığı seçiminde adı yıpratılmadığı için hala taze kan olarak kalacak.

Daha liderler kim cumhurbaşkanı olsun diye tartışmamış, partisi filanca adayı destekleyelim ya da siz aday olun dememiş, henüz diğer partiler adaylarını açıklamamış, neyin gayretiydi bu? Akşener yarıştan çekilince haliyle Altılı Masa’nın en güçlü partisinin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu seçmeni bir muammayla tedirgin etmemek adına aday olacağına dair sinyaller vermeye başladı. Akşener’in çıkışına dek anketlerde Erdoğan hariç dört kişinin ismi sorulurken seçenekler üç kişiye düştü. Şimdi kendi sözlerinden anlıyoruz ki Akşener yarıştan çekilme yüce gönüllülüğünün diyeti olarak cumhurbaşkanı adayı belirlenirken kendisinin daha fazla söz hakkı olması gerektiğine inanıyormuş. 

Kemal Bey cumhurbaşkanlığı seçimi için belediye başkanlarının kesinlikle aday olmaması gerektiğini söylüyordu sürecin başından beri. Çünkü bu tercih onları başkan olarak seçen seçmeni yarı yolda bırakmak demekti. Baktığınız zaman onu haklı çıkaracak başka sebepler de var. Cumhurbaşkanı adayı olan başkanın yönettiği büyükşehirde seçim güvenliği konusunda ellerindeki güç zayıflayabilirdi. Yerine seçilen başkan da görevi bırakan başkan hakkında asılsız suçlamalar uydurarak adayı yıpratabilirdi. Söz konusu seçim olduğunda AKP için her yol mübah biliyorsunuz. Birçok sebepten belediye başkanlarının aday olması uygun değildi. Bazı yorumculara göre Kemal Bey’deki ileri görüşlülüğe bakın, ileride başkanlık yarışında rakibi olamasınlar diye o dönemler kimsenin tanımadığı Ekrem İmamoğlu’nu ve henüz rüştünü ispat etmemiş Mansur Yavaş’ı belediye başkanı yaparak önlerini en baştan kesmişti. Kemal Bey hasis bir siyasi deha mı, yoksa bu işten anlamayan süt çocuğumu bir karar verebilseniz. 

Yine de cumhurbaşkanlığı seçimi için adları en çok öne çıkan iki belediye başkanından Ekrem İmamoğlu, Kılıçdaroğlu adaylık sinyali verdikçe “Beni göz ardı etmeyin, ben de yarışta olmak istiyorum” diyerek bir risk aldı. Basit bir stratejiye dayanan özgüveniyle siyasette henüz çok toy olduğu anlaşıldı ve halk desteğini geri çekti. Muhtemelen siyasi geleceği adına kendisini toparlayabilmesi ve yetiştirebilmesi için bu vaka kendisi için daha hayırlı oldu. Bu olayın ardından, en başından beri başkanların aday olmaması gerektiğini söyleyen Kemal Bey’in nasıl da kurnazca Ekrem İmamoğlu’nu yarışın dışına ittiği analizini kasanlara hayretle gülüyorum. Toplumun her kesimini kucaklayabileceğini, düşmanlarını bile kendisine inandırabileceğini ispatlamak için kadın düşmanı Ertuğrul Özkök ve her devrin tetikçisi Nagehan Alçı’yı gezisine davet etmesini, itiraz eden olursa dik durup ağızlarının payını vermesini Ekrem İmamoğlu’na fısıldayan Kemal Bey miydi?

Gezi kararlarının açıklandığı hafta, üstelik kendi çalışma arkadaşları tutuklandıktan sonra İmamoğlu’nun kendi daveti üzerine gezisine katılan bu iki kişiyle (gazeteci demeye dilim varmıyor) verdiği fotoğrafın ardında durması, muhalif seçmenin gelecekte tüm suçlularla ödeşileceği inancını sarsmış oldu. Gözünün önünde apaçık duran bir hatayı yapıp bir de üzerine hatasını savunması İmamoğlu’nun karizmasını fena halde çizdi, kendi başını kendisi yaktı.

Diğer belediye başkanı Mansur Yavaş’ın adı daha fazla ön plana çıkınca bu sefer Yavaş’ın ketumluğu mevzu edilmeye başlandı. Yavaş suskunluğunu korurken HDP açıkça “Yavaş veya Akşener aday olursa biz oy vermeyiz” dedi. Bu durumda başından beri önümüzde duran ancak kimsenin pek ihtimal verilmediği Kılıçdaroğlu daha kuvvetli sinyaller vermeye başladı. Eleştirilerek veya takdir edilerek Altılı Masa’da siyaset üreten tek genel başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu, gün geçtikçe kontrollü ancak düzenli bir şekilde oyunu arttırmaya başladı. Ve sonunda kamuoyu baskısıyla aday olabileceğini açıkça söyledi.

Ancak Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıkça ilan edip kamuoyunda kabul görmeye başlayınca, Akşener bu duruma daha fazla sessiz kalamadı ve bence başından beri yaptığı kurgu kendiliğinden yolunda gitmeyince asıl planı ifşa etmek zorunda kaldı. 

Daha önce kendi partisinden bir vekil, mezhebi sebebiyle Kemal Bey’in aday olmaması gerektiğini söylediği anda o zamanlar zararsız bir aktör olarak gördüğünden midir nedir Kemal Bey’in seçilmesinde Alevi kimliğinin hiçbir şekilde engel olamayacağını söylemesine rağmen, şimdi Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkıyordu ve Mansur Yavaş adında ısrar ediyordu. Üstelik karşı çıkma sebebi olarak da seçilebilir biri sıfatına uymadığını ima ediyordu. Sahi neden seçilemeyecek biriymiş acaba, onu da açıklasaydı keşke. HDP’nin “Yavaş’a oy vermeyiz” çıkışını önemsemeden, anketlerde Mansur Yavaş, Kemal Bey’den yüksek çıkıyor kolaycılığıyla mı söylüyordu bunu gerçekten? 

E hadi Sayın Akşener’in bizi yönlendirdiği yoldan yürüyelim bakalım nereye çıkacağız?

Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşir. Mansur Yavaş cumhurbaşkanı seçilmiş. Başkan yardımcılarından biri elbette Akşener. Hem aynı ideolojik kökenden geliyorlar hem de malum adaylığı konusunda ısrar ettiği için Mansur Yavaş’ın ona diğerlerinden daha fazla vefa borcu var. Diğer yardımcılardan bir tık daha ön planda olacaktır bu yüzden. Eski ve yeni tüm milliyetçiler ve konjonktür gereği milliyetçi geçinen AKP’liler haliyle Yavaş ve Akşener’in etrafında yer almaya başlamış. Zaten onlarda bıkmışlardı o düzenden, içeride seslerini çıkarıyorlardı da duyan olmuyordu vs vs. Hem vekiller hem bürokrasi Akşener ve Yavaş etrafında toplanıyor. Bakarsınız MHP ve İYİP birleşir. Zaten birbirlerinden ne farkları var ki biri iktidar, biri muhalefette olmak dışında? Hop, bir anda Türkiye’nin Meclis’te temsil edilen en büyük partisini yönetmeye başlıyor Akşener. Yani daha cumhurbaşkanlığı sistemi dahi değişmeden temsili başbakan gibi bir figür oluyor. 

Düşünsenize cumhurbaşkanı, temsili başbakanı, birçok bakanı, bürokrasisi milliyetçilerden ibaret bir iktidar var elimizde. Aman Ya Rabbi!! “Şu anki iktidarın başımıza getirdiklerinden daha kötü ne olabilir?” derseniz, tam olarak bu olur işte. Yekvücut milliyetçi bir devlet yönetimi. 

Akşener’in Kızıl Elma’sı.

Ağar ve mafya babaları dilediği gibi tespih sallıyor, bürokrasi kapı girişi bıyıklı adamlarla bezeli, “Buralar hala bizden soruluyor” diye herkese gözdağı veriyorlar. AKP’den şerbetli bazı hâkimler ve savcılar dosya takip etmeye devam ediyor. Yerli ve milli Escobar işinde gücünde. Korkunç bir tablo. 

Gezi sonrası AKP’nin düşüşü üzerine gelecek panoraması sağlam milliyetçi bir akıl tarafından planlan Kurtlar Vadisi senaryosu olsa ancak bu kadar olur. Senarist hükümetin içerisine bir baron, Cumhur İttifakı’na bir baron, Millet İttifakı’na da bir baron yerleştirmiş. Hatta işi sağlama almak için yedek kulübesinde bir baron daha var. Teslim olun!! Etrafınız sarıldı!! 

Korkunç bir kurgu bu, ancak bu kurgu sayesinde anlayabiliyorum bazı siyasetçilerin anlamsız çıkışlarını, tuhaf stratejilerini. AKP’nin dahi biraz daha semirmek pahasına göz yumduğu, geçiş aşamasında maşa olduğu bu senaryo bozulmalı. Eğer bu turan taktiğine engel olunmazsa işte o zaman birilerinin mafya devlet hayalinin son cüzü okunmuş olur. Bize de hatim duasını etmek kalır.

Bizim milliyetçilere nasıl bir borcumuz var da iktidarından muhalefetine her yeri dizayn etmeye, herkese ayar vermeye kalkıyorlar? Siyasette hepi topu yüzde 25 karşılığı olan, kadına şiddet, cinayet ve mala çökmeyle ünlü bu mafya hareketinin bu ülkeyle alıp veremediği nedir? Nedir bu herkese parmak sallama rolünü üstlenmelerine sebep olan temel? 

Televizyonlarda son yıllarda artan milliyetçi dil ve mafya güzellemeleri sizce siyasal İslamcılar’a mı hizmet ediyor, milliyetçilere mi? Dini ve milli değerlerimize aykırı diye sigara ve alkolün buzlandığı dizilerde silahlar kol geziyor, kadınlara işkence ediliyor, bir bölümde onlarca insan öldürülüyor. Mafya grupları açıkça uyuşturucu ticareti sebebiyle çatışıyor. Sanki aynı zamanda devlete çalışıyormuş zannı uyandıran bu mafyatik tiplerin, İslamcılık’la uzak yakın ilgisi yokken bu anlatı en çok hangi ideolojiyi pohpohluyor? Normalleştiriyor? 

Siyaset sahnesinde ortaya çıktıkları günden bu yana herkese parmak sallayan milliyetçiler, ülkenin sürüklendiği uçurum sırasında takındıkları şımarık tavır yüzünden kendilerine parmak sallanmasına çok kızmışlar. Ve derhal muhalefetin en büyük umudu olan masanın kurucusuna, ona duyacak minnetleri olmadığının üzerine basarak masaya yumruklarını koydular.

Diyelim ki ben yanılıyorum. Akşener milliyetçi ülküyle hareket etmiyor, merkez parti iddiasında. O zaman 2023 seçimlerini gerçek bir beka meselesi olarak göreceği için Gürsel Tekin’in “HDP’ye bakanlık verilebilir” açıklamasının ardından masayı devirmekle tehdit etmek yerine sessizliğini koruyup masanın Kürt seçmenle irtibatını kurmasına izin vermesi gerekmez miydi? Üstelik bu şekilde 2023 cumhurbaşkanlığı yarışında Kürt seçmenin oy desteğini almak bir yana, ittifak kurmadıkları halde seçim zamanı Doğu illerindeki sandık güvenliği konusunda HDP ile işbirliği yapabilirlerdi. Ve Cumhur İttifakı’nın seçim boyunca ellerinden almaya çalışacağı Kürt kartını yüksek bir yere koyduğu için partisi adına da Türkiye’nin siyasi geleceği adına da çok büyük bir adım atmış olacaktı. Eğer o HDP çıkışını yapmak yerine, “Bakanlık konusu seçim sonrası konuşulacak bir mevzu, bu konuda konuşmak için erken” deyip konuyu kapatsaydı, çok şey kazanır, hiçbir şey kaybetmezdi. Bunun yerine kader seçimimizde HDP ve cumhurbaşkanı adaylığı konuları bahanesiyle muhalif seçmenin en büyük umudu olan masayı sarstı. 

Hâlbuki Kemal Bey adaylık konusunda “Ben adayım, masa da beni desteklemek zorunda” diye bir açıklama yapmamıştı. Partisi adına kendisinin aday olacağını belirtmişti. Bu açıklama sonrası “CHP’nin iki belediye başkanı varken o aday olmasın” baskısı yaratmayı ve aday olması konusunda onay makamı olmadıklarını belirtmeyi tercih etti. Hâlbuki sadece masada cumhurbaşkanı adayı belirlenirken Kemal Bey partisi adına kendi adını ortaya koyduğunda mazeretinizi belirtip ret oyu vermeniz yeterliydi. Masa bunları kapalı kapılar ardında konuşup seçmeni ürkütmemek için kurulmamış mıydı?  Bunun yerine yüksek tansiyonla sanki masaya zorunlu olarak kendi adını dayatmış gibi bir tavırla masadan kalkma tehdidi yapıldı. Ve Cumhur İttifakı karşısında kendisine bir dayanak arayan seçmen utandırıldı. Kararsız seçmenin kaygıları beslendi. Bu seçimi beka meselesi olarak göremeyen bu insanlar mı kaderimize karar verecek?

Diyelim ki Akşener milliyetçiler olarak iktidarı elden düşürmek bir tarafa dursun, ayakaltındaki tüm figüranları temizleyip kesin iktidar yolunda ilerlemek için böyle bir plan yaptı ve sabırla 2023 seçimlerini bekliyor. MHP kendisini bu kadar küçük düşürmüşken, Özdağ bir parodiye dönüşmüşken ve muhalefeti dağıtmak üzerine ayarlı saatli bombamız her patlama denemesinde oy kaybederken bu ülkünün gerçekleşemeyeceğini sükûnetle izliyorum. Akşener’in bu çıkışı sonrası anket sonuçları ne gösterir bilemem ama masa tehdidinin ardından çıktığı esnaf ziyaretinde hemen herkes kendisini bu konuda uyardı. Bu gerilimin ardından 2 Ekim’de toplanılan masada yüzü gülmeyen tek lider Akşener’di.

Öyle anlıyorum ki Akşener’e önerilerini halka hangi üslupla sunacağının çok da farkında olmayan kişilerce “El arttırın ve masaya yumruğunuzu koyun, böylece masadan daha fazla şey alabilirsiniz” dendi. Bazı akademisyenlerin masa olayı sonrası “Bu hayırlı bir olaydı, Akşener artık masadan daha fazla şey alabilir” açıklamaları bana bunu düşündürdü. Ekonomik kriz sebebiyle her gün insanların intihar ettiği, çocukların beslenemediği için bodur kaldığı, adeta savaş alanına dönmüş bir ülkede masada pazarlık payını arttırma hesabı yapanlar. Erdoğan kadar büyük sarayları olmasa da, kendi küçük saraylarından çıkıp halkın dertlerini anlıyormuşçasına esnafın karşısında kafa sallama siyasetsizliği güdenler.. Alın. Masada ne varsa üleşin. Masada en çok siz kazanın. Biz ölmeye alıştık. Haksızlığa, hukuksuzluğa, körlüğe, vurdumduymazlığa alıştık. Kaybedeceğimiz son bir seçim kaldı sayenizde onu da kaybedeceğiz bu gidişle. Ama benim hala bir umudum var. Bazı siyasetçilerin en çok anladığı ve becerebildiği paçoz siyasete rağmen var.

Haklı çıkmak gibi bir derdim olmadığı için rahatlıkla söyleyebilirim. İddia ediyorum, akıl hocası bilge akademisyenlerin cesaretlendirmeleriyle Akşener el arttırayım derken, siyaset sahnesindeki son şansını da Fatih Altaylı’nın program masasında kumara yatırdı ve kaybetti.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.