Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Öner Günçavdı yazdı: CHP’nin vizyon belgesini beklerken altı oka yeni anlam yüklemek

Bu yazının yazıldığı saatlerde CHP lideri Kemal Kılıçtaroğlu’nun kamuoyuna yapacağı açıklamanın içeriği belli değildi. Cumartesi günü yapılacak olan toplantının haberleri gündeme düşünce, bir telaştır başladı kamuoyunda. Yapılacak açıklamanın içeriği hakkında bilgi edinebilmek için bir yarış başladı. Bazen de elde edilen kısıtlı bilgilerle kastını aşan yorumlar yapıldı. İnsanlar zan altında bırakıldı.

Daha önce de CHP lideri iktidara seslenmiş, kamuoyundan 3 Aralık tarihini beklemelerini istemişti. Elbette bu da beklentileri artırdı. Ancak itiraf etmeliyim ki şu ana kadar parti bu süreci çok iyi kontrol edemedi.

28 Kasım Pazartesi günü Altılı Masa’nın hazırladığı anayasa taslağı, bir bakıma muhalefetin ortak siyasi hedeflerinin kamuoyuna açıklanmasıydı. Cumartesi günü yapılacak olan açıklamaların ise daha çok CHP’nin kendi kurumsal kimliğine atfedilebilecek, büyük oranda ekonomi konusundaki politika önerileri. Zira CHP kurmayları, birçok kesimden destek alarak uzun zamandır bunun üzerinde çalışmaktaydı.

Bu aşamada CHP’nin ekonomi konusundaki kurumsal duruşu ve düşünceleri nedir bilmek zor. Çok uzun zamandır bütüncül bir bakış açısı sağlayacak herhangi bir politika bütünü kamuoyu ile paylaşılmadı. Aslında ülkemizin bugün karşı karşıya kaldığı sorunlardan yola çıkarak, seçim sonrası için uygulanacak ekonomik politikasının ana hatlarının ne olması gerektiği konusunda fikir yürütebilmek mümkün. Daha önce ben ve benim gibi birçok iktisatçı bu konularda yazdı. Bazı siyasi partiler de kendi görüşlerini içeren programları kamuoyu ile paylaştılar. Kısacası kamuoyunun beklentileri ortada bir bakıma. Ancak belli olmayan, bir siyasi parti olarak CHP’nin siyasi ilkeleri çerçevesinde bu sorunlara nasıl çözüm önerileri getireceğidir.

Bir siyasi partinin ortaya koyabileceği çözüm önerilerini başkalarınınkinden farklı kılan, o siyasi partinin kurumsal kimliğinin temsil ettiği ilke ve prensiplerdir. Sorunlara yaklaşımı ve çözüm önerileri bu prensipler gözetilerek ortaya konulmaktadır. Bu prensipleri kamuoyunda görünür kılarak, o prensipleri gözetmeyi bir dava konusu haline getirmeyi amaçlayarak toplumsal rıza üretmeye çalışılır. Bu şekilde kurumsal kimliklerin farklılaşmasına yarayan prensiplerin olmaması siyasi partileri birbirine benzer yaparken, daha “pragmatik” çözümler getirmeyi amaçlayan politikaların peşinde gidilmesine yol açar. İlkeler kaybolup yerini pragmatizm alırken, siyasette de popülizm yükselişe geçer.

CHP’nin diğer siyasi partilerden farklı kılan, uzun yıllardır kurumsal kimliğini oluşturan birtakım ilke ve prensiplerinin olmasıdır. Bunlar bugün büyük ölçüde unutulmuş olsa da günümüz koşullarında maruz kaldığımız sorunlara çözüm önerilerinde bulunurken göz önünde bulundurmamızda yarar olacak ilkelerdir. Bu ilkeler aynı zamanda partinin kimlik sorununu ortadan kaldırmaya olanak sağlayacak ilkelerdir. Yeter ki onların günümüz koşullarına uygun bir halde tekrar yorumu yapılabilsin.

Bu ilkeler partinin kurumsal kimliğinin oluşumuna damgasını vurduğu için de parti logosu bu ilkeleri temsil eden ve bunları her daim görünür kılan “altı ok” olarak belirlenmiştir. Fakat konu Türkiye tarihinin yüz yılına damga vuran bir siyasi parti olup bu kadar uzun süre ülkenin kaderi üzerinde belirleyici bir rol üstlenince, ister istemez bu siyasi prensiplerin günün değişen şartlarına göre uyum göstermesi gerekmektedir.

CHP’nin kendi kurumsal logosunda vücut bulan ve altı ok ile temsil edilen prensipleri sırasıyla cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik, laiklik, devletçilik ve inkılapçılıktır. Bir süredir unutulan ve zamanın ruhuna göre yeni anlam verilmesi gereken bu prensipleri böyle bir etkinliğin öncesinden hatırlatmakta yarar var.

Aslında 3 Aralık Cumartesi günü yapılacak olan bir toplantıda yeni oluşan koşullara göre bu ilkelerin tekrar yorumlanması beklenir. Şu anda içinde bulunduğumuz siyasi ve ekonomik durum bunun yapılmasını anlamlı kılacak koşulları vermektedir. Aksi halde altı ok anlamsız, sıradan bir parti logosundan öteye bir anlam taşımayacaktır.

Bugün karşılaştığımız sorunların büyüklüğü, çözüm arayışında bizlere pek seçim şansı bırakmıyor. Bu yüzden CHP’nin açıklayacağı yeni vizyon programının nasıl bir program olacağı, bunun nasıl bir ekonomik model ile destekleneceğini ve sorunların nasıl ele alınıp çözüleceği konuları merak edilen konulardır. Bu sorunların çözümü yönünde getirilecek çözümlerin CHP’nin temel prensipleri bakımından da bir karşılığının olması bir başka beklenti konusudur. Zira ancak bu prensipler bakımından CHP’nin getireceği çözümlerin diğer partilerinkinden farkı ortaya konulabilir.

Öncelikle AKP iktidarı döneminde edindiğimiz tecrübeler ve toplumda ortaya çıkan ihtiyaçlar, uygulanacak ekonomi programının demokratik, eşitlikçi ve hak temelli politikalar olması gerektiğine işaret etmektedir. Devleti vatandaşına lütuf eden değil, aksine onlara ödedikleri vergilerin karşılığını veren ve bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olmalarının sonucunda hakları olan hizmetlere erişimlerini sağlayan bir aygıt olarak düşünmek gerekmektedir. Bu aynı zamanda CHP’nin altı okunda yer alan “halkçılık” ilkesinin de bir gereğidir.

Ama daha da önemlisi, yine altı ilke arasındaki “inkılapçılık” ilkesi gereği devlete bakış açımızın günümü koşullarına göre yeniden tanımlanması ve bu tanıma göre bir algının oluşumuna gayret sarf edilmesi gerekmektedir.

Cumhuriyetin kuruluş aşamalarında “çağdaşlık” vurgusunun da önemli bir vurgu olduğunu düşünmek gerekir. Hatta o dönemde ekonomik bakımdan başarıyı yakalamış ve dünya ekonomisi ve siyasetinde öne çıkmış ülkeler Batı Avrupa’da yer aldığı için, bu başarılarda o ülkelerin ekonomik ve toplumsal yapılarının etkili olduğu düşünülerek, referans alınmıştır. Bu bakımdan çağdaşlık o günkü koşullarda Batılı ekonomilerin belirlediği koşullara uyum sağlamak anlamına gelir.

Çağdaşlığın “statik” bir kavram ya da “durum” olmadığı, ekonomik koşullardaki değişime paralel olarak referans alınan yapıların da değişkenlik gösterebileceği, bir bakıma inkılapçılık ilkesi ile temin edilmeye çalışılmıştır. Aslında bu ilke ekonomik ve siyasi yapının günümüz koşullarına göre uyumunu sağlayacak dinamizmi siyasete katmayı amaçlamıştır. Bununla ifade edilen değişim aynı zamanda hem parti içinde hem de parti dışında statüko oluşumuna izin vermemektir.

Bu ilke belli bir durumu ve siyasi dengeyi esas alıp ülkedeki siyasi karar süreçlerini oluşturan yapıları statik bir şekilde bu dengenin birer türeviymiş gibi oluşturmayı kapsamaz. Ekonomik yapılar değişkendir ve bu değişimin siyasi yapıda değişimleri tetiklemesi kaçınılmazdır. Siyasetin bu değişime izin vermesi “inkılapçılık” ilkesi ile sağlanmaktadır. Bu yüzden CHP bir “düzen partisi” olamaz; olmamalıdır.

Öte yandan CHP kimliğinin ayrılmaz parçası olan altı ok arasında yer alan “devletçilik” ilkesinin de yeniden ele alınmasına gerek vardır. Bu ilkeyi yirmi birinci yüzyılın koşullarına ve ülkemizde ortaya çıkan ihtiyaçlara göre adapte etmeye ihtiyaç vardır. Karşı karşıya kaldığımız ekonomik sorunlarla baş edemeyen piyasa mekanizmasına karşın, kamu ve kamuculuğun yeni koşullara göre tekrar yorumlanması ve geçmişte olduğu gibi tekrar araçsallaştırılmasında yarar vardır.

Bunun için yirminci yüzyılda olduğu gibi, devleti kendi mülkiyetinde olan bir sabit sermaye birikimi sürecinde söz sahibi yapmak değildir amaç. Bunun yerine devlet aygıtının, vatandaşın refah imkânlarını geliştirmek için kullanılan bir araç haline getirilmesi gerekmektedir. Bu şekilde devletçilik, büyüme ile elde edilen refahın kapsayıcılığını arttırmayı içeren tüm araçları devreye sokmak anlamına gelmelidir. Bu “devletçilik” ilkesi ile tanımlanan, vatandaşın mevcut kaynaklarla refah sağlayan imkânlara erişimini sağlayan, bu erişimi engelleyen kısıtları kaldırıp erişim için gerekli mekanizmaları oluşturan devlettir.

CHP’nin tarihsel öneme haiz altı ilkesi arasında bugünün Türkiyesi için belki de en fazla anlam ifade eden ilke “cumhuriyetçilik” ilkesidir. Bu ilke, egemenliğin ve siyasi erk kullanımının meşruluk kaynağının göklerden yeryüzüne indirilmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bugün ülkemizde uygulandığı şekliyle egemenliğin “tek adama” dayandırıldığı bir rejimden, egemenliği tekrar “halkın” eline geçirmek, bu ilkeye dayanarak bir dava konusu haline getirilmelidir. Hatta bugün Altılı Masa’nın amaçladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Rejime” geçme çabaları da bu ilke dâhilinde yapılan bir mücadelenin ürünü olarak görülebilir.

Altı okla ifade edilen ilkeler arasındaki “laiklik” ilkesi günümüz Türkiyesi’nin koşullarında ele alınması gereken en hassas ilkedir. Zira bu ilkenin toplumsal ve siyasi yapı içinde uygulanması çok uzun süre ciddi siyasi tartışmalara kaynaklık etmiştir.

Laikliği geçmişte olduğu gibi, “din işleri ile dünya işlerinin ayırmak” şeklinde tanımlayan dar çerçeveden çıkarmakta yarar vardır. Onun yerine, siyasi ve ekonomik kararların halk nezdinde meşruluğunun kaynağını “göklerden” değil, son derecede insani olan ve toplumun en geniş katılımı ile oluşturulmuş yasalardan ve bilimden almasını sağlayan bir ilke olarak görmekte yarar var. Özellikle son yıllarda, iktidarın siyaset alanı dışında, ekonomide alınan birtakım kararları dine dayandırmasına ve dini öğretilere dayanarak birtakım ekonomik uygulamalara meşruluk arayışına şahitlik etmekteyiz.

Son olarak ele alınması gereken ilke “milliyetçilik” ilkesidir. Bugüne kadar ülkemizde milliyetçilik yirminci yüzyılın sanayi toplumunun ihtiyaç duyduğu, milli sınırlar içinde ortak değerlere sahip bir toplum yaratmanın aracı olarak kullanılmıştır. Aslında bir bakıma ekonomide bütünlük arz eden bir iç pazarı inşa etmenin aracı olarak da düşünülebilir.

Geçmişte kurucu iradenin belirttiği gibi milliyetçilik ırksal bir ayrıma işaret etmez; etmemelidir. Belli coğrafi sınırlar içinde var olan farklı ırk, din ve kültüre sahip kesimlerin “Türkiyelilik” fikrinde bir araya getirilme fikrini temsil eder. Günümüzde bu, “çoğulculuk” ile ifade edilmekte ve çağdaş demokratik birçok ülkede kabul görmektedir. Zaten milliyetçiliğe bu şekilde geliştirilecek bir bakış, ülkemizin demokrasi arayışında da önemli bir adımın atılması anlamına gelir.

Açıkladığımız şekliyle CHP’nin tarihten miras aldığı altı ok günümüz dünyası bakımından da anlam ihtiva eden bir şekilde tekrar tanımlanmalı. Bu aynı zamanda CHP’ye bugün aramakta olduğumuz refah modelinin oluşturulmasında siyasi bir kimlik kazandıracaktır. Ama her şeyden önce, bu partiye gönül veren kitlelere uğruna mücadele edecekleri ilkeleri ve dava konularını sağlayacaktır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.