Yılın ilk gününde insan ne bekler? Eksik kalanların artık tamamlanacağı, endişelerin yerini umuda bırakacağı daha güzel bir yılın başladığını düşünmek, mümkünse bu hissi biraz koruyabilmek. “Her şey güzel olacak” sözünü inanarak söyleyebilmek, bunu söyleyince müstehzi gülümsemelerin saldırısına uğramamak. Elbette yılın ilk gününde okunacak bir yazıdan defalarca duyulmuş sorunları tekrar dinlemek, önümüzdeki risklere dair hatırlamalar kimsenin bekleyeceği şeyler değil. Fakat epey uzun bir süredir biten her yıl, “İyi ki kurtulduk, berbattı. Umarız gelen gideni aratmaz” dedirtti. Üstelik bu dilekler pek gerçekleşmedi, gelen her sene daha beterin mümkün olduğunu gösterdi. Giden yıllar yeterince kötü olduğu için gidenin arandığını da söyleyemeyiz. Zaten yıllardır birikerek ağırlaşan şey, kötülüğün ve giderek koyulaşan kasvetin öncesiz ve sonrasız sürekliliği. Aslında senelerin bir günahı yok. Hayatı etkileme gücünü elinde tutanlar, bu ayrıcalıkları hatırdan çıkmasın diye durumun altını ve hayatın üzerini çiziyorlar. Kontrolsüz, ölçüsüz despotlar yanında, onlara bu sınırsız imkanları açan koca bir sistem kalabalıklara çaresiz, yalnız ve seçeneksiz olunduğunu hatırlatarak güç devşiriyor. Kendi gücünü artıramasa hatta koruyamasa bile karşısında yer alan herkesi güçsüz ve yetersiz hissettirerek “üstünlük” kurmayı beceriyor.
2022’de (özellikle ilk yarısında) ekonomik kriz ve kimi skandallarla ortalığa dökülen yönetim zaafı nedeniyle, iktidarın güç kaybından ve sonunun geldiğinden çok sık bahsedildi. Anketler bu güç kaybını sayılara çevirerek ölçtü ve bu hissiyat daha da pekişti. Mevcut durumun giderek kötüleşmesiyle, siyasi değişimin kendiliğinden bir zorunluluk haline geleceği umuldu, söylendi. Yapılması gereken biraz diş sıkıp beklemekten ibaretti. İşler daha da kötüleşeceği için iyi bir şeyin yaklaştığı gibi ironik bir müjde ortaya atıldı. Bu yüzden muhalefet, bütün enerjisini -herkesin gayet iyi bildiği- iktidarın başarısızlık hikayesine yoğunlaştırdı. 2022’nin ciddi dolar kriziyle (önceki yıl sonunda 13 liradan 18’e fırlaması) başlanması yüksek enflasyon dalgasını haber veriyordu. Haber boş çıkmadı, tarihi enflasyon dalgası yılın tamamına yayıldı. İktidarın -özellikle yılın ilk yarısında- rakiplerine saldırgan ama kendi yarattığı sorunlara karşı pasif bir savunmayı tercih etmesi, gündemi ele geçirmek sanıldı. Haksızlık etmeyelim, sadece pasif bir bekleyiş olmadı. 2022’ye damgasını vuran önemli hamlelerden biri ve Türkiye siyasi tarihinde pek örneği görülmemiş Altılı Masa da geçen yıl kuruldu. Yılın ilk yarısında umut yarattığı söylenebilecek masanın, yılın ikinci yarısında -aday tartışmaları- bağlamında önemli tartışma başlığına dönüştüğünü izledik.
İktidar ise muhalefet partilerinin ve aslında seçmenin önemli bir kısmının, değişimin “kendiliğinden” geleceğine ilişkin inancını hedef aldı. Yılın ilk aylarında dolar düştü diye davul çaldırıp halay çektirirken, muhalefetin ekonominin kurallarına aykırı bulduğu tercihlerden geri durmak şöyle dursun tersine gitme inadını daha da keskinleştirdi. Başlangıçta liyakat sorunu veya gerçeklikten kopmuş çaresizlik diye yorumlanan ve ilk bakışta çok saçma gelen bu ısrarın, siyasi gerekçeleri olduğu daha sonra anlaşıldı. (Umarım) Ekonomik krize cevap üretmek için -zaten elinde pek araç kalmamış olduğundan- sorunları çözmek yerine, problemi siyasi zeminde yeniden tarif etmek ve etkilerini yönetmek daha kolaydı. İktidarın olumsuz tabloya karşı geliştirdiği savunmanın iki ayağı vardı. Birincisi hemen her konuda olduğu gibi bu alanda da sorunlara dair mutlak sorumsuzluk ileri sürüldü. Bunu desteklemek için stokçular, dış güçler, zincir marketler hatta nankör vatandaş gibi başka suçlular tespit ve ilan edildi. İkincisi, ücretlere enflasyon farkını yansıtmak gibi zorunlu görevler, lütuf gibi sunuldu. Bütün bunlara eşlik eden bir başka faktör, başta yargı olmak üzere bütün güç imkanlarını muhalefeti ve aslında memleketin tamamını hizaya sokmak için sopa olarak kullanılmasıydı. Zayıflık iddiaları, kontrolsüz güç gösterileriyle ve fütursuzlukla dengelenmeye çalışıldı.
Şimdi bir kabus seneyi daha tamamlarken, gelen yılın bize ne vaat ettiğine bakıp iyi şeyler söylemek, bunu yapmak için de iyi düşünmek gerek. 2022, işler çok kötü gittiği için iyi bir şeyin gelebileceği fikrinin etrafındaki mücadele ile geçti. 2022’de yaşanacakların 2023’te her şeyin güzel olacağı değişimi garantileyeceği düşünüldü. Muhalefete hakim olan bu beklentinin karşısında, iktidar da kendi bekasını 2022’nin nasıl geçileceğine -atlatılacağına- bağlamıştı. Yıl tamamlandığında bu iki beklentiden hangisinin hedefine vardığı hala tartışmalı. En azından ikisinin de kesinleşmiş bir netice rahatlığına kavuşmadığı ortada. Tabloyu böyle özetleyince, olumsuz hatta umutsuz bir tespit gibi duruyor. Ancak bu alandaki belirsizlik, temelsiz iyimserliklerden, öğrenilmiş çaresizliklerden azade sahici umut yaratmak için fırsat haline dönüşebilir. “Kendiliğinden olacakları” beklemek yerine, isteneni oldurmak için daha fazlasını yapmayı teşvik edebilir. 2023, “kendiliğinden gelecek” değişimin zorunlu eşiği olarak önümüze seçimi getirecek. Seçim, elbette çok önemli bir değişim ihtimali. Kılıçdaroğlu’nun “Beklediğimiz yıl sonunda geldi” sözü de bunu işaret ediyor. Fakat 2023’e girilirken muhalefete yeniden hakim olan hissiyat, bu vaat edilen değişimi engellemek için yapılacaklarda sınır olmayacağı. Eğer bu hissiyat, korku yerine ciddiyete neden olursa umutlu olmanın en güçlü gerekçesi de olabilir.
Gelelim iktidarın cevap kapasitesine: Bu konuda, 2023’ün geçen yıla göre biraz farklı ve belki de “şaşırtıcı” olacağı beklenebilir. Seçim öncesi, seçim ve sonrası olmak üzere üç periyodla şekillenecek yıl bizi bekliyor. Bu devreler, aynı hikayenin zincirleme parçaları olabileceği gibi, birbirinden tamamen farklı dinamikleri işletecek farklı zeminler yaratabilir. Yılı şaşırtıcı sürprizlere açık hale getiren en önemli mesele bu dalgalı ritim olacak. Son senelerde iktidarın baskı ve zorlamalarını düzenli biçimde artırdığı istikrarlı bir tutum izledik. Seçime gidilirken bu tavırda bir değişik elbette olmayacak. Aksine İmamoğlu kararında ve devamında gördüğümüz üzere doz artışının beklentilerin üzerine çıkması güçlü ihtimal. Fakat bu zorlama hamlelerindeki öncelik, iktidarın gücünü göstermesinden ziyade diğer muhatapların dengesini bozmaya kaydığı için beklenmedik şaşırtıcı adımlar daha mümkün. EYT’den dış politikaya kadar pek çok alanda tutarlılık mecburiyeti olmadığını gösteren iktidar, bunu rakipleri ve seçmenin ayarlarıyla oynayacak bir silaha dönüştürmeyi sürdürecek. Mevcut koşullar ve sayısal denge, iktidarın kaybetme ihtimalini hala güçlü gösteriyor. Ancak yılın sürprizi, kesin ve tartışmasız bir netice vermeyen seçim sonucuyla ortaya çıkabilir. Böyle bir durum yılın seçime kadar yaşanan sert mücadelesini daha sarsıcı biçimde ikinci yarısına taşırabilir.