Kemal Can yazdı: Değiştirmeye nereden başlamalı? 

Bir şeyden çok bahsedilince, zıt yönde iki önemli gelişme hemen devreye giriyor. Birincisi, konuşulan kişiye veya kavrama ilginin yükselmesi ve giderek genişleyen bir kesimin, “şimdi bunu konuşmak lazım” diye düşünmeye (söylemeye) başlaması. İkincisi, konuşulan kişi veya kavrama yüklenen anlam veya misyonun fazla yüklü hale gelmesi ve aşırı tüketim dolayısıyla içeriğin zayıflaması, soluklaşması. “Zıt yön” de değil aslında; nicelik-nitelik makasını iyice açan, aynı sürecin iki yüzü belki de. Özellikle sosyal medya çağında, bu durum çok daha güçlü ve hızlı ortaya çıkıyor. Kolay kopyalanan -ve öyle olsun diye genellemelerle bezeli fazla basit- kanaatler yüzünden; çok kişinin dahil olması, aynı doğrultuda değişik sesin çıkmasına yol açmıyor. Tam aksine daha fazla sayıda insanın, birbirine çok benzeyen, yankılı sesler çıkarmasına neden oluyor. Büyüyen bir kalabalığın ortak bir seste buluşmasının iyi bir şey olduğu düşünülebilir ama aynı tondan başlamayan ve orkestrasyonu olmayan korolar, ahenk yaratmıyor, etkili olmaktan çok tedirgin edici bir uğultuya dönüşebiliyor. 

Değişim”, çok kuvvetli bir söz. Vurgu, ister kötü gidene son vermek gibi geçmişe dönük, ister olması gerekeni yaratmak gibi geleceğe dair olsun, her durumda iddiası büyük. “Böyle gitmez” sözü, bir tespit ve yorum sınırını aşıp bir talebe ve onu taşıyan enerjiye dönüştüğünde, çok yüksek bir itiraz. Karşısında durulması da öyle kolay değil. “Daha iyisini yapmak, olması gerektiği hale dönüştürmek” söz konusu olduğunda ise, hadise biraz daha karmaşıklaşıyor. En başta, “olması gereken” konusunda, “böyle gitmeyeceği” fikri kadar kolay ortak kanaatler üretilemiyor. Ayrıca yeni bir şey yapmak, somut bir talep haline dönüşürken yeni yeni “böyle olmazlar” ortaya çıkıyor. Ancak değiştirme arzusu bir kararlılık ve kendisi bir eylem haline geldiğinde güçlü enerji üretebiliyor. Değişim iddiasının aktörleri açısından da benzer durum geçerli. Fakat aktörler söz konusu olduğunda,  “bununla olmuyor” ile “bu kesinlikle yapar” inanışlarının işleyişi açısından daha az fark var. Dolayısıyla aktörler konusunda ortaklık geliştirme daha hızlı ve kolay oluyor.. Çünkü dönemin ruhu ve siyasetin algılanışı, aktörler bazında hareketliliği daha çok seviyor, kolay kabulleniyor. 

Muhalefetin seçimde aldığı sonuç, çeşitli açılardan değerlendirmeye tabi tutulabilir. Farklı ölçeklerden bakılınca, çıkartılacak sonuçlar da ayrışabilir. Ancak “değişim” açısından bakılınca, muhalefetin verdiği ama kesinlikle karşılayamadığı en önemli vaat, bu iktidarı değiştirmekti. Muhalefetin aldığı seçmen desteğinde, bu vaade ilişkin motivasyon çok daha belirleyiciydi, en azından öyle olması bekleniyordu. Dolayısıyla bu pencereden bakınca, kimsenin itiraz edemeyeceği bir başarısızlık söz konusu, “değişim” meselesi ise zaten bir ortak zemin olmanın epey uzağında kalmıştı. Beklenti de verilen söz de karşılanmadığı için; muhalefet seçmeni, şimdi “değiştirmeyi” beceremeyenlerin değişmesini istiyor. Sorumlu tutulan aktörler dahil kimse de, “değişimin ne gereği var” deme cesareti gösteremiyor ama gereğini yapmak için kimse harekete geçmiyor. Onlar da değişimden bahsediyor, değişim iddiası, siyasi elitler arasında özel müzakere ve pazarlık unsuruna dönüşüyor. Herkes değişimi kendinden en uzakta tarif ediyor. 

Değiştirmek”, “değişim” talebinden daha dar, buna karşılık çok daha somut. Gerçekleşmesi daha zahmetsiz, kontrolü yüksek, bir çırpıda söylenmesi çok kolay. Mesela ekonomi tercihlerini hatta politikasında değişim yerine, bakanı değiştirmek çok daha kolay. Sahiden bir şey değiştirmeden, “değişim” yapmış olmak mümkün. Bunu spor takımlarına, yönetici veya hoca değişikliklerine uygulayabiliriz. Kendini değiştirmek yerine saçını başını yenilemek, hayatı yenilemek yerine evi değiştirmek de öyle. Başka açıdan bakıldığında, bir değişimin başlayabilmesi için, önce aktörleri değiştirmenin ön koşul olduğu ileri sürülebilir. Çünkü sorunu yaratanların, sorumlu olanların ve asıl olarak sorumluluklarını kabul etmekten uzak duranların, sorunu çözecek adımları atması pek beklenir gelişmeler değil. Bir şeyleri değiştirmeden “değişim” beklemek ya da başka bir sonuç ummanın doğru olmadığı, çok sık tekrarlanan bir motto. Fakat içerik ve derinlik sorunu baki. Bugünlerde “değişim” tartışmasını derinleştirmeye çalışanların karşısına yine bir öncelik meselesi dikiliyor. Tıpkı seçimde olduğu gibi, “önce bir değiştirelim sonra değişime bakarız” deniliyor. 

Seçimde değiştirilmek istenen değişmedi. Peki bu değişmezlik, neler değişmediği için oldu? Değiştirebilecek aktör, formül ya da yöntem bulunamadığı için, “senelerdir defalarca yenilmiş olan” değişmediği için mi? Toplum, sosyoloji veya her ne ise, kutuplaştırmanın üzerine yerleştiği değişmez vasat veya değiştirilemez hakikatler yüzünden mi? Siyasetten anlaşılan, siyaseti algılama biçimi, siyasetten beklenen ve siyasete muamele değişmediği, değişmesi bile teklif edilemediği için mi? İktidar ya da muhalefet veya her ikisi birden, aynı kaldığı için mi? Belki de hepsi birden. Cevap ne olursa olsun hatta başka bir cevaplar eklense bile, durumun değişmesi için, bir yenilik ama aynı zamanda da nereden başlamak gerektiği sorusu ortada. Değişim fikrini, muhtemel galibiyetlerin öncesindeki bekleme salonuna veya yaşanan yenilgilerin ertesine sıkıştıran eksik yüzleşmelere mahkum bırakmamak gerekir. Şartlara ve seçimden ibaret bir periyoda sıkışmak, durumun değişmemesini isteyenler için çok elverişli. Kaldığı yerden devam edenler veya “hayat devam ediyor ne yapalım” diye idare edenler için kullanışlı. 

Bu kadar çok kişinin değişimden bahsetmesi, aynı zeminde buluşmaları anlamına gelmiyor, değişimi güçlü bir talep yapmaya da yetmiyor. Atanan danışmanlar, görevden alınanlar, sonuçsuz siyasetin ilacını siyasetten daha uzağa kaçmakta görenler, yarım kalan hesapların peşindekiler, dikkati başkalarının değiştirilmesine taşıyanlar bize bir değişmezlik anlatıyor. Böyle bir dalgalanma, “değişim” kavramının da içini boşaltıyor, içeriksiz bir tekrara çeviriyor. Dijital alanda açılan forumlarda da, katılım yolları açılmıyor, “bin fikir yarışmıyor”, sadece haleti ruhiye tortusu birikiyor. “Değişimden” veya değiştirebileceği söylenenlerden beklentilerle, onların beklentilere verdikleri cevap arasındaki açı büyüyor. Memleketi, iktidarı, siyaseti ve bütün aktörleri olduğu gibi kabul edelim ama sadece yer değiştirmeyi değişim sayalım isteniyor. Siyasetin bir dahaki seçime kadar tatile girmiş gibi davranması, değişimin başlaması gereken yeri açıkça gösteriyor aslında. “İlk seçimde gidecekler” uğruna bekletilen siyasetin verimsizliği, başarısızlıkla ilgili yüzleşmenin değiştirmekten ibaret bir değişim sınırına itilmesiyle tekrarlanıyor. 

Kemal Can

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.