Kemal Can yazdı: “Kuş dili siyaseti” ve danışmanlar

Eyyam-ı bahur günlerinin içe fenalık getiren nemli, yapış yapış sıcakları herkesi canından bezdirirken, galiba siyaset gündemini de etkisi altına aldı. İnsanın içindeki son enerjiyi ve üstelik hiçbir şey yapamadan emen, iyi hissetmek için yapabilecek hiçbir şey kalmamışçasına çaresiz bırakan yapışkan bir sıcak. “Kışçılıktan” söylemiyorum ama en imanlı yazcıların bile savunamayacağı bir durum söz konusu. Siyasetteki tarafının ise eski kuşak gazetecilerin kullanmayı çok sevdikleri kalıpta olduğu gibi, harareti, hareketi çağrıştıran bir tarafı pek yok. Aksine gerçek anlamda da mecazi anlamda da, insanı yorucu bir uyuşukluğa çekip eziyor. 

Birkaç haftadır, güncel siyaset başlıklarında öne çıkan kavramları, insanları ve onlarla ilgili sıfatları tartışmaya çalışıyorum. Değişim, müstakil siyaset, yenileşme, siyasetçilerin siyasete cesaretlendirilmesi gibi ilginç ifadeler… Bazı kavramlar yeni sürüm, bazıları tazelenmiş, bazıları ise gayet bildik ezberler. Ancak neredeyse hepsinin arkasındaki ve aslında sahne “yenilendikçe” (veya değiştikçe) aynı kalması garantilenen sağlam platform hep yerli yerinde. Sahnenin önünde değişen dekoru ve aktörlerin konuşurken, aynı kalanla ilgili düşünmeyi bırakmamak gerektiğini -tekrara düşmek pahasına- bir daha söylüyorum. 

Cuma günü Ruşen Çakır ile yaptığımız Haftaya Bakış yayınında, İmamoğlu-Özel formülünü ve çeşitli kaynaklardan kullanıma sürülen “milliyetçi lig” veya milliyetçilik üzerinden siyaset meselesini konuştuk. Seçim sonrasının yenilginin sebebi ve sorumluları maddesinin hemen ardından gelen en popüler başlıklar hâlâ bunlar. CHP’de (ve dolayısıyla muhalefette) ne olacağı ve siyasetin “yeniden” nasıl şekilleneceği tartışmaları, bu başlık ve aktörler etrafında sürdürülüyor. Bir süre daha konuşmaya devam edeceğimiz bu meseleler hakkında yazmak niyetinde değilim. Fakat önceki gün Haftaya Bakış’ta bu konularla ilgili konuşurken değindiğim iki noktayı biraz açmak istiyorum.  

Birincisi, İmamoğlu-Özel başlığı konusuna değinirken kullandığım, “kuş dili siyaseti” benzetmesi. İkincisi ise “siyasette danışman” hakimiyeti ve ağırlıkla olarak onlar tarafından üretilmiş siyaset kurgusu. Önce birinci başlık: “Kuş dili siyaseti” benzetmesini, genel siyasetsizlik veya anti-siyaset tablosundan biraz daha farklı kullanıyorum. Elbette onunla doğrudan bağı var ama “kuş dili siyaseti”, siyaset yapmaktan çok siyaset konuşmaya dair. Kimsenin siyaset yapmaya zaten gönlü yok. Siyaset esnafının, siyaset yapar gibi görünmesini sağlayan, iddialı kavramların içinin boşaldığı; sözün, ağırlığını kaybedip boşluğu doldurmaktan ibaret hale geldiği bir durumla ilgili. Muğlakta keramet aranıyor.    

İçinden geçtiğimiz döneme çeşitli isimler veriliyor, tanımlamak için farklı sıfatlar öneriliyor. Bunlardan biri de, “belirsizlik çağı”. Dünyada ekonomide, dış politikada, siyasette, derin bir belirsizlik, öngörülemezlik ve elbette bunların doğal sonucu olarak güçlü bir güvensizlik ve çaresizlik hakim. Nispeten iyi şartlara sahip olanların bile durumlarının aynı kalamayacağı endişesiyle sarıldıkları refleksler ve bu iklimin kabarttığı toksik dalgalar ağır bir hakimiyet kuruyor. Yani “belirsizlik” bazıları için çok verimli bir öngörülebilirlik sağlıyor. Bu ağır atmosferin içindeki politik aktörlerin çok önemli bir bölümü de, dönemin ruhuna uygun hareket etmekten, belirsizliği bir imkân (veya kalkan) gibi kullanma konforundan kaçamıyor.   

Diyeceği söze destek veya söyleyeceğine yordam kovalayanlardan ziyade, “neye daha çok destek gelir ya da alerjik (riskli) olmayan nedir” arayışı galebe çalıyor. Ayağını hiçbir yere basmayınca en kucaklayıcı olunacağı veya her şeyin üzerinde durulabileceği sanılıyor. İşte böyle bir zeminde siyaset yapma(ma)nın en elverişli yolu, “kuş dili siyaseti”. Birilerinin vehimlere kapılacağı, birilerinin keramet bulacağı ortalama sözler, herkesin hevesleneceği veya işkilleneceği imalar havada uçuşuyor. Hep etrafından dolaşılan söz veya tavırlar, neredeyse bir şey yapmadan ileriye taşınıyor, umut ve beklenti belirsizliğe teslim ediliyor. Aktörler kadar  partiler bile bunu siyasi rota belleyip ilerliyor. 

Bu noktadan ikinci başlığa girebiliriz. Çünkü, bu “kuş dili siyasetini” kuran, işlemesini sağlayan hatta çok lüzumlu bir mühendislik haline getiren “siyasi danışmanlar”, bu vasatın görünmez aktörleri. Danışmanlar, siyasetçi esnafının “benim şimdi ne söylemem lazım?” sorusuna cevap devşirmek ve bunu kaleme almakla iktifa etmiyorlar. Tamamen zıt bloklarda, son derece sert rekabet eden aktörlerin etrafında olsalar bile, birbirleriyle sürekli etkileşim halinde, muhayyel bir siyaset zemini kurguluyor. Bu yüzden, çok zıt iddialar için aynı kavramlar, aynı akıl yürütme biçimleri her köşe başında boy gösteriyor. Aynı simalar, bilinse çok şaşırtıcı gelecek yer değiştirmelerle, ortak bir dili ve zemini oradan oraya taşıyor. 

Sanırım yüze yakın yazıda ve konuşmada değindiğim üzere, siyasetin teknik bir meseleye dönüşmesi, siyasetçiyi bir tür esnaf; siyasi danışmanları ise pazarlamacı haline getirdi. Çoğu kamuoyu tarafından tanınmayan, bir kısmı da başka şapkalarıyla tanınan danışmanların oluşturduğu network, bu tedarik işini süreklileştirmek için arzı epey kısıyor (fiyat ayarlaması için petrol arzının daraltılması gibi). Tıpkı ekonomide olduğu gibi, çözüm formüllerinden önce “değiştirilmesi teklif bile edilemez” kurallar ve veri seti üretiyorlar. Yine ekonomide olduğu gibi, aynı veri setini, aynı akıl yürütme biçimini kullanarak sürdükleri ortak tarlada hepsi başka ürünü yetiştiriyor. 

Siyasetçilerin, attıkları adımların, aldıkları sonuçların sorumluluğunu üstlenmelerinin önemi ortada. Fakat bütün bu faaliyetlerin başında, ortasında ve sonunda etkili – karar verici siyasetçilerden kalabalık- danışman kadrosu, olup bitenden pek etkilenmiyor. Senelerdir onlarca insana, aynı “yeni oluşum” paketini satmış olan da kamuya açık görüşleri ile danışanına verdiği akıl utandırıcı ölçüde uyumsuz olanı da faaliyetine devam ediyor. Kimsenin ekmeğiyle bir meselem yok ama yapılan işi tartışmaktan çok, kimin bu işe uygun olacağına göre zemini tanzim eden, böylece müşteri artıran (kızıştıran) danışmanlık müessesinin, bu siyasi eyyam-ı bahur’da payının olduğunu düşünüyorum. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.