Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Kadın aklı, erkek haklı

Filistin’deki hastane bombardımanından hemen sonra… Kocaman açılmış donuk gözleriyle, vücudu istemsizce titreyen küçücük bir oğlan çocuğu, sorulara sadece başıyla cevap veriyor. Ne zaman ki bir doktor onu kucağına alıyor, o zaman yeniden çocuk oluyor ve ağlamaya başlıyor. Ağlayabilmek için bile önce sakinleşmesi, biraz olsun şefkat görmesi gerekiyor. Artık her ne kadar sürecekse, hayatı boyunca yetişkinlerin ahmakça kararlarının sonuçlarını yaşayacak.

Kaderi çiziliyor erkek çocuğunun aklımda çalakalem. Velev ki ölmedi tez elden, erişkin yaşa geldi, o güne kadar kodlandığı dindar erkek evladın görevleriyle donatılmış bir asker göreceğiz belki. Belki bugün titreyen o çocuk, başkalarını titreten bir katile dönüşecek. Belki onu kucağına alan doktoru rol model alıp, onu yönlendirmeye çalışan herkese kulak tıkayıp, başka çocukları iyileştirecek. Belki bir sanatçı olacak ve yaşadıklarını kimse yaşamasın diye hikâyeler anlatmaya çalışacak. Bilemiyoruz, hayatta kalmayı başarırsa… Zor bir coğrafyada, en zorunda. İnsanların ahmakça fikirlerle diğerini yok etmek istediği, saçma sapan ideolojilerle, dini mitlerle yalan üzerine yalan türetilmiş, hikâye üzerine hikâyeler bezenmiş bir bataklıkta. Kutsal topraklar mı? Sürekli kan içen bir toprak kutsal değil, zehirlidir.

İnsanların uydurdukları yalanları çıkarınca yalın hayat ne kadar da yaşanılası. Bir akşam üstü Filistin’de yetişen zeytin ağaçlarının meyvesinden sızdırılmış yağa ekmek banmak bu kadar zor olmamalıydı.

Erkek milletinin kendini yetiştirememiş, güdülerine teslim olmuş, şiddete aç modeli tanrıyı icat ettiğinden beri gün yüzü görmedik. O yüzden bunca medeniyetin üzerine bu yüzyılda hâlâ tanık olduğumuz şiddeti konuşmak ve yok etmek için sanırım çok daha temelden mücadele etmeye başlamalı. Eğer kendini eğitmekle ilgili hiçbir çabası yoksa bu çağa doğan bir insanla ilk insanlar arasında hiçbir fark yok, aynı barbar. İşte bu çok tuhaf.

****

Yüz binlerce yıl önce erkeğe yüklenen misyon, hem erkeği hem kadını içinden çıkılmaz bir cendereye sürükledi. Öyle kaybettik ki kendimizi, binlerce yıl sonra durup düşünmeye başladı kadın ve erkek yeniden: Sahi biz bu rollere neden büründük ya hu? Kim biçti bu kalıpları bize?

Din adamları: Tanrı.

Galiz küfürler etti kafası çalışanlar, bir hal çaresi bulmalı dedi yerinde duramayanlar. Kadını bir mal gibi örtüp koltuk altına sıkıştırıp götürmek istedikçe erkekler, memelerini açıp gösterdi kadınlar. Elde etmek istedikleri ama kontrol altına alamayacaklarını anlamaları gereken memelerini. Böyle böyle gelişti kadın mücadelesi. Erkeği de yoran ve yutan bu kodları silmeye, kadın ve erkeğin eşit olduğunu izah etmeye giriştiler. Vücutları bile denk değil diyenlere, akılları da denk değil deyiveririm. Kadın ve erkek iki tencere olması sebebiyle eşit değildir. Biri tencere, biri kapaktır ve kimin tencere, kimin kapak olduğunun bir önemi yoktur bu ilişkide. Mühim olan aşı pişirmek ve muhafaza etmektir.

Kadın ve erkeğin doğası dünyadaki tutulumlarını şekillendirirken ortaya çıkmış olmalı tanrı icadı. Kadın; narin, minyon ve kırılgan bir fiziksel yapıya sahip. Erkek; güçlü, iri ve dayanıklı. Kadın; fiziksel gücü müsaade etmediği için bir şeyi elde etmek istediğinde aklıyla plan yapıp, sabırla hareket etmeyi öğrenmiştir zamanla. Erkek ise istediği bir şeyi elde etmek için, dayanıklı ve iri vücuduna güvenerek güdülerine teslim olup sabırsızca davranabilmiş ve bunun pek de zararını görmemiştir.

Şimdi, Amerika’yı yeniden keşfetmeye var mısınız?

Şöyle bir senaryo geliyor gözümün önüne. Elbette bu bir genelleme değil ama hâkim davranış modeli üzerine bir varsayım.

İlk çağlarda bir dişi ve erkek hayatta kalmaya çalışıyorlar. Kadın, bedeninin güçsüzlüğünün farkında ve zekâsını kullanarak ava gitmek yerine, gücünü kadına göstermeye hevesli ve şiddete eğilimli erkeği doğasına uygun olarak kabulleniyor. Erkek avını yakalayıp getiriyor ama kadın için bunun bir bedeli var. Ve zamanla aralarındaki ilişki şekillenmeye başlıyor. Kadının istediği şeyi elde etmek için geliştirmeye başladığı aklı ve davranış biçimleri erkeği şaşırtıyor ve kendisinde yeterince gelişmeyen bu yeteneği tehlikeli buluyor. Üstelik sabırsız ve güçlü erkek, dilediği anda kadına ulaşamayınca fiziksel gücünün yeterli olmadığı bu durum karşısında şaşa kalıyor.

Fiziksel gücünün avantajıyla bir miktar idare edebiliyor kadını kontrolü altına alırken ama o da kesin çözüm değil. Bu kırılgan varlık, doğada işine yarayan şiddete başvurduğunda elinde kalıyor yahut yok olabiliyor. Kadını kontrol etmek, rızasına bırakırsa meşakkatli ve çok zaman alıyor. Acelesi vardır ilkel erkeğin, her zaman. İletişim sürecini yönetmeye üşenir ve hemen sonuç almak ister, hemen. Makul bir şey bulmalıydı bu yüzden; sevmeyi geçtim, kadını kendisiyle yatmaya, çocuklarını doğurmaya, evinden dışarı çıkmamaya, sadece ona ait olmaya, etrafında dolanmaya mecbur edecek bir şey. Tıpkı avı gibi yakalar ve hapsederse, diğer erkeklerle mücadele etmek, bir de bunun için aklını kullanmak zorunda kalmazdı böylece. Kadını zekâsıyla alt edemeyen, fiziksel gücüyle yok etmek istemeyen erkeğin işte bu yüzden tanrıyı icat etmeye mecbur kaldığını düşünüyorum.

Erkek peygamberlerce tanrıdan geldiği söylenen metinlere bakınca; Adem ve Havva kıssası üzerinden kadının aklıyla erkeğin iradesini zafiyete uğrattığı, tanrı katında kul sayılan erkeği baştan çıkarmak günahını işlediği için cennetten kovuldukları söylenir. Bu yüzden türlü acılar çekmekle cezalandırılmıştır kadın. Doğum sancısı, regl sancısı kadına biçilen cezalardandır. Kadın o günahın bedelini bu dünyada ödemeye devam edecektir, erkek de ömrü boyunca kendisini tanrısına affettirmeye çalışacaktır. Erkek anlamalıdır, o lanetli günden sonra bir daha kadının fikri sorulmamalı, fikrini beyan etmek suretiyle fitne çıkarmasına müsaade edilmemelidir.

“Saçı uzun aklı kısa” deyimi boşuna mı türetildi? Kadının zekâsını konuşturduğu her ortamda erkeğin ağzından dökülen ilk cümledir “Kim veriyor sana bu akılları?”. Kadının aklının kendi kendine çalışamayacağını, olsa olsa kendisinden de akıllı bir erkekten akıl almış olabileceğini sorgular erkek. Kadın fikirlerini konuşturmaya devam ettikçe çaresiz kalır ve “fitne çıkarma” der. Bu akıl tehlikeli, yıkıcı, başa çıkamayacağı, korkulması gereken bir şeydir erkek için. Bu yüzden gizemli ve şeytani bulur kadını. Avlamakta en zorlandığı ama avlamaktan en çok hoşlandığı varlık.

Kadının aklından korkulan coğrafyalarda kadını hor gören din de gelişir ve bu bölgelerde kadın aklı köreltilir, asla tesadüf değildir. Din varsa kadın cahil, üzeri örtülmüş ve erkeğin kölesidir. Kız çocukları okutulmamalı, aklının yer aldığı baş örtülmeli, içindeki akıl ve zekâ kıvılcımı havayla temas etmemeli, sönmelidir. Sahi, cennet nasıl bir yerdi? Cennet tasvirlerine baktığınızda erkeğin rüyasını görürsünüz. Sonsuz iktidar, sınırsız cinsellik ve zenginlik. Hmm.

“Sana sevdanın yolları, bana kurşunlar” demek.

Dini metinlerde bariz erkek kayırmacılığı hatta kadın nefretini görünce “Erkek mi tanrıyı yarattı, tanrı mı erkeği?” diye düşünüyor insan. Düşünsenize; sadece dünyaya erkek olarak gelip bir de üzerine dindar olduğunuz için yüzlerce imtiyaz sahibi oluyorsunuz. Kadın yatma teklifinizi reddedemiyor, sizden izinsiz evinden dışarı çıkarsa lanetleniyor, itaat etmezse dövülebiliyor, tanrıya şirk koşması istenmedikçe kocasına yahut mahremi erkeğe asla itiraz edemiyor. Kadın erkeğin davranışlarını sorgulayamıyor ve yargılayamıyor. Mükemmel!

Eee dünyadaki cennet bu! Kendini yetiştirmemiş hödük erkeğin görüp görebileceği tek cennet.

****

Din savaşları, ulus savaşları, savaşlar, savaşlar, ölümler, tecavüzler, yakmalar, yıkmalar ve erkekler. İşte bütün bu şiddet eylemlerinin kaynağı, güdülerine yenik düşen erkeğin şiddet açlığı. Erkeğin, şiddet açlığını makul bir şekilde gidermek ve eylemlerinden dolayı yargılanmamak, meşru bir zeminde kan dökebilmek için uydurduğu mitler, misyonlar ve davalar.

Kadına, çocuğa, hayvana, doğaya ve en çok hemcinsine şiddet uygulayan barbar erkek haberleriyle dolu dünya gündemi. Onu koruyan ve yücelten bir tanrı icat eder; o tanrı adına kan döker, kadını kendine köle edinir. Milliyetçiliği icat eder, ırkçılık yapar ki; öldürecek bir hedef uydurabilsin ve bu suçları işlediği için yargılanmasın. Bu sebeplerle şiddete meyledecek kaç kadın, kaç erkek vardır? 

Savaşlarda kadın, çocuk, hasta ve yaşlıları öldürmek neden savaş suçu? Çünkü savaş, savaşabilecek güçteki erkeklere özel icat edilmiş bir oyun. Erkek savaşta kadını kaçırır, cariye yapar, tecavüz eder, mal olarak satar, ama öldüremez öyle mi? Kadını, çocuğu öldürmek savaş suçu değil, oyunun mantığına aykırı.

****

Bilim geliştikçe insan ırkının uydurduğu bu yalanlar yerini hakikate bırakmaya başladı. Milyonlarca yılda oluşan dünyada hepi topu 200-300 bin yıldır var olduğumuzu anlayınca Âdem ve Havva hikâyesi de boşa düştü, tanrının yaratım destanı da. İsa’dan yüzlerce yıl önce yaşamış insanların yazdığı ilkçağ felsefe metinlerinde ne Âdem var, ne Havva. Ne İbrahim’in kurtulduğu ateşten haberleri var, ne kurban edilmek üzereyken babasının elinden alınan İsmail’den. Ne Hızır kıssasını biliyorlar, ne Kızıl denizi ortadan yaran Musa’yı. Kutsal kitapların hiçbirinde dinozorlardan veya köpek balıklarından bahsedilmez. Fillerden, kuşlardan, maymunlardan, aslanlardan falan bahsedilir. E o coğrafyada onları gördüler ne yapsınlar? Penguen de yoktur, kutup ayısı da. Balık bile peygamber yutan gizemli bir yaratıktır çöl insanı için.

Bu kitaplar gerçekten tanrı kelamı olsa, o devirde bilinemeyecek ancak o devrin insanlarından önce dünya üzerinde yaşamış varlıklardan da bahsetmeliydi. Böylece bilim insanları yüzyıllar sonra kutsal kitapta bahsedilen ama insanların tanık olmadığı varlıklara ait kalıntıları bulduğunda ağzımızdan dökülüverirdi “inandık ve iman ettik” cümlesi.

Yalnızca din kası gelişen coğrafyaya inen ama tüm insanlığa hitap etmesi gereken bu kitaplarda ne hikmetse yalnızca dönemin peygamberinin kadınlarla ilişkilerinden, kişisel husumetlerinden, kendi iktidar mücadelelerinden bahsediliyor ve ona iman etmeyenlere ayar veriliyor. Bak sen. Tanrısı onun yanındadır ve ona itaat etmeyenler cezalandırılacaktır. Hele o kadınlar yok mu peygamberlere isyan eden o kötü kadınlar! Ahh! Korkmayın, hepsi belasını buldu.

Şimdi bir bunlara bakın, bir de erkeğin tüm dünyaya tanrının buyruğunu haykırdığı minarelerin şekillerine. Sonra dönüp müminlerin cennetten geldiğine inandıkları ve bir kadın tarafından çölün ortasında bulunan  su kaynağına yakın konumlandırılan Hacer-ül Esved taşına. Hikâye odur ki; bu taş cennetten gelmiştir ve aslında geldiğinde bembeyazdır. Ancak tanrıya tövbe etmek için bu taşa ellerini ve yüzlerini süren insanoğlu zamanla taşı kapkara etmiştir. Hac sırasında hacılar tavaf ederken her bir dönüşte bu taşı selamlar, el sürer veya öperler.

Bir, erkeğin sesini çığırdığı minarelere bakın, bir de müminlerin ellerini ve yüzlerini sürerek gözyaşları içerisinde tövbe ettikleri gümüş çerçeveyle muhafaza edilen Hacer-ül Esved’in şekline. Erkek, işlediği onca günahın vebaliyle kadından af mı dilemektedir acep?

****

Bütün mesele, erkeğin erkeğe ve erkeğin kadına karşı iktidarını sağlamak. Uygarlığı tüm dünyaya yaymak istiyorsak, kendini geliştirmeye direnen erkeklere ve onlar tarafından köreltilen kadınlara odaklanmak yeterli.

Seküler dünyanın modern erkekleri çok mu farklı sanki? Orada da güdülerine engel olamayanların hiyerarşisinden bahsedelim. Örtünmeyen kadını aklıyla, işiyle, iradesiyle değil, güzelliğiyle, ona sunabileceği hoşuna gidebilecek yetenekleriyle konumlandırmak istiyor. Soyup başına taç takıyor, güzel elbiselerle paketleyip arabaların üzerine yatırıyor.

İş dünyasında fikirlerini aptalca buluyor, onu ancak kendi sekreteryasına uygun buluyordu. Kadınlar da az değil elbette. Biz kadınların da fenası çok fenadır gerçekten. Ne yalan söyleyeyim, ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirir valla ruhunuz duymaz.

Neyse ki din tahakkümünün baskıyla sürdürüldüğü coğrafyalar hariç insanlar bunu aşıyor. Aşırı baskının olmadığı yerde dindar kadınlar kocalarından izin almıyor, bazı evlerde kocaları onlardan izin alıyor. İş dünyasında kadınlar güçlü davrandıkça kendine yer açıyor ve başarılarını kimse reddedemiyor. Bu mesele, iki tarafın da hatalarıyla büyüdü, iki tarafın telafi gayretiyle düzeliyor. Kadınlar akıllarına ve iradelerine sahip çıkmadıkça ezen de, kullanmak isteyen de çok olacak.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.