Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Güneş Batı’dan doğar mı?

Güneş Batıdan doğar mı?

Doğmaz. Hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi, dünya insanlarının aktığı yöne de aykırı.

İslam peygamberinin gelecekle ilgili bir hadisinde geçen kehanettir. Güneş Batı’dan doğacak. Yani İslamiyet Batı’dan yükselecek. Bu bir kıyamet alametidir aynı zamanda. Yani İslam Batı’dan yükselecek, ardından tüm dünya Müslim olduktan sonra misyon tamamlanacak. Mahşer, kıyamet, dünya yok olacak, büyük divan kurulacak, hesap günü başlayacaktır.

Ne tuhaf değil mi?

Bu kehanete göre tüm dünya Müslüman olduktan sonra dünya sonsuz huzura ermiyor. Mesih dünyaya geri iniyor, 40 yıl kadar huzurla yaşanıyor, ardından Yecüc ve Mecüc dünyada fitne çıkarıyor ve kan gövdeyi götürüyor, kıyamet kopuyor. İslam peygamberinin kendi dünya tasavvuru için böyle bir son yazması çok ilginç gerçekten. Neden huzurla son bulmak varken yahut tüm dünyaya din yayıldıktan sonra mutlu bir dünya vaad etmektense sadece ve sadece 40 yıl saadet, ardından kan ve savaş kehaneti göstermiş? Ölümün kutsanması, savaşta ölüm yani şehadetin kutsanması, yaşam sonrası dünyanın kutsanması, dünya hayatının lanetlenmesi düşünülürse, bu dinin gittiği her yerde kanın gövdeyi götürmesi şaşılacak şey değil öyle değil mi?

Her neyse, kıyamet kopar ve ardından mahkeme divanı kurulur. Tanrımız, dünya var olduğu günden beri yaşayan herkesin önünde her birimizi sahneye çıkarıp herkesin gözü önünde bir sinevizyon gösterisi eşliğinde hayatımızı oynatıp durdurup tek tek yargılar. Bizimle tek tek hesaplaşır, ardından sadece Müslümanlar cennete, onlar gibi yaşamayan diğer herkes cehenneme gider.

Düşünebiliyor musunuz? İsterseniz karınca bile incitmemiş, dünyanın en iyi en masum insanı olun, dilediğiniz kadar hayır hasenat yapın, İslam dinine mensup değilseniz cehennemliksiniz. Çünkü o yaptığınız iyilikleri Tanrı için yapmadınız, tamamen kendi insiyatifinizle yaptınız. Öyleyse boşa gitti tüm emekler. Tanrı için ve Tanrı adına yapmalıydınız. Hay aksi. Neyse ki cehennemin en hafif işkence yapılan katını layık görüyorlar size.

Eh bu da bir şeydir. Sonuçta tüm ömrünüzü iyilikle geçirdiğiniz halde, dört kadınla evlenip hayatı boyunca kimseye bir faydası olmadığı halde sadece Müslim olduğu için bir adam cennette sefa sürerken siz en şiddetli işkencelerden geçiyor da olabilirdiniz. Hadi yine iyisiniz. 

Cennet dedikleri yer; Müslümanlar için bu dünyada yasaklanan her şeyin serbest olduğu, erkekler için çılgın seks partilerinin vadedildiği, böyle göğsü yeni tomurcuklanmış –bu ifade kuranda geçer- genç kızların yani bildiğiniz ergenliğin henüz başındaki kız çocuklarının seks kölesi olarak vadedildiği, süt, şarap banyolarının yapılabildiği, mücevherlerle süslü köşklerde yaşanılan bir yerdir.

Bu dünyada bir dine mensup olmak için her şeyden soyutlansam, öldüğümde Tanrı’nın varlığında yok olmak isterim, sonsuz huzur falan isterim, neden bu dünyada kaçındığım şeylere varmak isteyeyim ki?

İşte bu hırs ve hınçla öfke doludur sadece Müslümanlar değil tüm dünya dindarları. Çünkü hiç uzatmaya gerek yok, özetle, ya yoksa? Ya bütün hayatlarını uğruna adadıkları öte dünya diye bir yer yoksa ve bu dünyada yaşayıp tahammül ettikleri şeylerin karşılığında bir ödül yoksa? Ya bizler özgürce yaşadığımız halde Allah belamızı vermezse? Ya tanrının imtihanı değil de, sadece itiraz etmeyip, haklarını aramadıkları için geliyorsa başlarına tüm bu belalar? Bütün hayatları bu ikilem ve öfkeyle geçer ama harekete geçmeye de üşenirler. Bilen değil, inanan insan olmanın konforu kadar büyük belası da vardır işte. Tıpkı bilen ve hayatı boyunca başına gelen her şeyle mücadele eden insanın belası gibi. Her şey için mücadele etmemizi ahmakça bulur ama öte yandan hoş anlarda hayatın tadını dilediğimizce çıkarmamız karşısında deli olurlar. Nasıl tanrı, cennet, cehennem, hesap yokmuş gibi bu kadar rahat davranabiliyoruzdur? Bizim bu rahat davranışlarımız öfkelendirir onları ve yok etmek isterler hepimizi.

Şimdi, Filistin’de yaşanan insanlık dramının ardından tüm dünyada haysiyetli insanlar zulme itiraz edince, Müslümanlar bu tatlış insanlık manzarası karşısında duygulanmadı da şöyle bir kafaya büründü: Filistin sayesinde Batı imana geliyor.

Dünya çapında yapılan insani gösterileri, İslam inancındaki kıyamet alametlerinden “güneş batıdan doğacak” hadisinin ispatı olarak yorumluyorlar. Ne yaşanan insanlık dramı karşısında titriyor, ne hayatını kaybeden insanlar için acı çekiyorlar. Yaşadıkları acı değil, öfke. Yahudi, Müslümana galip gelemez hırsı. Çünkü acı duysalar, harekete geçer, işe yarar önlemler almaya çalışırlar değil mi? Ama hayır, bunun yerine diğer insanları bu acı dolu fotoğraf ve videolarla etkilemeye çalışıyorlar, onlar acı duymazken bizim duymamızı istiyorlar çünkü bu vesileyle bizi imana getirmek, kendilerini çoğaltmak istiyorlar. Tek dertleri bu.

Yoksa “Türk askeri Gazze’ye” diyenler, neden mücahit olup ölmeye gitmiyor da camilerde milleti gaza getiriyor? İsmail Kılıçarslan neden sırt çantasını alıp Gazze’ye gitmiyor da, sanki kitlesi film izliyormuş gibi Zeki Demirkubuz’un yeni filmini boykot edelim diyor? Samimi olsa hükümetin İsrail sevkiyatlarını protesto ederdi. Bunun yerine o ve onun gibiler, gözyaşlarıyla duygu sömürüsü yaparak hüzünlü müzikler eşliğinde şiir okuyor.

Netanyahu ve onun gibi caniler için ölen her bir Müslüman, bebek dahi olsa nasıl potansiyel bir askerse; Müslümanlar için de ölen herkes asker, haliyle şehittir. Yani üzülecek bir şey yoktur ölenler için ama mücadele edilecek bir şey vardır. Çünkü kazanılması gereken bir savaş vardır.

Filistin meselesi acı soslu bir din propagandası onlar için. Batı’nın Filistin desteğini İslama teveccüh gibi görmek istiyor ve bunu bir din propagandasına dönüştürüyorlar. Yoksa neden fotoğraf ve videoları yayarken öte yandan İsrail’le ticarete aynen devam etsinler?

Onu geçtim, bugün Afganistan’da Taliban Müslümanlara zulmediyor değil mi? Neden ona itiraz etmiyorlar? Afrika’da Boko Haram Müslümanlara terör eylemleri düzenliyor, neden onlara itiraz etmiyorlar? Yemen’de de Müslümanlar öldürülüyor. Neden Çin’de Uygur Türklerine reva görülen işkenceler için eylem yapmıyorlar? Dertleri Müslümanların zulme uğraması değil de ondan. Dertleri Müslümanlar için kutsal bir mekân olan Mescid-i Aksa’nın Yahudilerin elinde olması ve onu geri almak istemeleri.

Beyazıt Meydanı’nda İsrail’e protesto.

Starbucks basanlar, çocukların öldürülmesine mi dayanamıyor, yoksa kendilerinden olmayanların yaşam tarzına burunlarını sokup müdahale edecekleri yeni bir alan bulmuş olmanın tadını mı çıkarıyor? Nasıl olsa bu bahaneyle buraya girip hödüklük yapsam kimse bir şey diyemez özgüveniyle mi oturuyorlar o sandalyelere? Bu ülkede 45 çocuk yanarak hayatını kaybettiğinde kafe basan hödükleri Ensar Vakfı’na ait binaların önünde eylem yaparken görmedik de ondan soruyorum. Abdülbaki Dakak’ın hesabını da sormadılar. Başı kesilerek öldürülen Mehmet Sami Tuğrul’un da. Her gün başka bir dini vakıftan gelen tecavüz haberleriyle de hiç ilgilenmiyorlar. Hayatın olağan akışına uygun demek ki bu insanlar için bu tecavüzler ve cinayetler.

Kendine Müslüman deyimi boşa çıkmadı ya?

Düşünsenize, kendileri için cenneti tasarlayıp geri kalan herkesin cehennemde korkunç acılar içinde yanmasından razı bir kitleden bahsediyoruz. Bu insanlar vicdanlı olabilir mi, herhangi bir insanla empati kurabilir mi sizce? Hayatı boyunca öğrendiği din sayesinde diğerlerine bileniyor. Bugün hem dindar hem vicdanlı insanlar çok çok azınlıktadır. Çünkü bu dini eğitimle değil, tamamen aile terbiyesiyle sağlanmış bir haslettir. Ebeveynleri yumuşak huylu tatlı insanlardır da ondan hırçınlaşmamış, bencilleşmemiştir. Aslen dine değil, evrensel ahlaka göre hareket etmektedir yani. Bunun üzerine bir de din tülbendi örtmüştür o kadar.

Farkında mısınız?

Dindar yaşam biçiminde artık yobazlığa varmış olan anne babaların, cemaat liderlerinin, devlet başkanlarının, kralların sevilmeyle ilgili en ufak bir dertleri yoktur. Korkulmayı yeğlerler. Çünkü onlar için önemli olan sevilmek, mutlu olmak değildir. Önemli olan, uygun gördükleri yaşam biçimini bir şekilde yaşatmaktır. Bakınız rıza ile yaşatamadıkları dini, baskıyla yaşatmaktan başka şansları kalmadığında nasıl da zalimleşiyorlar. Halbuki dinde zorlama yoktu? Kendiliğinden iman etmedikçe iman etmiş sayılmazsınız ki? İster namaz kılın, ister başınızı örtün, gerçekten iman etmedikçe hiçbir kıymeti yok bu eylemlerin. Kimi kandırıyorlar öyleyse? Kendilerini değil, hayır, kendilerini değil. Sizi, bizi, kandırmak istiyorlar. Dinin verdiği iktidar alanını halkın çoğunluğunun rızası dahilinde göstererek bir ihtiyaç hatta zorunlulukmuş gibi dayatabiliyorlar. Bütün bu dini tahakkümün özü, erkeğin kadına ve erkeğin kendinden olmayan erkeklere iktidar savaşında galip gelme gayreti.

Başta sorduğum soruyla ilgili cevabımı yazarak noktayı koyayım.

Güneş Batı’dan doğar mı?

Sanmıyorum.

Bugün İslamofobiyi doğuran ve besleyen din düşmanları değil, kendilerine cenneti, geri kalanlara cehennemi uygun bulan Müslümanların bizzat kendileri.

Bu ortamda sıkıcı, tek düze hayatında macera arayan birkaç kişi bu çılgın yaşam biçiminden etkilenip dinlerine dâhil olabilir elbette. Ama teknolojinin artışıyla bilen insan sayısı, inanan insan sayısına galip geliyor.

Ve bilen insanlar bilir ki, güneş Batı’dan doğmaz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.