Bu hafta sonu siyasetin gündemi hayli yoğundu. Bir nevi yerel seçimlerin startı verilmiş olacaktı: Partilerin yerel düzeydeki aday tanıtımları ve seçim kampanyalarına ek olarak İYİ Parti Antalya’da iki gün kampa girecekti. Bugün CHP Ankara’da Anayasa’ya Saygı Mitingi düzenleyecekti. AKP de normalde pazartesi yapması beklenen Ankara’daki büyük aday tanıtım toplantısını CHP mitinginin etkisini kırmak için yine bugüne almıştı. Fakat cuma akşamı Irak’tan gelen dokuz yeni şehit haberlerinin ardından üç büyük parti bu faaliyetlerini iptal etti.
Bu gelişmeler üzerine 25 Aralık’ta “Sözün bitmediği yerdeyiz” başlığıyla Medyascope’ta yaptığım yayında söylediklerim aklıma geldi. Irak’ın kuzeyinde Pençe-Kilit Harekatı kapsamındaki üs bölgesinden gelen 12 şehit haberini yorumlarken şöyle demiştim: “Onca zaman bu kadar büyük bir operasyon, saldırı gerçekleştirmeyen PKK’nın bugün bunları, bu saldırıları peş peşe yapması bir anlamda, biraz zor bir cümle ama söyleyeyim: Bir anlamda Kandil’in yerel seçim kampanyası başlamış gibi bir durum oluyor.”
CHP’nin ısrarlı duruşu
Özellikle PKK’ya yakın kişilerin tepkisini çekmiş olan bu yorumumun, son yaşananlarla birlikte doğrulanmış olduğunu düşünüyorum. PKK bu “kampanya” ile ne murat ediyor, tartışılır ama bir saldırıyla Türkiye’nin siyasi hayatını felç edebiliyor olması tartışılamaz.
Sözünü ettiğim yayında “Bu kampanya kime yarayacak?” diye sormuş ve şu cevabı vermiştim: “Tabii ki görüldüğü kadarıyla iktidara yarayacak, öyle gözüküyor ve CHP’nin işi iyice güçleşiyor.”
DEM Parti eş genel başkanlarının CHP’ye iade-i ziyaret yapmasının ve iki partinin bazı büyükşehirlerde seçim işbirliği yapma potansiyelinin altının çizilmesinin hemen ardından gelen bu saldırının her iki partiyi de zor durumda bıraktığı muhakkak.
Ancak CHP’nin, geçen saldırının ardından benimsediği, herkesi şaşırtan ve kendisini de epey zorlamış olan stratejiden geri adım atmamış olması işin rengini bir ölçüde değiştirebilir. Özellikle CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, olağanüstü Merkez Yönetim Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamadaki şu iki yaklaşımın altını çizmek istiyorum:
- “Sorumluluk sahipleri ile aynı bildirinin altına imza atmayacağız.”
- “Biz ‘Evlatlarımızın kanı yerde kalmasın’ demek yerine ‘kanları akmasın’ diyoruz.”
Sorumlu kim?
İlkiyle başlayalım: Malum İYİ Parti geçen sefer olduğu gibi yine partileri ortak bildiri yayınlamaya çağırdı. Böyle yaparak:
- Yeni dönemdeki milliyetçi duruşun altını daha güçlü çizmekten şaşmamış oluyor;
- “Hür ve müstakil” olarak özetlediği ama muhalefet blokundan, özellikle CHP’den uzaklaşma ve bunun sonucunda ister istemez iktidar blokuna yakınlaşma stratejisini sürdürüyor;
- DEM Parti’nin TBMM’de iyice yalnızlaşmasına katkıda bulunuyor;
- İlkinde belki imza koymayacağını beklemiyorlardı fakat bu sefer CHP’yi iyice zor durumda bırakmak istiyor.
CHP MYK üyelerinin dünkü toplantıda karar alırken belli anlamlarda zor durumda kaldıkları muhakkak. Çünkü daha önceki kararları iktidarı ve muhalefetin geri kalanını şaşırtmış, hatta parti içinden de bazı tepkilere yol açmıştı. Eğer geri adım atmış olsalardı Özel yönetimindeki “yeni CHP” ilk ciddi sınavından sınıfta kalmış olacaktı.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
“Evlatlarımızın kanları akmasın”
CHP geri adım atmayarak, kendisini zor durumda bırakmak isteyenleri zor durumda bırakma şansını yakalamış oldu. Peki bu şansı değerlendirebilir mi? İşte bu noktada “Evlatlarımızın kanları akmasın” duruşu karşımıza çıkıyor. Özel, “Biz ‘Evlatlarımızın kanı yerde kalmasın’ demek yerine ‘kanları akmasın’ diyoruz” sözleriyle CHP’nin yer yer sapmalar gösterse de uzun bir süredir benimsemiş olduğu, Kürt sorunu ve terörle mücadele konusunda iktidarın çizdiği dar alanda kalıp, “birlik ve beraberlik” gerekçesiyle büyük ölçüde onunla hizalanma tavrından bir kopuşu vurguluyor.
22 Aralık’taki 12 şehit haberinin ardından bu kopuşu yapabilmek güçtü, fazlasıyla riskliydi ama CHP ilk adımı attı ve belli bir faturayı da ödedi. Ama 21 gün sonra neredeyse benzer bir olayın yaşanmış olması gözlerin daha çok siyasi iktidara çevrilmesine neden oldu. Bu bağlamda CHP’nin sorduğu altı sorunun çok önemli olduğunu söylemek şart.
İstanbul’daki 45 dakikalık güvenlik zirvesinde neler konuştuğunu bilmiyoruz ama iktidarın PKK saldırılarını yerel seçimlerde bir propaganda malzemesi olarak kullanmak isteyeceğini söylemek herhalde yanlış olmaz.
Son yerel seçimler öncesinde bugünkü gibi şehit haberleri gelmiyordu ama Erdoğan terörle mücadeleyi ve muhalefeti terörle irtibatlandırmayı kampanyasının merkezine koymuştu. Ve büyükşehirlerde büyük bir hezimet yaşamıştı.
Terör sorununun bu seçimleri ne derece etkileyeceği bir ölçüde DEM Parti, ama esas olarak CHP’nin ne söyleyeceği, ne yapacağı ve ne yapmayacağına bağlı olacak.