İhsan Umun yazdı: Uygur soykırımına destek veren Mahmut Abbas’ın TBMM’de alkışlanması üzerine 

Uygur entelektüeller Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın TBMM’de alkışlanmasını hazım etmekte zorlanıyor. Çin’in Uygur soykırımına açıkça destek veren Abbas’ın TBMM’de konuşma yapmasının Uygur diasporasında hoşnutsuzluğa ve üzüntüye sebep olduğunu söylemeliyim. Zira, Uygur siyasi hareketinin en önemli iki figürü Rabia Kadir ve Dolkun Isa’nın Türkiye’ye girmesi hali hazırda yasakken, Filistin reisi Abbas ise TBMM’ye kadar geliyor ve oradan tüm dünyaya seslenebiliyor. Bu çifte standartta Uygurlar haklı olarak tepkili. 

Filistin meselesi Türkiye’de çok hassas bir mesele. Bunun dini, tarihi ve siyasi temellerini sıralamak elbette mümkün. Ama İslam coğrafyasında İslam ümmetinin meselesi olarak tanınan Filistin meselesine nazaran Uygurlar yine öksüz yine sahipsiz kalmaya devam etmekte.

Elbette Filistin halkının yaşadığı zulüm ve haksızlık karşısında vicdanı olan hiç kimse susmamalı. Uygur diasporasının da İsrail’in aşırı radikal siyasi ve askeri tavrından rahatsız olduğunu, insani bir mesele olarak Filistin halkının yanında yer aldığını görüyorum. Ama bu soykırım destekçisi Çin ve İran güdümündeki siyasi oluşumlara destek vermek anlamına da gelmemeli. 

İktidar elitlerinin Filistin meselesinin Uygur meselesinden daha acil olduğunu ima eden söylemleriyle karşılaşıyoruz. 

Bu noktada Uygur meselesi ile Filistin halkının yaşadıklarını kıyaslamak doğru olmaz. Ama kısa bir karşılaştırma yapmadan da olayı açıklığa kavuşturmak pek mümkün gözükmüyor. 

Filistin’de 40.yıllardan itibaren devam eden bir çatışma söz konusu. Bu süreçte Filistin’de çeşitli siyasi oluşumlar, devlet kadrosu, silahlı mücadele örgütleri kuruldu. Bir çoğu hâlâ varlığını sürdürmekte. Filistin’de Araplara yönelik bir etnik temizlemeden ziyade daha çok İsrail’in Filistin silahlı örgütlerine karşı askeri operasyonu ve bu operasyon sürecinde artan sivil zayiat söz konusu. Ayrıca toprak işgali ve yerleşimci meselesi de çatışmanın önemli bir sebebi olmaya devam ediyor. 

Sonuçta Filistin’in İsrail ile çatışmaya girmeye göze alabilecek kadar askeri örgütü, Mahmut Abbas liderliğindeki Filistin devleti gibi siyasi oluşumu var. Ayrıca Filistin davasının arkasında tüm dünyaya yayılan Arap lobiciliği ve İslami hareket var. 

Uygurlar ise 40.yıllarından itibaren Çin Komünist Partisi’nin yönetiminde yaşıyor. Çin’in entegrasyon ve asimilasyon politikaları 2016’dan itibaren kapsamlı bir soykırım politikasına dönüşmüş durumda. 

Milyonlarca Uygur’un dili, dini ve kültürü tamamen yasaklandı, toplama kampı inşa edilip kapatıldı. Bölgede sistematik bir demografik yapılandırma politikası yürütülüyor, nüfus yapısı devlet eliyle Çinlileştiriliyor. Yüz binlerce Uygur’un Çin fabrikalarında zorla çalıştırıldığı bağımsız kuruluşlar tarafından raporlandı. Bazı batı parlamentoları soykırımı tanıdı ve BM raporunda Çin’in insanlığa karşı suç işlediği açıkça belirtildi. 

Özetle Filistin siyasi geleceği için siyasi, diplomatik ve askeri enstrümanları kullanarak bir mücadele yürütüyor. Uygurlar ise daha var olma mücadelesi içinde. Bu süreçte de Uygurlar sadece diaspora Uygurlarının çabalarına bel bağlamak zorunda. Zira, Uygur bölgesinde Uygurların siyasi ya da askeri örgütlenme ihtimali neredeyse sıfır.   

Doğu Türkistan’da bir sıcak savaş yürütülmüyor, ama bu soykırım basıncı devam ederse Uygurların gelecek 50 yılda tarihe karışacağı su götürmez bir gerçek. 

Bu noktada Filistin’in Uygurlara nazaran çok daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz. 

Şimdi gelelim Abbasın TBMM konuşmasına. 

Mahmut Abbas ve Arap devletleri ittifakı üyeleri defalarca Uygur meselesinde Çin’in yanında olduğunu söyledi. Çin’in Uygurlara karşı yürüttüğü soykırım politikasını Filistin dahil çoğu Arap devleti BM ve diğer uluslararası kurumların oturumlarında destekledi ve desteklemeye de devam ediyor. 

Türk tarihi ve Türk dünyasının en önemli coğrafyalarından biri olan Doğu Türkistan tarihten silinme riskini yaşarken dünyanın en güçlü Türk devletinin meclisinde Uygur soykırımını destekleyen bir şahsa konuşma fırsatı tanınıyor. Ayrıca AKP iktidarı Uygur liderlerinin Türkiye’ye girmesini yasaklarken Filistin siyasi hareketi ve silahlı örgütlerinin liderlerine övgü diziyor, Abbas’ı Beştepe’de ağırlıyor. Bu bariz bir çifte standarttır. 

Uygur entellektüeller bu siyasi ayrımcılığa ve çifte standarta karşı rahatsızlığını dile getirdi. 

ABD’de ikamet eden Uygur gazeteci ve uluslararası ilişkiler uzamanı Tahir İmin Uygur yedi yıldan beri soykırımı devam ettiğini, AKP iktidarının hiçbir somut adım atmadığını hatta Uygur soykırımının tanınması ile ilgili Meclis önergelerinin tamamen reddettiğinin altını çiziyor ve bu çifte standarttı şu sözlerle eleştiriyor:

“Dün Mahmut Abbas TBMM’de bir konuşma yaptı. Ama Uygurların Rabia Kadir ve Dolqun Isa gibi liderlerinin Türkiye’ye girmesi bile yasak. AKP’nin Çin’in Uygurlara yönelttiği soykırıma karşı sessiz kalması, böyle bir kritik anda Uygurları öksüz bırakması Türk tarihine yazılacak bir iki yüzlülüktür, tarihi bir skandaldır.” 

Norveç’te ikamet eden Uygur yazar ve araştırmacı Abduweli Ayup ise konuya değinirken şöyle diyor: 

“Mahmut Abbas’ın Çin meclisinde alkışlanması ile Türk meclisinde alkışlanması arasında bir benzerlik var. Bizi bu benzerlik çok rahatsız ediyor. Mesele İsrail’e karşı tavır almak değil, mesele batıya ve demokratik sisteme karşı Filistin meselesini öne sürerek bir ittifak oluşturmak. Soykırıma destek veren bir siyasi figürün Türkiye gibi bir devletin meclisinde alkışlanması bence hiç doğru değil.” 

AKP iktidarının Uygur ve Filistin meselesine olan siyasi tutumundaki farkın arkasında siyasi sebeplerinin olması muhtemel. Ama bu tutum insan hakları açısında sakıncalı. 

Hatta bu durum iktidar ortağı MHP’nin temel ideolojisi bakımından tutarsızlık teşkil ediyor.  

Filistin meselesinde batıyı ve İsrail’i açık açık eleştirebilen Türkiye ve diğer İslam ülkeleri sıra Çin’e gelince tamamen sessizliğie bürünüyor. Bunun tek açıklaması Çin’den gelecek ekonomik ve siyasi desteği sağlama alma amacı olabilir. 

Öte yandan Filistin siyasi ve askeri kurumlarının Uygur meselesindeki tavrı onların insan hakları açısından dürüst bir duruş sergilediğine olan kuşkuyu arttırıyor. 

Çin’in desteğini almak için Uygur ve Tibet meselesi gibi köklü siyasi davaların feda edilmesi, yok sayılması kabul edilebilir bir şey değil. 

Kanada’da ikamet eden Dünya Uygur Kongresi hukuk departmanının müdürü Mehmet Tohti “Uygur meselesi Çin’in iç meselesidir” diye açıklama yapan Filistin reisi Abbas’a hitaben şöyle diyor: 

“Eğer Mahmut Abbas’ın Doğu Türkistan soykırımı için dediği ‘Çin’in iç meselesidir’ mantığıyla gidersek o zaman Filistin meselesi de İsrail’in iç meselesi olmak durumunda. Soykırım kim tarafından işlenirse işlensin cezai müeyyidesi olan suçtur ve soykırım yapana göre seçicilik olmaz. Çin’in Uygur soykırımına destek veren İsrail’in yaptığını da kınayamaz ve destek de bekleyemez.” 

İslam coğrafyası batıyı ikiyüzlülükle eleştirirken, kendileri de Uygur meselesinde tamamen iki yüzlü davranmakta. Müslüman ve Türk olmasına rağmen Uygurlar İslam coğrafyası tarafından öksüz bırakıldı. Uygurlar hiçbir zaman tam anlamıyla Filistinli Müslümanlar gibi İslam ümmetinin bir parçası olarak sayılmadı. Uygur meselesi de hiçbir zaman Filistin davası gibi İslam’ın davasına dönüşmedi. Elbette bunun nedenlerini İslam dinine yapışan Arap milliyetçiliğinde aramak mümkün. 

Filistinliler ve Uygurlar özgürlük ve barış için çabalarken, birbirini inkar etmemeli, birbirinin acısını yok saymamalıdır. Hakları çiğneneler ve özgürlük için mücadele edenler, kardeştir. Mahmut Abbas’ı bu konuda uyaran bir Türk siyasetçinin çıkacağına olan inancımı sürdüreceğimi belirterek yazıyı noktalıyorum. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.