Selahattin Demirtaş’ı Edirne’de birçok kez ziyaret ettim. İlk ziyaretimi düşünüyorum; aklımın geri dön ikazlarına kalbim gaza bas diyerek karşılık vermişti. Biz Türkler genelde kalbimizin sesini dinleriz, ben de öyle yaptım. Ben ona bizi, o da bana kendi hikâyelerini anlattı. Nihayetinde şu kanıya vardım; onlara dair çok şey biliyor lakin onları pek az anlıyorduk. Anlamaya gayret ettim. Ve farkına vardım ki Selahattin Demirtaş bizden biri. Peki dağdaki kardeşi ondan çok farklı mı? Hiç zannetmiyorum.
PKK Amerikan uşaklarından oluşmuyor. Onlar ekseriyeti itibarı ile Türkiye’nin evlatları. Bununla yüzleşmemiz gerekiyor. Onları muhatap almalı, onlarla konuşmalı ve onlarla müzakere etmeliyiz. Konuşmamızın sebebi ellerinde silah olması değil, konuşmamızın sebebi milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının onları destekliyor olması. Bu çatışmada ölen de biz öldüren de biz. Birileri 1000 yıllık kardeşliği 100 yıllık kavgaya kurban etmemizi istiyor.
- DEM Partililer Öcalan ile görüşme izni bekliyor: Bugüne kadar neler yaşandı?
- Yeni “çözüm süreci” tartışmaları: Hangi parti nerede duruyor?
- Devlet Bahçeli’den Abdullah Öcalan’a çağrı: “Terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin”
- “Bahçeli iyi bir şey yapıyor” | Tuncer Bakırhan son durumu Medyascope’ta anlattı | Ruşen Çakır
Devlet Bahçeli bunu gördü. Gördüğü için tabuları yıkıyor. Öyle zamanlar vardır ki liderlerin grubun önüne geçmesi ve yeni bir yön tayin etmesi gerekir. İşte Devlet Bey’in 22 Ekim’de yaptığı budur. Türk milliyetçileri hiçbir zaman PKK’dan korkmadı, korkmaz. Lakin konuşmaktan, tartışmaktan her zaman korktuk; kompleks haline getirdiğimiz ezberlerden dolayı. 22 Ekim 2024 bu bakımdan 28 Ekim 1923’ten sonra cumhuriyet için atılmış en kıymetli adımlardan biridir.
Kime kızmak lazım?
PKK’ya dönecek olursak, dünün “Kuyruklu Kürt’ü” bugün “Kürt kardeşlerim” olduysa eğer bunda Abdullah Öcalan’ın payı büyüktür. Hakikat bu. Hakikate sırtımızı dönerek bir şeyleri değiştiremeyiz. Hakikatten korkmamıza da gerek yok. Zira Öcalan “devlet kurmanın ya da devlet yıkmanın sorunun çözümü olmadığını, çözümün 1000 yıl önce Türk boyları ile Kürt aşiretleri arasında kurulan tarihi ittifakı canlandırmakta yattığını” idrak ve beyan edeli yıllar olmuş. Bu çağrıya mı yoksa çağrıya kayıtsız kalana mı kızmak lazım?
Hikâyeyi tersinden alsak Türk milliyetçisi kardeşlerim. Misal burası Kürdiye Cumhuriyeti olsa ve bize de “etrak-ı bi idrak” bu Türkler deseler, Türkçe yasaklansa, yörük köyleri boşaltılsa, zorunlu iskana tabi tutulsak, okula gittiğimizde zorunlu Kürtçe eğitimden dolayı hiçbir şey anlamadan yılları geçse çocuklarımızın biz boş durur muyuz? Türk zorbalığa boyun eğer mi? Türk’ün onurunu çiğnettiği görülmüş mü tarihte? Şüphesiz kimilerimiz Bozdağlar’a kimilerimiz Toroslar’a çıkardık değil mi? Tıpkı Efeler gibi…
“Bahçeli Türkler adına büyük bir isyan ateşi yaktı”
Devlet Bey uzun zaman sonra Türkler adına büyük bir isyan ateşi yaktı. Gertrude Bell ve arkadaşlarının ellerine kalem alarak bir kez daha sınırları çizme cüretine itiraz etti. Yüzyıl önce olanın tekrarlanma ihtimaline karşı cesur bir ikazda bulundu. Siyaset simsarlarının, koltuk sevdalılarının, kardeş kavgasından nemalananların ellerini ovuşturmasına aldırış etmeden tarihi bir çıkış yaptı. Türkiye’nin kazananı olmayan bir savaştan kaybedeni olmayan bir barışa doğru yol alabilmesi için büyük bir adım attı. Sağ olsun.
Kolay olmayacak elbet. Kan akıtarak veya zorbalık yaparak süreci bozmak isteyenler olacak. Birileri milli-dini duyguları istismar ederek müzakere masasını devirmek, diğerleri ise geçmiş acıları suiistimal ederek süreci sonlandırmak isteyecek; silahlı çatışmanın devamından yana milleti manipüle etmeye çalışacak. Lakin şunun farkına varmalıyız, güvenlik politikaları saldırıları önleyebilir ama saldıracaklarla konuşamaz. Ve hiçbir ciddi çatışma konuşmadan çözülemez.
PKK ile konuşmak asla ona boyun eğmek değildir, aynı şekilde onlar için de günü geldiğinde silahları bırakmak devlete biat ettikleri anlamına gelmez. İnşallah bu devletin onların da devleti olacağı günler yakın. Şiddete itiraz edeceğiz elbette. Ama tutarlı olmamız gerekiyor. PKK’nın şiddet eylemlerine itiraz ettiğimiz kadar şiddetin her türlüsünü kendi yurttaşına reva gören devlete de itiraz etmeliyiz.
Devlet Bey sorunun bir parçası kalmak yerine çözümün bir parçası olmayı tercih etti. Geçmişi unutmak değil onun yaptığı, onun yaptığı geleceğe dair sorumluluk almak. Bu sorumluluğu Abdullah Öcalan, Tayyip Erdoğan ve diğer önemli aktörler de bir an evvel almalı. Düzen adil değilse -ki değil-; o vakit mesele düzeni yıkmak değil, düzeni aşmak olmalı.
“Geçmişten ders çıkaran itidalli sürece ihtiyaç var”
Tarafların güçlü bir konumda müzakerede bulunma veya zafiyet algısına müsaade etmeme arzuları anlaşılabilir olmakla birlikte, eğer ki bu hallerde aşırıya kaçılırsa en çok zararı eylemi yapanlar görecek. Elbette taraflar kendi içlerindeki sertlik yanlılarının tepkilerini törpülemek isteyecek. Kayyım atamalarına ve Devlet Bey’in kayyımlara dair “geçici” vurgusuna bu açıdan bakmak lazım.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
PKK’nın TSK’ya diş geçirmesi mümkün değil. Tıpkı PKK’nın yenilmesinin mümkün olmaması gibi. Zira yenilgi ancak güçlü halk desteği olmayan örgütler için mümkün. PKK bu tanıma girmiyor. Arkasında güçlü, akıllı ve itidalli bir halk desteği var. “Allah yokluğunu göstermesin ama Allah fırsat da vermesin” diyor bölge insanı PKK için. Bu cümleden hem “devlet aklının” hem de PKK’nın çıkarması gereken ciddi dersler var.
Abdullah Öcalan’ı tutukladı devlet, 25 yıl geçti üzerinden. Ne değişti? Altında yatan sorunu çözmediğimiz sürece bastırılanın geri gelmesi maalesef kuvvetle muhtemel ve hatta kaçınılmaz. Askeri operasyonlar ancak siyasi çıkış yolu gösterilerek yapıldığında ciddi bir etki yaratabilir. Amerika eski başkanı John F. Kennedy, “Güce karşı konuşma arzusunun eşlik etmediği direnme iradesi savaşa, direnme iradesinin eşlik etmediği konuşma arzusu ise felakete yol açabilir” demiş. Güzel söylemiş. Yıkıma da tıpkı çatışmaya olduğu gibi karşıyız. Geçmişten ders çıkaran itidalli bir sürece ihtiyacımız var.
“Artık sıra İmralı ve Beştepe’de”
Her kesimin aşırısı, radikali, psikopatı var. Bundan sonra da olacak. Su-i misal emsal olmaz. Türkçülüğün hak ile hakikat ile halk ile olan bağı onun devlet ideolojisi olmasına müsaade ettiğimiz an koptu. Kendi hikâyemizi kaybettik biz. Sayın Bahçeli’nin çıkışı ile unuttuklarımızı hatırlayabilir, özümüze dönebiliriz. Tarihi bir fırsat var önümüzde.
Birileri istiyor ki Kürtler dünya siyasi sahnesine Türk karşıtlığı yaparak çıksınlar, varlıklarını buna dayandırsınlar. Bizim Malazgirt’ten Çaldıran’a, Çaldıran’dan İstiklal Harbi’ne ve oradan da günümüze kadar gelen 1000 yıllık kardeşliğimizin buna bir cevabı olacak elbet. Kürt halk dinamizmi Türk devlet birikimi ile birleşecek ve Türkler ile Kürtlerin çağı Türkiye yüzyılı başlayacak.
Pekeke diyen de bizden Pekaka diyen de bizden. Kardeş kavgasına dur demek; yitip giden canlara, geride kalanlara ve gelecek nesillere karşı boynumuzun borcu. Sabır, sebat ve sorumluluk bu süreçte hayati önem arz ediyor. MHP ve Devlet Bahçeli sürecin hakkını veriyor. Artık sıra İmralı ve Beştepe’de.