Gürkan Çakıroğlu yazdı: Öcalan diyor ki…

Sayın Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim çıkışında sarf ettiği tarihi “Öcalan Meclis’e gelsin” cümlesi doğal olarak halen memleketin gündeminde. Abdullah Öcalan’ın konuşulmadığı tek bir gün yok. Sürece dair ben de o gün bugündür naçizane bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Lakin bu hafta köşemi Abdullah Öcalan’a bırakmaya karar verdim. Zira adamın adı konuşuluyor ama ne dediği konuşulmuyor. Onun ne dediği konuşulmayınca da Devlet Bey’in davetinin arka planı sanırım yeterince anlaşılmıyor, siyaset gündelik çıkar ilişkilerine ve hamasete teslim oluyor. Bakalım, geçmişten günümüze Öcalan ne diyor?

“Ham hayalci olmanın faydası yok”

Abdullah Öcalan diyor ki:

“Türk halkının çıkarı ile egemenlerin çıkarı aynı değil. Kürt eziliyor ama Türk de sindiriliyor. Bu sebeple Kürt kurtulduğu gün Türk de kurtulacak. Kürt-Türk ilişkisi Kürt-Arap ya da Kürt-Fars ilişkilerine benzemez. Hem çok daha yoğun hem çok daha sahici bir ilişkidir. Tarihe bakarsanız önce Türklerin Kürtleşmiş sonrasında da Kürtlerin Türkleşmiş olduğunu görürsünüz. Mazimiz ortak olduğu gibi atimiz de ortaktır. PKK güneyde bir yandan Kürtleri özgürleştirirken diğer yandan Türkçe ile Türkleştiriyor. Kürt devrimini Türkçe ile yapıyoruz. PKK, savaşı Türklere karşı değil devlete karşı açmıştır.

Ham hayalci olmanın faydası yok. Kürtleri İsrail’in uydusu olarak tasarlayanlar var. Kürt ulus devleti üzerinden tüm Kürtleri teslim almak istiyorlar. Buna karşı çıkan biziz, çıktığımız için buradayız; boyun eğen Ankara’dır. İstiyorlar ki Türk Kürt’ü ezsin, Kürt de Türk’ü vursun. Sadece Kürtler değil Türkler de hak ve özgürlüklerinden yoksun kaldılar. Osmanlı batıda yükselirken Türk ve Kürt’ün posasını bıraktı ardında. Atatürk bunu gördü, Kürtleri gördü; Misak-ı Milli budur. Lakin sanırım sonrasındaki kimi gelişmeler onu geri adım atmaya zorladı.

Biz Kürtçülük yapamayız, bu faşizmi besler. Ben Nelson Mandela değilim. O emperyalizmden icazetliydi; ben değilim, nitekim olmadığım için uluslararası bir komplo neticesinde buradayım. Kandil de sınıfta kalıyor. Ulus devlete saplanıp kalmayın. Birilerinin Kürtleri devletleştirme çabaları var, bu tuzağa düşmemek lazım. Kürtler Türkiye’de mevcut devlet yapılanmasında örgütlenmeli. Aynı devlet içerisinde ama eşit yurttaşlık paydasında.

“Sorun Türk ile Kürt arasında değil”

Ön yargıların duvarını yıkmalıyız. Sorun Türk ile Kürt arasında değil. Devlet hukuk dışına çıkamaz, hukuk olmazsa devlet çeteleşir. PKK’nın kazanma, TSK’nın yok etme ihtimali yok. Politikanın olmadığı, imha amacının güdüldüğü yerde şiddet kaçınılmazdır. Siyasete alan açın ki şiddet bitsin. Politik mücadele askeri mücadeleden zordur. Siyaset kibir ve komplekslerden kurtulmalı. Ya ak ya kara denilerek politika yapılamaz. Dengeleri gözetmeksizin siyaset yapılmaz. Somut şartların anlık analizi gereklidir. Mevcut durumu tanımak gerekir ve fakat tanımak kabullenmek değildir, mühim olan aşmaktır. Zamanı ve zemini kullanmalıyız.

Sol, MHP’den daha fazla hizmet etmiştir savaşa. İlkel milliyetçilik tekili dayatmadır, asimilasyon kabul edilemez. Milliyetçiliği şovenizmden arındırmak lazım. Bölünme korkusu anlaşılabilir lakin onun yarattığı zorbalık anlayışla karşılanamaz. Aslında milliyetçilik mazi ile ati arasında doğal dengedir. Milliyetçilik özünü, kültürünü, dilini korumaksa baş tacı. Milliyetçilik tarihini bilmek, tarihten ders çıkarıp ileri adımlar atmaksa baş tacı. Hatırlamak gerekir ki Türklerin Magna Carta’sı Sultan Sencer’in Oğuz boyları tarafından kafese alınmasıdır.

Türkiye’de muhalefet yok. Rejimin farklı şubeleri var hepsi bu. CHP sürece mutlaka girmelidir. CHP’nin iyi bir sosyal demokrat parti olmasının önemini ben biliyorum, onlar bilmiyorlar. Misal CHP ‘Ben de varım’ diyor ama adım atamıyor, çıkmazı yaşıyor; zira siyaseten felçli. Ergen ve histerik bakışlara yenilmemek lazım.

Pratik politikaya yansımayan ideoloji zulümdür. Politika ideolojik olmaktan çok pratik ve rasyonel olmak zorundadır. Ya halka ya devlete dayanacaksınız. Siz halka dayanıyorsunuz (HDP’ye). Türkiye partisi olun. Siyasetin muhatabı devlet değil hükümettir, devletle barışacak olan PKK’dır. Siz dilinizi buna göre oluşturun. Şovenizme kapılmayın. KCK ile aranıza sınır çizin, PKK ile daha net sınır çizin. Dilenci olmayın. Çareyi siz üretin. Beni özde anlamayıp slogan düzeyinde yaşamak züppeliktir. Kürtleri yeterince kazandık Türkleri de kazanmamız lazım; Edirne’den Hakkari’ye hitap eden bir parti lazım. Kürtlerin değil Türkiye’nin vekili olun.

“Esas olan eşit yurttaşlıktır”

Büyük düşünceyi örgütlemek lazım. Dayatmak alerji yaratır, ısrarcılık sabote eder. Özerklikte ısrar etmek sabote etmektir. Devlet federe olmamalı, toplum demokratikleşmelidir. Bunun yolu da pratik siyasetin önünü açmak ve yoğunlaşmaktır. Devlet üyeliği ile ulus üyeliği ayrıdır. Anayasa’da Kürt denmesine gerek yok. İlla bir şey denecekse Türkiye ulusu diyebilirsiniz. Hami rolü ayıptır, saygısızlıktır. Esas olan eşit yurttaşlıktır. Sınırları değiştirmek sorunları çözmez ama Avrupa Birliği gibi sınırları kaldırabiliriz. Diyalog süreçleri müzakere süreçlerine evrilmeli. Yasal zemin oluşturulmadan süreçler ilerleyemez.

Siyaset öngörüdür, lider de öngörebilendir. Siyaset sanatların sanatıdır; çok yönlü bakış, esneklik, keskinlik ister, derinlik olmazsa olmazıdır, yoğunlaşma ister. Ekonomi politik bilmeden; toplumun tarihini, yapısını ve dertlerini bilmeden, dinlemeden ve anlamadan yapılan siyaset kara ve boş hamasetten başka bir şey değildir.”

Evet, bunları ve bunlardan çok daha fazlasını söylemiş Öcalan. Lakin biz hangisini tartıştık? Şeytanlaştırmaktan ve şeytan taşlamaktan tavaf etmeye vakit bulamadık maalesef. Çok zaman kaybetti Türkiye. Lakin çok şükür ki Devlet Bey ve ardındaki devlet aklı belli ki bunları tartışmış, karar almış, harekete geçmiş.

Devlet Bey’in 3 Aralık 2024’te yaptığı konuşmadan anladığım şudur: Osmanlı’yı fetretten çıkaran, Mustafa Kemal’i Samsun’a taşıyan akıl şimdi de “Öcalan TBMM’ye” diyor. Öcalan’ın Meclis’e daveti bir geri adım değil bilakis sonrasında atılacak ileri adımların kundağı olarak görülüyor. Devletin bekası siyasetin varlığına bağlanmış. Aksi halde Devlet Bey, “Siyasetin yokluğu hakikati, hakikatin yokluğu adaleti, adaletin yokluğu ise memleketi perişan eder” demezdi değil mi?

Korku ve yoksulluk içinde yaşayan bir halk, itaat edenin suç işleyebildiği, sadakatin el etek öpmek anlamına geldiği bir düzen var. Çetin bir mücadele olacak. Tarihi bir kırılma anına doğru gidiyoruz. Derin ama durgun ilişkilerde ki değişimler büyük dalgalanmalara neden olur. Hak’tan hayırlısı. Allah devlete ve millete zeval vermesin. Allah muvaffak olmayı nasip etsin.

Abdullah Öcalan’ın açıklamalarını içeren kitaplar:

•Abdullah Öcalan-Bir Halkı Savunmak (Çetin Yayınları)

•Abdullah Öcalan-Demokratik Ulus Çözümü (Asrın Yayıncılık)

•Abdullah Öcalan-On Binler Ölmesin (Aram Yayınları)

•Abdullah Öcalan-İmralı Notları (Mezopotamya Yayıncılık)

•Rafet Ballı-Kürt Dosyası (Cem/Kültür) 

•Mahir Sayın-Erkeği Öldürmek (Zelal Yayınları)

•Yalçın Küçük-Kürt Bahçesinde Söyleşi (Başak Yayınları)

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.