Berrin Sönmez yazdı: Kamunun büyütülmesi totalitarizmin alameti mi?

Berrin Sönmez, bu haftaki yazısında İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan protestoların iktidar ve siyasi muhalefetteki karşılığını, kamunun büyütülmesi ve totalitarizm ilişkisi üzerinden inceliyor.

Kamunun büyütülmesi ve totalitarizm
Berrin Sönmez yazdı: Kamunun büyütülmesi totalitarizmin alameti mi?

Falan sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde değişiklik yapan filan sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi… Zincirleme tamlama olarak uzayıp giden kararname haberlerine 25 Mart tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bazı bakanlıklarda 244 yeni kadro ihdas edilmişti. Personel yönünden hayli şişirilmiş olan kamu, ekonomik krizle başa çıkmak için tasarruf tedbirleri uygulaması gerekirken yeni bürokratik kadro ihdası, tam anlamıyla savurganlık. “Nas” politikalarıyla ekonomiyi çökerten yönetim güya rasyonel politikalara yönelecekti. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, gerçekten programını uygulayabiliyor olsaydı Bakanlık yeni kadro tahsis etmezdi. Bütçe yetersizliği bahanesiyle okullarda tuvalet temizliğinden—hatta sabundan ve öğretmen atamasından—tasarruf yapılırken bürokrasinin büyütülmesi hiç hayra alamet değil. Üzerinde çokça düşünülmeli. 27 Mart günü ise 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde (CBK) değişiklik yapan 182 sayılı CBK ile yeni daire başkanlıkları kuruldu. Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile İlgili Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi gündeme düştü.

Rejimin eşik atlamasını engelleyebilecek önemli engeller

Kurt puslu havayı sever misali iktidar, çalkantılı günlerde kritik öneme sahip kararlar alıyor. Otokratik yönetim ile totaliter yönetim arasındaki eşik, 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla aşılmıştı. Aynı gün korku duvarı da aşıldı. Bir hafta boyunca sayıları giderek artan, geniş kesimlerin toplumsal tepkide buluşması rejimin eşik atlamasını önleyebilecek önemli engellerden birisi. Keza CHP ön seçim sandığında 15 milyonun üstünde seçmenin destek oyu vermesi de öyle. Üniversitelerde öğrenci boykotu ve yandaş sermayeye yönelik tüketim boykotu da etkili oluyor gibi.

Polisin orantısız şiddeti iktidarın zalimleşmekte sınır tanımayacağını gösteriyor

Fakat iktidarın geri adım atmak yerine daha da sertleştiğini görüyoruz. Bakan Yerlikaya’nın açıklamasına göre 1879 kişi gözaltına alınmış. Çoğunluğu öğrencilerden oluşan bu yüksek sayı içerisinde tutuklananların 260 kişi olduğunu öğrendik açıklamadan. İşlemleri devam edenler 662, adli kontrol kararı verilenler ise 460 kişi. Barışçıl protesto gösterilerine katılanlara karşı polisin acımasız, orantısız şiddeti ise iktidarın zalimleşmekte sınır tanımayacağını gösteriyor. Oysa protestolarda kamu malına, çevreye ve topuma yönelik bir tehdit yoktu. Yüzbinlerce insanın katıldığı ortamda yine Ali Yerlikaya’nın belirttiğine göre sadece 12 terör “iltisaklısı” varmış.

Bu iltisak meselesi de hukukun ters yüz eden kavramlardan birisi olarak çokça soru işareti barındırıyor. Bakanın açıklamasında 17 ayrı suçtan işlem görenlerin de aralarında bulunduğu anlaşılıyor. Ki, İçişleri Bakanı için düpedüz görev ihmalinin itirafı niteliğinde. Gerçek işlerini yapıp suçluları toplumdan ayıklamak yerine demokrasi talebini, hak, hukuk, adalet arayışını suç gibi göstermek isterken yanlışlıkla bazı suçluları da ele geçirmişler sanki. 1879 kişiden kaçı yaralıydı, kaçı darp edildi, kaçı hastaneye sevk edildi, kaçı yaralı olduğu halde nezarethanelerde tutuluyor bunun bilgisi yok. Ama elinde zor kullanma yetkisi, silahı, plastik mermisi, gazı olan polislerden 150 yaralı olduğunu ilan ediyor. Polislerin yaralanmasından da Bakan ve Vali sorumlu aslında. Anayasa ve yasalara aykırı olarak verilen sert müdahale emrinin bunlara yol açacağını bilmeliydiler. Yine de görevlerini yaparken yaralanan polislere ve görevlerini yaparken tutuklanan gazetecilere geçmiş olsun diyorum.

Saray, toplumun sabretme eşiğini aşmasına yol açtı

Haksız, yersiz, gereksiz kararlarla, düzmece iddialarıyla, büyük turplar gibi içi boş dosyalarla ve hukuka aykırı diploma iptaliyle bardağı taşıranlar tek sorumlu, bu olaylarda. Başka bir deyişle saray, toplumun sabretme eşiğini de aşmasına yol açtı. İktidar kendi yarattığı ekonomik krizin faturasını halka kesmişti zaten. Düşük ücret zamları, yükselen vergilerle birlikte artan gelir adaletsizliği, taşere edilen kamu hizmetlerinde halkın değil şirketin çıkarının gözeten zamlar bardağı doldurmuştu. Cumhurbaşkanı adayı ve partisi hedefe konulunca artık gidişatın muhalefetsizleştirme operasyonuna dönüşmesi bardağı taşınan damla oldu. İktidar toplumsal muhalefetin ön almasından hoşnut değilse kendisinden başka suçlu aramasın. Boykot, protesto, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında yani demokratik hak. Hukuk yandaşın suçunu gizleme, biat etmeyenin hakkını suç gibi gösterme aparatına dönüştüyse elbet itiraz yükselecek.

Demokrasi giderse AKP, MHP vekili olma konumuna da ihtiyaç kalmayabilir

Saray erkanı toplumdan kopuk biliyoruz. Onlar kendi içlerinde muhtemelen türlü entrikalar ve ayak oyunlarıyla yerlerini korumayı önceliyor olmalı. Cumhur ittifakının partileri, seçilmişler, teşkilatlarda çalışanlar arasında bu gerçekleri görenler, söyleyenler vardır şüphesiz. Partilerin MKYK üyeleri ve diğer kurulları, yürütülen yanlış politikalar hakkında saray erkanını uyarıyor ama etkili olamıyorsa o takdirde seçilmişliğinden aldığı demokratik gücünü kullansın. Ama bu da yürek ister. Bütçe sunumlarında siyasi memur konumundaki bakanların muhalefetin seçilmiş milletvekillerine karşı saygısız ve amirane tavırlarından hoşnut olmak yerine, aynı konumda değersizleştirileceklerini bilmeliydiler. Bu gerçeği idrak etmeleri gerekiyor. Yönetimin ilerlediği yönde demokrasi görünmüyor ve demokrasi giderse AKP, MHP vekili olma konumuna da ihtiyaç kalmayabilir. Ve partinin değil milletin vekili olduklarını anlamak için henüz çok geç kalmış değiller ama önlerinde fazla zaman da yok. Saray memurları tarafından oluşturulan politikaların halkın ihtiyaçlarıyla bağdaşmadığı gibi kendi partilerinin politikalarıyla da örtüşmediğini artık görmeliler.

Kamunun büyütülmesi ve totalitarizm ilişkisi

Kamunun alabildiğine büyümesi, totaliter rejimlerle yönetilen toplumlarda sık görülen çalışan kesimin yarıdan fazlasının devlet memuru olması haline benziyor. Çünkü toplumsal tepkiyi sönümlendirecek tedbirlerden birisi toplumda pek çok ailede en az bir devlet memuru bulundurmak oluyor. Maişet belasıyla sessizleştirilen toplum, ucube sistemin totaliter yönetime dönüşmesinin taşıyıcı kolonu haline gelebilir.  Şimdi Cumhur İttifakında yer alan partiler ve politikacılar ucube sistemin taşıyıcı kolanı işlevi görüyor. Şimdiki haliyle devam ederlerse çok yakında sarayın siyasete ihtiyacı kalmayabilir.

CHP’nin ve DEM’in en büyük şansı onların yolunu açan bir toplumsal desteğe sahip olmaları

Muhalefet partileri durumun farkında ama iktidar partileri ayrıcalıklı konumları nedeniyle henüz durumu idrak etmiş görünmüyor. CHP’nin ve DEM’in en büyük şansı onların yolunu açan bir toplumsal desteğe sahip olması. AKP ve MHP ise politikacıları ve teşkilatları gibi toplumsal tabanlarını da suskunluğa mahkum ederek aslında parti olarak kendilerini cezalandırıyorlar. Olan bu ülkeye oluyor. Saray iktidarı ülkeyi zerrece düşünüyor olsa sokaktan gelen istifa çağrılarına kulak verir. İçi boş soruşturma dosyalarındaki yalancı şahitler yerine sokağın sözüne değer verse totaliterleşme eğilimini yansıtan politikalardan dönüş yapar. İktidarın bu seçeneğe yönelmesi pek ihtimal dahilinde değil yazık ki. Geniş kesimler de böyle düşünüyor olmalı ki, elde kalan tek şansa yönelip muhalefete verilen halk desteğini büyütüyor. Fakat toplumsal çalkantıların nasıl sonuçlanacağını şimdiden kestirmek zor. Başta öğrenciler, gençler, çocuklar olmak üzere pek çok politikacı da büyük eziyetleri, bedel ödemeyi göze almış halde. Bu emeğin demokrasi ve barışla taçlanmasını umalım.

Hayat kimi zaman kişisel veya toplumsal olarak zorlayıcı sorunlar çıkarabiliyor karşımıza. Bayramı, bayram tadında yaşayarak, bayramlaşma yoluyla zorlukları kolayca alt etmek de mümkün. Herkese iyi bayramlar diliyorum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.