Berrin Sönmez yazdı: 19 Mart sürecinin cinsiyetçi boyutu

Berrin Sönmez’in bu haftaki yazısının konusu, son haftalardaki protestolarda alıkonulan kadın tutuklulara cinsel şiddet, avukatlarına ise dijital taciz.

Kadın tutuklulara cinsel şiddet
Berrin Sönmez yazdı: 19 Mart sürecinin cinsiyetçi boyutu: Kadın avukatlara dijital; kadın tutuklulara cinsel şiddete soruşturma açıldı mı?

Tarihi bir kırılma anında, önemli bir yol ayrımında olduğumuzu idrak etmeliyiz

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diploması 30 yıl sonra iptal edilip kendisi ve ekibi gözaltına alınınca başlayan protesto süreci devam ediyor. Boykot gibi farklı sivil itaatsizlik yöntemlerinin de eklenmesiyle zenginleşen eylemleri sönümlendirmek için bulunan yoldu tatilin uzatılması. İktidar, belki sadece kendi tabanını teskin etmek istemişti tatil kararıyla fakat aynı kararla zulmün büyüğünü de gerçekleştirdi. Sayılarının 301 olduğu söylenen gençler uzun bayram tatilini hıncahınç dolu hapishanelerde yatak eksikliği nedeniyle sırayla uyuyarak geçirdiler. Gözdağı verme, pişman etme amaçlı haksız uygulama resmen eziyet ve işkence suçu kapsamına girer. Ancak görevi kötüye kullanmanın iktidar tarafından suç sayılmadığı malum. Adeta koloni valisi tarafından yönetilen bir ülkeyiz. Hukuk yandaşın suçunu örtmek, muhalifin hakkını gasp etmek için kullanılan aparat sanki. Ve biat etmeyen düşman hükmünde. Böylesi ağır baskıcı yöntemlerin totalitarizme geçiş adımları olduğu da çok açık. Başlangıç aşamasında atılan adımları doğru değerlendiremezsek, baskılara direnme gücümüzle gidişatı durdurmak mümkün olmaz. Sistem kendini tahkim ettikten sona da kimsenin mecali kalmaz direnmeye. Şu anda tarihi bir kırılma anında, önemli bir yol ayrımında olduğumuzu idrak etmenin tam zamanı.

İktidar zamana oynuyor

Gençlerin hak, hukuk, adalet sloganı sadece kendi gelecekleri için değil ülkenin ve sonraki nesillerin geleceği için de geçerli ve gerekli. Protesto ve boykotların istikrarlı şekilde sürdürülmesi gerekiyor. Bir haftalık saraçhane süreci, sonra CHP Maltepe mitingi ve halk buluşmaları, iktidara geri adım attırmadı. Sadece bir süreliğine duraklattı. İktidarın bir yandan yargı sopasıyla eylemleri cezalandırırken bekleyişe geçmesini başarı olarak görüp, demokratikleşmenin başlangıcı gibi yorumlamak yanıltıcı olur. Çünkü iktidarın geri çekilme belirtisi vermediği ancak atacağı adımları zamana yaydığı ortada. İktidar zamana oynuyor. Ve iktidara bu zamanı vermek yazık ki totalitarizmin gelişini hızlandırır, iktidarın amacına hizmet sayılır.

23 yıllık iktidar bir haftalık protesto ile geri çekilmez, çekilmedi

“Totaliter yönetimlerin ideolojisi olur” diyenlere de sormak gerek: Yok mu? Bu iktidarın yıllardır sürdürüp adım adım hayata geçirdiği bir ideolojisinin olmadığını söyleyemez kimse. Her şeyden öne politik tutumu için “dava, davamız, hikayemiz” isimlendirmesi bile başlı başına bir ideolojik imlemedir. Ülkeyi demokratik yöntemlerle, hukukun üstünlüğü ilkesiyle, Anayasa ve yasa ile çizilmiş meşru yetki çerçevesinde toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için yönetmeye gelen bir iktidar, politikasını bu sözlerle tanımlamaz. Bu sözler toplumu belli bir yöne kanalize etme amacını açığa çıkarmaktadır. İktidarın herkesin bildiği bir ideolojisi var. Dava uğruna pek çok haksızlık hukuksuzluk yapıldığını bildiği halde susan, dava için vicdanına açma kapama düğmesi monte etmiş bir kitlesi, çıkarı için de davayı desteklermiş gibi görünen ekibi ve kendisini taşıması için yarattığı bir sermaye sınıfı var. Kamu kurumlarını, sermayeyi, medyayı ve yargıyı kendi ideolojisine göre şekillendirmiş 23 yıllık iktidar bir haftalık protesto ile geri çekilmez, çekilmedi. Kısa olmasını umduğu bir mola verdi sadece. Fakat ideolojisinin kadın ve eşitlik karşıt cinsiyetçi boyutundan bu bekleme sürecinde bile taviz vermedi, devam ediyor.

Kadın tutuklulara cinsel şiddet, avukatlara dijital taciz

Cinsiyetçi boyutuna 19 Mart sürecinden birkaç örnek vereyim. Saraçhane mitinglerinin sona ermesi anında başlayan polisin orantısız şiddetiyle gözaltına alınırken cinsel şiddet uygulandığı iddiaları var. Bu iddialar için derhal soruşturma başlatılması gerekirdi. Cezaevlerinde kötü muamele, eziyet ve kadın tutuklulara cinsel şiddet iddiaları var. Soruşturma açıldığına dair hiçbir bilgi yok. Fakat bu iddialara ilişkin savunma sorumluluğunu yerine getiren avukatlara gözaltı var. Görevini yaptığı için gözaltına alınan 11 avukat serbest bırakıldı ama iddialar için soruşturma açıldığına dair kamuoyuna bilgilendirme yapılmadı. Bakanlar market alışverişinde, boykot kırma eyleminde olduğu için belki fırsat bulamadılar. Adalet, İçişleri, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlarının doğrudan harekete geçmesi gerekirken sessizliklerini koruduklarını görüyoruz.

İktidarın cinsiyetçi ideolojisi, kulakları sağır eden bu sessizlikle ayan oldu. İlgili bakanların ve iktidarın sessizliği ile yaratılan cezasızlık olgusu sosyal medya trollerinin üzerinde kadın karşıtı dijital şiddet için teşvik edici olmuş gibi görünüyor. Mesleğini yaptığı için bazı kadın avukatlara karşı açıkça suç işlendi. Kişisel veriler çalınarak bazı internet mecralarında eskort sayfaları oluşturulmuş. Kendi ahlakçı kodlarıyla kadın avukatlara itibar suikastı yapılıyor. Re’sen soruşturma açan savcı oldu mu? Oysa birden çok suçun, birden fazla kişiye aynı anda işlendiği vakalar bunlar. Boykot paylaşımları nedeniyle pek çok kişiyi hızla tespit eden BTK bu olaylarda işini yaptı mı? Duyan, bilen, gören var mı? Neyse ki avukatların suç duyurusunda bulunup yargı sürecini başlattığını biliyoruz. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi de yaptığı basın açıklamasıyla  sürecin takipçisi. Bundan sonrasında yargının performansı izlenecek. Bakalım iktidar ideolojisindeki cinsiyetçi yaklaşıma mı yoksa yasalara göre mi hüküm kurulacak?

İktidarın evvel eski cinsiyetçiliği, kadın karşıtlığı

Fakat bu iktidarın cinsiyetçilik açısından 23 yıllık sicili hayli kabarık. Şu meşhur ceza kanunu maddesi “halkın bir kısmını kin ve düşmanlığa…” hükümleri yıllardır iktidar sahiplerinin de sosyal medya saldırganlarının da bunca yıldır aralıksız ve çeşitli şekillerde toplumun yarısını oluşturan kadınlara yönelik aşağılayıcı söylemler nedeniyle hiç uygulanmadı. Nedense toplumun kadın yarısı, kadın hakları söz konusu olduğunda o kin ve düşmanlık ibareleri savcıların, hakimlerin aklına hiç düşmez.

Nedeni basit tabii; iktidarın evvel eski cinsiyetçiliği, kadın karşıtlığı. Demokratik görünümlü yıllarında bile eşitlik karşıtı söylemler en üst ağızlardan ifade edildi. Kadınlara gülmek yasaklandı. Hamileyse sokakta yürümek, parkta koşmak yasaklanmak istendi, şiddet uygulandığı halde cezasız bırakıldı. Toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadele için yasalar etkin uygulanmadı. Komplo teorilerine dayalı politika ile İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. Ve şimdi her yaştan kadınlar gençlerle birlikte protestolarda yer alıyor. Çünkü anti demokratik yönelimi en erken gören kesim kadın hareketleriydi, feministlerdi. Şimdi iktidarın totaliter eğilimlerini gerçekleştirmesini önleyecek demokrasi taleplerini yükseltenler arasında da kadın hareketi yer alıyor ve almaya devam edecek. Çünkü direnişi sönümlendirecek yorumlar kadın örgütleri tarafından kabul görmüyor. Boykotun biraz daha sistematize edilmesi ve protestoların istikrarlı şekilde sürmesi veya aksaması bu kritik aşamaya yön verecek diyebiliriz. Pazar günü yapılacak olağan üstü CHP kurultayı, ülkenin hangi yöne evrileceğini tahmin edebilmek açısından da önemli bir parametre sayılacak gibi görünüyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.