Gürkan Çakıroğlu Lozan ve Federal Türkiye Cumhuriyeti yazısında PKK’nın feshinin ardından yeniden patlak veren Lozan tartışmalarını ele aldı. Lozan’ın ne zafer ne de hezimet olduğunu belirten Çakıroğlu “Türkiye yüzyılı için Lozan’ı aşmak gerek” diyor. Yazarın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da bir mesajı var.
Dünyada kaç ülke var ki 100 sene öncesine takılı kalarak günü yaşamaya, geleceği planlamaya çalışsın? PKK silahları bıraktı, örgütü tasfiye edeceğini deklare etti. Ama her meseleye her daim çözümsüzlük perspektifinden bakan tuzu kuru-ağzı dolu kesim hemen veryansına başladı; Lozan’a takılmışlar. O vakit soralım hangi Lozan’a? Birinci Lozan’a mı yoksa ikinci Lozan’a mı? Tapu olan hangisi? Tapuyu delik deşik eden hangisi? Devletimizin yegâne tapusu vardır; o da milletimizin bu topraklardaki 1000 yıllık varlığıdır. Lozan ise bin yıldan beri binlercesini imzaladığımız anlaşmalardan sadece bir tanesidir, hepsi bu.
Asıl meselemiz nedir?
Meselemiz PKK ile, sınırlarımız ise Lozan ile sınırlı değildir. Ve hatta PKK’nın silah bırakması alacağımız yolun, aşacağımız engellerin ve çözeceğimiz sorunların yanında devede kulak. Mesele artık PKK’ya silah bıraktırmak değil; Ankara-Kobani-Erbil üçgeninde “silahları” aynı tarafa doğrultmaktır. Yani sığ ve çiğ tartışmalarla kaybedecek vaktimiz yok. Yeni bir çağın eşiğindeyiz. Ne devleti ne milleti ne de yurttaşı 100 yıl öncesinin reel politiği ile yaşamaya zorlayamazsınız. Zorlarsanız ne mi olur? 100 yıl önce olan olur; zamanın gereklerini yerine getirememenin bedeli ağır olur.
Lozan’a dönecek olursak; geçici olarak İtalyanlara bırakılan on iki ada üzerindeki haklarımızdan feragat ettiğimiz, geçici olarak İngilizlere bırakılan Kıbrıs’ın ilhakına boyun eğdiğimiz, hali hazırda zaten bizim olan Musul vilayetini terke mecbur bırakıldığımız ve Misak-ı Milli sınırları içinde vatan bir bütündür bölünemez şiarını çiğnetmek zorunda kaldığımız Lozan mı bizim tapumuz? Peki tüm bu hususlarda belirli bir direnç gösterdiğimiz ve bu dirençten dolayı yarıda kesilen 1. Lozan görüşmeleri ile anlaşmayı kabul ettiğimiz 2. Lozan görüşmeleri arasında ne oldu? Ayrıca madem tapumuz Lozan, madem ona dokunmak parçalamak vatanı; o vakit Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile 1936’da ve Hatay’ın ana vatana katıldığı 1939’da Lozan’ı aşan bizzat Atatürk ve Türkiye Cumhuriyet değil mi?
Zafer mi hezimet mi?
Lozan ne bir zafer ne de bir hezimettir. Lozan zamanın siyasi, psikolojik ve sosyolojik şartları içinde reel politik sebeplerden kaynaklı bize dayatılanın kabulü, mümkün olduğu düşünülenin tatbikidir. Onu yüceltip, olması gerekenden fazla anlamlar yüklemenin milletimize bir faydası olmadığı gibi onu hor görüp, yok saymanın da yine milletimize bir faydası yoktur. Putları yıkalım ama kalpleri kırmadan. 100 yıl geçti; çağ değişti, şartlar değişti, Türkiye değişti. Artık içinde bulunduğumuz zamanı yaşayıp, buna göre geleceği planlamanın vakti geldi geçiyor.
Türkiye Lozan’dan büyüktür, Türk milleti Lozan’a sığmaz. Zira Türk milleti tanımı, Atatürk’ün de ifade ettiği üzere etnik temelli bir tanımlama değildir. Türk milleti; Kürt, Çerkes, Türk, Ermeni, Rum, Laz gibi çeşitli Türkiye halklarının bir araya gelmesinden oluşur. Yani bir Türkiye halkları vardır; bir de onlardan teşekkül etmiş Türk milleti vardır. Millet olabilmek, halklardan bir ulus yaratabilmek için öncelikle o milleti oluşturan halkları tanımamız, onların hakkını, hukukunu gözetmemiz gerekir. Bu olmadan millet olamayız. Türk milleti olmanın yolu Kürtlerin de devleti olmaktan geçiyor. Türkiye Lozan’da feragat etmek zorunda kaldığı haklarına ancak Kürt meselesini çözerse kavuşabilir.
PKK silah bıraktı Kürt meselesi çözüldü mü? Tabii ki hayır. Kürt meselesi üç temel sac ayağı üzerine kurulu; güvenlik (terör), demokrasi (hukuk) ve kalkınma (refah). PKK’nın silah bırakması bir son değil bilakis bir başlangıç. Sorunun çözümü için sırada var demokrasi yani hukuk. Hukuk için anayasa, anayasa için ise toplumsal sözleşme şart. Ayrıca Türkiye üç büyük barışa gebe, Türk-Kürt barışı bunlardan sadece birincisi. 1924, 61 ve 82; bunların hepsi siyasal sözleşmeler. Artık bu kantar bu yükü çekmiyor. Çekmediği devlet tarafından da kabul ediliyor. Peki ne olacak?
Erdoğan’a çağrı
Lozan, İzmir İktisat Kongresi ve akabinde Takrir-i Sükûn ile 1925’de kuruluşu tamamlanan Küçük Türkiye; önce 22 Ekim ve akabinde gelen 27 Şubat ile Büyük Türkiye’ye doğru evrilmeye başladı, bu sürecin devamı da gelecek. Resmi olarak 1923’de fiili olarak 1950’de başlayan siyasal sözleşmelere dayalı otoriter cumhuriyet dönemi kapanıp, toplumsal sözleşmeye dayalı demokratik cumhuriyet dönemine geçiş sağlanacak. Federal Türkiye Cumhuriyeti’nin taşları döşenecek. Viyana kapılarından Çin Seddi’ne Türkçe ve Türkiye yüzyılı hâkim kılınacak. Tayyip Erdoğan bunları sağlayıp yeni çağın mimarlarından birisi olabilecek mi? Zaman gösterecek. Ama göstergeler şimdilik buna hayır diyor. Zira Büyük Türkiye, Federal Türkiye Cumhuriyeti için demokrasi gerek hukuk gerek siyaset gerek.
Tayyip Bey ya hodri meydan diyerek siyaset yapmaya başlayacak ve bu deveyi güdecek ya da siyasete mecalim yok diyerek Çankaya’ya çekilecek ve bu diyardan gidecek. Vay efendim Trump gelmiş, Putin gitmiş; taşıma suyla değirmen dönmez. Sayın Devlet Bahçeli’nin ilkel milliyetçiliği aştığı kadar Tayyip Bey’in de siyasal İslam’ı aşması gerek. Nasıl ki Kobani, Musul, Erbil bizimse Lazkiye de bizim. Türkün Türk ile olan savaşını yani Alevi-Sünni çatışmasını sonlandırmak bir sonraki büyük hedef.
Yaşasın Türkiye halkları!
Türkiye yüzyılı için Lozan’ı aşmak gerek. Lozan’ı aşmak için asrın lideri olmak gerek. Asrın lideri olmak için ise asrın cesaretini göstermek gerek. At da var meydan da var. Dünyanın dönüşü, tarihin akışı Büyük Türkiye’nin lehine Büyük İsrail’in aleyhine. Buyurun Tayyip Bey, varsa cesaretiniz siyaset yapın. Demokrasi ve hukuktan korkmayın. Bu ikisi olmadan size yer yok, sadece size değil bunlara talip olmayan hiçbir siyasiye Türkiye’nin geleceğinde yer yok.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bu devlet; eşit yurttaşlık paydasında anayasa yazmadan, kendi yurttaşlarına ana dillerinde eğitim verme özgüvenine sahip olmadan hukuk devleti olamaz, refaha eremez, Türkiye yüzyılını başlatamaz. Türk milleti sen ben değil biziz, bu devlet senin benim değil bizim. Türk halkı Kürtçeye sahip çıkacak; Kürt halkı ise ay-yıldızlı al bayrağı canı gönülden sahiplenip meydanlarda dalgalandıracak. Düşümüz Büyük Türkiye’dir. Bunun için hak ve maslahat temelinde hareket etmek icap eder, kâfi gelir. Yaşasın Türkiye hakları! Yaşasın Türk milleti! Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!