Bir ülke ya da bir insan her problemini çözemeyebilir. Mesela paradokslar da matematiğe dâhildir ve insanın acziyetini gösterir. Ancak her çözüm ve o çözüme dönük çaba, bir zihinsel muhakeme ve metot gerektirir. Dua bile çözüme dair bir netice talebinin farklı formlarda ifadesidir. Tarlasını süren çiftçinin duası mahsul, doğum yapan annenin duası memesinden süt gelmesidir. Bu ayrı bir fasıl.
Hukukun da duası adalettir. Kurallar salt insanlar eliyle ve insanlar için değil, arzulanan bir netice olan adalet içindir. Bütün “doğal hukuk teorisi”nin üç aşağı beş yukarı pozitivizmle kavgası buydu. Adalete ise elbette kurallı bir muhakeme ve pratik olmadan ulaşılamaz. John Nash bu gerçeği veciz biçimde ifade etmişti: “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.”
Ancak günün sonunda adalet metafizik bir kavramdır ve pozitivizm buna lakayt kalır. Nitekim geçtiğimiz asırda hukuki pozitivizm ağır yara aldı. Son kurşunu sıkan isim Ronald Dworkin oldu. Bunu bilimsel bir tutarlılıkla ve fikrî özgünlükle gerçekleştirdi. Bir başka hukukçu olan Hart ile tartışması konuya dair ibretliktir.
Dworkin-Hart tartışması
Bu tartışma aslında hepimizi ilgilendiren sonuçlar taşıyor. Bir cephesini merak edenler için Sinan Çetin’in 2010 yapımı Kâğıt filmi önerilebilir. Filmdeki bir replik, Dworkin ile Hart tartışmasının düğüm noktası sayılabilir: “Yasalar her zaman masum değildir Müzeyyen Hanım!”
Hart gibi pozitivistler hukuku insanların “yarattığı” kurallı, hiyerarşik ve sistematik bir bilim olarak dayattılar. Dworkin gibi hukukçular ise adaleti bir varış noktası bildiğinden, kuralları yorum kurallarıyla ele aldılar; ilkeleri de hukuk aleminin ayrılmaz parçası gördüler. Dworkin bunu keyfî bir usülle değil, ilkelerin ağırlık ve gücü üzerinden pratik bir bütünlük içinde teorize etti. Babasını öldüren bir çocuğun, babasının mirasından pay almasını engelleyen bir kural olmasa bile; bunu durduran “doğal” ilkeler vardı. (Elmer Davası)
Dworkin’in sunduğu ve her hukukçunun makul bulabileceği muhakeme teknikleri ile bir hâkim dinamik biçimde hukukun içinde kalabilecekti. Benzer bir olayı 2005 yılında Türkiye’de yaşadık: “Kocasını haksız tahrik altında öldüren kadın, ölümden sonra kocasının sosyal sigortasından faydalanabilir miydi?” Sigorta mevzuatı bunu yasaklamıyordu ve sosyal güvenlik bir hak idi. Mevzu en son Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne kadar geldi ve nihai karar ise olumsuz oldu. Çünkü somut olayda, “Hiç kimse kendi kusurundan fayda sağlayamaz” ilkesinin ağırlığına üstünlük tanındı.
Hüküm ve öncesi
Hukuk matematik değildir ama pratik edenleri için matematiksel muhakeme kabiliyeti gerektiriyor. Hart-Dworkin tartışmasında hukuku daha matematikselleştiren Hart iken, onun fikirlerini matematiksel tutarlılık içinde reddedebilen Dworkin oldu. Dworkin’in sunduğu zihni ürünlerdeki özgünlükten ülkemiz halen toplamda mahrum. Türkiye halen birçok yargılamada “şablon gerekçe”li kararların ülkesi. Ayrıca herhangi bir konuda birini siyasi ve fikrî olarak mahkum etmekle; hukuki olarak mahkum etmeyi çok defa karıştırabiliyoruz. Bu durum bir yönüyle milli eğitimin matematiğe yeteri kadar önem vermemesinin sonucu olduğu gibi, bir yandan da hukuku üniversitelerde ders verenlerin bilinçaltında yer alan pozitivizmin ve ezberciliğin neticesi. (Elbette zihinsel muhakeme ve metodu canlı tutabilen, mesela Osman Can gibi, yaşayan örnekler müstesna.)
Nitekim geçmişteki birçok krizde, anayasal bir kuralın lafzına dokunmadan da bir hüküm daha adil ya da daha özgürlükçü yorumlanabilirdi, yorumlanabilmeliydi. Çünkü hukuk, kuralları uygulamak kadar, ilkelerle birlikte çok boyutlu ama tutarlı yorumlamayı gerektiriyor. Bu mükellefiyet ise sadece yargıcın sırtına yüklenebilecek bir şey değil, her adli meselede topyekûn farkındalıkla mümkün. Bize her şeyden evvel lazım olan da bu. Yargısız infazın giderek arttığı sosyal medya mecralarını, adeta birer mahkeme salonu görmeyerek başlayabiliriz.
(Not: Bir önceki yazıda morfinden çok daha güçlü olan beta-endorfin yerine sehven betamorfin yazılmış; doğrusu beta-endorfindir.)
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.