Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sevilay Çelenk yazdı: Ama sayaç da işliyor Hacı!

Tesisatçı bekliyoruz. Dünden beri bizim işimizi düzenli olarak erteliyor: “Bir saate kadar geliyorum. Az evvel adres almak için aradım ama açmadınız, başka bir müşteriye geçtim. Hayır size ulaşamayınca aramam için ikinci bir telefon numarası vermediniz.” “Tamam iki saate oradayım…” “Yarın sabah en geç 10.00’da gelmiş olacağım.” “Eee bir iş çıktı vatandaşın evini su basmış, oradan öğleden sonra size geçeceğim.” İki günlük konuşma dökümleri böyle. Biz vatandaştan sayılmıyoruz zaten. Vatandaşlıktan KHK ile atılmıştık diyerek arabeske bağlasam yeridir. Zaten dün bir AVM’de, İtalyan olduğunu sandığım bir iç giyim mağazasının kapısından içeri adımımı atacakken görülmemiş bir tavırla, “Durun girmeyin!” dediler. “Mağazalara da yüz tanıma programları yerleştirip sonra da KHK’lıların bilgisini mi verdi bu çete mafya düzeni, Allah Allah!” diye şaşkınlıktan dona kalmışken, “Bir şey soracaksanız kapıdan sorun içeri girmeyin lütfen!” açıklamasını duydum. Kapıda sayaç varmış, gireni çıkanı sayıp “Ne çok trafik oldu ama hiç satış yapmadınız” filan diye çalışanları mı uyarıyormuş neymiş! Mağaza çalışanı durumu pandemi koşullarına bağlamaya çalıştı ama içeride başka hiçbir müşteri yokken bu inandırıcı olmadığı gibi zaten bir şey satın alacaksam girmemde sakınca olmadığını da kendisi belirtmişti.

Olacak iş değil gerçekten… “Bir şey soracaksanız kapıdan sorun” diyorlar. Bir AVM’nin ikinci katına kadar tırmanmayı müteakip dosdoğru bir iç giyim mağazasına yönelip oradakilere sorulacak şey ne olabilir ki? İnternetten Haydar Dümen’i bulup ona sorarım daha iyi. O kadar şaşırmadık daha. Her ne kadar meslekten atılmış olsam da bir akademisyenim ben, ibişin biri engel olmasaydı profesörlüğümü de almıştım çoktan diyerek, içimden ve dışımdan söylendim durdum. Söylenme anında kendimden de nefret ettim zaten. Ne yapalım, böyle böyle delirdik biz… Mağazanın iki çalışanı şikayetinizi “Yukarıya” iletin dediler. “Ne yani, bunun için de ta Cumhurbaşkanı’na mı gideceğiz” diye düşünerek dehşet içinde oradan ayrıldım. Mağazanın tam karşısındaki yürüyen merdivenden iner inmez de hızlı bir “u dönüşü” yapıp gerisin geri yukarı çıktım. Karşıdan geldiğimi gören tezgahtarların telaşlı mı, ürkek mi nasıl tanımlayacağımı bilemediğim hallerini görünce, sakinleşmeye çalışarak “Kimmiş bu ‘yukarı” diye sordum. Yukarıyı çok çok ayıpladığımı bir kez daha belirttim ve eşiğinden hiç geçemediğim mağazadan ayrıldım. Ne soracağım ya iç giyim mağazasına, cık cık cık… Fakat kadıncaaz o eşikte durduğum sürece sayacın beni defalarca saydığını ve zaten olanın olduğunu söyledi, “Olan oldu, buyrun girin artık” da dedi. Hakkını yemeyeyim.

Biri bu sayaç meselesini açıklasın. Çalışanlar zarar görmesin diye AVM’nin ya da dükkanın adını söylemiyorum ama şikayetvar.com sitesinde gördüğüm kadarıyla daha geçtiğimiz günlerde de bir yurttaş aynı mağazayı bu tutum nedeniyle şikayet etmiş. Anlaşılan AVM dünyasında, “Girmeyin!” diye başlayıp “Numaratör gireni çıkanı sayıyor” şeklinde devam eden bir saçmalık pek istisnai bir durum değil. Boşuna üzerime alınmışım. Ama büyük ayıp. Müşteri bu; girer, çıkar, gerekirse soru da sorar, sakız da çiğner. Dayanamayacaksanız mağaza açmayın… Zaten bir AVM’nin ikinci katındaki bir mağazaya hafta içi öğlen saatlerinde kaç kişi girer ki? Sayaç kurup mağaza çalışanlarını terörize edecekseniz de az biraz donanımlı olun. Daha iyi bahaneler bulun…

Aksilikler üst üste geldikçe ben de evde “kendisini” terörize ettim, vakti zamanında tesisatçılık öğrenmediği için başının etini yedim ama tabii benimki de haksızlık… Öğrenip halledilebilecek tarzda tesisat işleri var, başını bu yola koymadıkça hiç öğrenilemeyecek olan da var. Bizim tesisatçı da işi biraz küçümsedi anlaşılan. Oysa onun için atlatılabilecek türden küçük çaplı bir iş olsa da bizim için hayat durduran bir durum söz konusu. İkinci günün sonuna doğru arayıp “Niye sözünüzde durmuyorsunuz, bakın saat kaç oldu bugün de sıcak susuz mu kalacağız” deyince, “Ama hanımefendi hemen de tepkili konuşuyorsunuz” diyor. Gerçekten de biraz tepkili olabilirim… Tesisat, tamirat, tadilat söz konusu olduğunda hiç ama hiç kimse sözünde durmuyor bu ülkede. Hele bu tür işleri konut sigortası kapsamında filan yaptırmak istiyorsanız, işiniz iş. Sigorta şirketleriyle çalışanlar işlerini adeta silah zoruyla yapıyor. Karşıma Odatv mikrofonu çıksa “Hani bu ülkede işsizlik vardı, kimse iş beğenmiyor kardeşim” diyeceğim kesinlikle. Fakat mikrofonla ağzıma vururlar diye de korkuyorum.

Bir yandan tesisatçı bekliyorum bir yandan, nasıl bir hafta sonu yazısı yazayım acaba diye düşünüp duruyorum. Anlamışsınızdır. Bir tweet gördüm. Tanıdığım bir isim paylaşmış. “Akademisyenler sanıldığı kadar donanımlı değiller” demiş. Bence zaten donanımlı sanıldığımız da yok ama o ayrı. Esas tesisatçılar pek donanımlı değil bence. Acil durum diye çağırıyorsun, gelip bir göz atıyor, bir sürü malzeme eksiği sayıyor… Bir malzeme alıp geleceğim diyor, sonra da ara ki bulasın…

Konuyu -kendi iyiliğim için- değiştireyim diye sosyal medyada biraz daha dolandım. Arkasından Twitter’da Özgür Mumcu’nun bir paylaşımına denk geldim. “500’lük banknotun arkasında sizce kimin resmi olur” diye soruyor. Cevap veriyorum. Dame Helen Mirren ya da Dame Judi Dench olsun isterdim ben. Müthiş karizma kadınlar… Asalet akıyor yüzlerinden. Ne mağaza eşiğinde bekletilirler, ne de tesisatçı sinirlerini bozabilir. Banknota onların portresini basacaksın herkeş gününü görecek. Karizma kadın imgelerine müthiş bir ihtiyaç var bence. Fakat sanırım AKP’ye çok pahalıya mal oldu manasına, banknotun arkasına Bahçeli’nin resmini basarlar. Pek de manidar olur.

Hakikaten ya asalet yoksunluğundan büyük yoksunluk yok. Bir Helen Mirren bir Judi Dench asaleti beklemiyoruz kimseden tabii ama Meclis’te AKPMHP’ce oturulmuş bunca koltukta erkeği kadınıyla bir vakar, bir ruhsal asaletin zuhur ettiği bir -sadece 1 -sima olaydı iyiydi… Yok oğlu yok… Bu saatten sonra 500’lük banknotun arka yüzüne kimin resmini istiyorlarsa onu bassınlar. Fark etmez. Zaten 500’lük banknot dediğin nedir ki, artık 50 dolar bile etmiyor.

Tesisat, dolar, ekonomi filan deyince, AKP bu işlerin muhasebesini yapıyor mu bilemem ama Devlet Bahçeli’yle girdiği ittifak gerçekten de sadece memlekete değil AKP’ye de çok pahalıya patladı. Bir ders alsalar bari. Bu ittifak AKP’ye 7 Haziran 2015 hezimetinden sonra uzatılmış bir altı-yedi yıllık iktidar daha getirdiyse de o tarihe kadar zaten hayli yıpranmış olan siyasi itibarını da tümden yerle yeksan etti. Al iktidarı-ver itibarı durumu oldu bir nevi… Halbuki AKP o tarihte efendice kenara çekilseydi, bugüne kadar çoktan yeniden gelme ihtimali bile doğmuş olurdu. Bu saatten sonra Meclis’in eşiğini geçmeleri zor. Sayaca takılırlar bence. Bunu da buraya not edin. Olağan koşullarda gerçekleşecek olası bir seçimde başkanlık sisteminin de AKP iktidarının da sonu gelecek gibi görünüyor. Türkiye’nin tarihinde yirmi yıllık -hadi karanlık demeyelim ama- epeyce loş bir iktidarın sahibi olarak anılacaklar. Savaş açtıkları her şeyin tam kucağına düşmüş, sahiplendikleri her şeyin de tamamen karşısına geçmiş olarak noktayı koyacaklar. Bunca danışmana kamyonla para dökmenin sonucu bu mu olacaktı? Haydar Dümen’e danışsalar daha iyiydi.

Kürt meselesinde açılım diye çıktıkları yolda geldikleri nokta alabildiğince ırkçı bir zulüm rejimini sahiplenmek oldu. Ekonomik kriz koşullarında yanlarında tutmakta iyiden iyiye zorlandıkları milliyetçi tabanı konsolide edebilmek için yurttaşıyla, siyasetçisiyle Kürd’e reva görülmeyen zulüm kalmadı. Hayatı şiddet karşıtı bir siyasete alan açma mücadelesiyle geçmiş onurlu bir siyaset insanını, Aysel Tuğluk’u, “cezaevinde kalamaz” raporuna rağmen hastalığını ağırlaştıracağı kesin olan cezaevi koşullarında tutmakta yarar görüyorlar. Aynı sebeple, Selahattin Demirtaş’ı ve nice diğerlerini rehin tuttukları yetmiyormuş gibi, yine ciddi sağlık sorunları olduğunu her türlü belgelemiş olduğu bir dönemde, aldığı beş günlük rapor nedeniyle Başak Demirtaş’a 2 yıl 6 ay hapis cezası veriyorlar. Bunun ırkçı zulüm politikaları dışında bir açıklaması yok. Biri çıkıp araştırmacı gazetecilik namına, AKPMHP’li siyasetçilerin eşlerinin ya da diğer yakınlarının ne sıklıkta sağlık raporu aldığını araştırsa, ortaya çıkabilecek skandal sanırım kimseyi şaşırtmaz. Üstelik bu kimin umurunda olur, onu da bilemiyoruz tabii.

Ama sayaç da işliyor Hacı… Toplumun yüzde 50’si AKP siyasetini en görkemli zamanlarında bile -nefret ettiğim moda deyimle- hiçbir şekilde “satın almadı.” Almayacak. Bundan sonra da kimseden fazla intimisi (samimiyet yakınlık filan) beklemesinler. Haydar Dümen bile gelse AKP’ye yönelik sönmüş duyguları alevlendiremez. Şu köşeye not ediverin…

Sevilay Çelenk’in önceki yazıları:

Tutturmuşlar bir prompter!

Yoksa işte toplum yaşamı dediğin şey nedir ki?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.