Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Türkiye Fethullahçılık defterini tamamen kapattı mı?

Başlıktaki sorunun cevabı “Tabii ki hayır”. Öncelikle, 1970’li yılların başından itibaren ülkenin ve hatta dünyanın binbir köşesinde bir istihbarat servisi gibi örgütlenmiş, fakat aynı zamanda çok güçlü toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal temelleri olan; başta Batılı olmak üzere birçok ülkenin etkili kurumlarıyla açık ve/veya gizli, iyi bağlantıları olan bir yapıdan bahsediyoruz. Böyle bir defterin tamamen kapanabilmesi için çok köklü şoklar yaşanması lazım. Şu ana kadar yaşananları önemsemekle birlikte son noktayı koyacak bir hamle ya da gelişmenin yaşandığını düşünmüyorum.

Samimiyet sorunu

İkinci olarak bu defteri kapatma iddiasındakilerin ne kadar samimi, kararlı ve becerikli oldukları sorusu ortada. Ülkedeki iktidar aygıtının tüm unsurlarıyla böyle bir hedefe sahip olduğu şüpheli. Bütün ayıklamalara rağmen muhakkak az da olsa hâlâ Fethullahçı olan kadrolar bulunuyor olabilir, fakat daha önemlisi birçok kişinin “ne olur ne olmaz” düşüncesiyle açık ya da gizli bir şekilde ikili oynadığını düşünmemiz için çok neden var.

Kararlılık eksikliği

Bu duruma bağlı olarak “kararlılık”tan da tam olarak söz etmek mümkün değil. İktidar ve destekçileri “FETÖ” diye tanımladıkları yapıya karşı mücadeleyi her geçen gün daha fazla “araçsal” olarak kullanıyorlar. Bir zamanlar gündem değiştirmek için FETÖ muhabbetine çok başvuruluyordu, son günlerde daha çok rakipleri itibarsızlaştırmak için FETÖ’cülük suçlaması ayağa düşürüldü ve pek bir inandırıcılığı kalmadı. “FETÖ borsası” denen olayın ve Fethullahçı oldukları aleni olmakla birlikte sırf iktidarla bir şekilde iyi ilişki kurmayı başardıkları için dokunulmaz olanların varlığı da ortada sahici bir kararlılığın olmadığının kanıtları.

Beceriksizlik

Beceriksizlik bana göre en önemli husus. Fethullahçılığın “sivil” ve “sivil olmayan” ayakları arasında bir fark gözetmeksizin, hatta belki daha kolay olduğu için sivil ayağa daha fazla yüklenen siyasi iktidar orta ve uzun vadede başına (ve tabii ki ülkeye) bela olma potansiyeli taşıyan binlerce insan yarattı. Kendi halindeki sempatizanlar cezaevine dolduruldu, KHK ile işlerinden edildi, kısacası “sivil ölüm”e mahkum edildi. Buna karşılık en tescilli Fethullahçı yöneticiler yurtdışına kaçabildi. Bu acayip durum zaten tek başına iktidarın beceriksizliğinin kanıtıdır.

Dişlerini sıkmış bekliyorlar

Bu arada Fethullahçılar’ın boşalttığı alanlara Erdoğan’ın desteğiyle büyük bir iştahla atlayan diğer cemaatlerin de beceriden pek nasiplenmiş oldukları söylenemez. Sonuç itibariyle Fethullahçılar’ın elinden alınan yerlerin yeşillenmek bir yana çölleştirildiğini söylemek mümkün.

İşte bütün bu yaşananlar Fethullahçılar’ın imkansız gibi görünen geri dönüşlerini az da olsa mümkün kılıyor. Zaten onlar da dişlerini sıkmış bir halde, Erdoğan iktidarınının mukadder sonuna olabildiğince az yara almış olarak tanık olmayı ve tekrar ülkenin kaderinde etkili olmayı bekliyorlar.

Ruşen Çakır’ın önceki yazıları:

Edirne-Kandil-İmralı hattı

Dün, bugün, yarın – Yedi soruda Türkiye’de cemaat-siyaset ilişkileri

Sezen Aksu olayı – Hedef alınan hepimizin dilleridir

On soruda Türkiye’de cemaatler

“Kendimden başkası için bir şey istiyorsam namerdim”

Sürdürülebilir sürdürülemezlik – Erdoğan’ın altı yöntemi

“Erken seçim” isteyip “baskın seçim”den ürkmek

En son ateş eden yine (büyük) burjuvazimiz oldu ve silahı tabii ki (yine) kurusıkıydı

Muhalifin muhalife propagandası ya da “Bana duymak istediğim şeyleri söyle”

Otoriter rejimlerde direnerek ayakta kalabilmek için -Sürdürülebilir cesaret

Yazmasam olmazdı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.