Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Sezen Aksu olayı – Hedef alınan hepimizin dilleridir

Eğer ülkenizin cumhurbaşkanı, “O dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyorsa aslında o hedef aldığı dillerin hepinizin/hepimizin olduğuna emin olabilirsiniz.

Hele hedef alınan kişi ülkenizin yaşayan en büyük sanatçılarından biri (bence birincisi) Sezen Aksu ise.

Hele hedef alan da Recep Tayyip Erdoğan ise.

Üstelik bunları bir cuma namazı sonrası söylüyorsa.

Üstelik bunları cami çıkışı uzatılan basın mikrofonlarına değil de cami içinde kurulan ses düzeniyle cemaate söylüyorsa.

Üstelik bu şiddetli hedef göstermenin gerekçesi, Aksu’nun bir şarkısında geçen “Selam söyleyin o cahil Adem ile Havva’ya” cümlesinden ibaretse.

(Kayıtlara bir kez daha geçmesi için AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul Büyük Çamlıca Camisinde cuma namazından sonra Sezen Aksuyu hedef alan sözlerini olduğu gibi aktaralım: Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hazreti Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir.”

İlk olarak Soylu’nun adamları sahne aldı

Aksu’yu, “Şahane Bir Şey Yaşamak” şarkısındaki sözler nedeniyle ilk olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakınlığıyla bilinen Milli Beka Hareketi hedef gösterdi. İlkin sosyal medyadan “Kapındayız” mesajı yayınladılar, ardından Aksu’nun evinin yakınlarında açıklama yaptılar. Tabii ki başlarına hiç bir şey gelmedi. (Ara başlıkta “Soylu’nun adamları” demem boşuna değil, içlerinde kadın varsa da ben görmedim. Kaldı ki Sezen Aksu’nun bu tür bir lince maruz kalmasında kadın olması da önemli bir husus.)

Milli Beka Hareketi, Aksu hakkında, dini değerlere hakaret ve tahrik veya aşağılama” iddiasıyla suç duyurunda da bulundu. Bu arada Aksu’nun mal varlığına el konulması bile talep edildi.

Amaç tabii ki gündem değiştirmek ama…

Bütün bunlar olurken az sayıda sanatçı ve siyasetçi kendisine destek verdi ve Aksu ise sessizliği tercih etti. Saldırının alabildiğine gürültülü, desteğinse çok alçakgönüllü olması genellikle şöyle açıklanıyor: “Zor durumdaki iktidar özellikle ekonomik krizi örtmek için gündem değiştirmek istiyor, muhalefetse oyuna gelmemek için aynı şiddette cevap vermiyor.”

İlk bakışta doğru bir akıl yürütme gibi görünebilir ama ülkenizin en önde gelen değerlerinden birine bile sahipsiz çıkamazsanız seçimi nasıl kazanacaksınız? Diyelim ki kazandınız, ülkeden geriye ne kalmış olacak?

“Ama o da…”   

Tabii bir de Aksu’nun yanında yer almamalarını onun daha önceki bazı tavır ve davranışlarıyla meşrulaştırmaya çalışanlar var. Aksu’nun değişik konularda, ilk yıllarında AKP iktidarına verdiği destekleri allayıp pullayıp “Kendi etti kendi buldu” diyenlerin, iktidar ve çevresinin linç kampanyasını daha da şiddetlendirdiği, bu tür konularda genellikle “bekle gör” politikasını tercih eden Erdoğan’ı cuma konuşmasına cesaretlendiren unsurlardan birinin bu olduğu kanısındayım. Yani bir yandan Aksu üzerinden rakiplerinizin gözünü korkutup kendi tabanınızı motive ediyorsunuz, diğer yandan muhalif kanadının yine bir bahaneyle birbirine düşmesini sağlıyorsunuz.

Sonuçta sözümona “sivil” olarak başlayan bir linç hemen bir “devlet operasyonu” halini aldı.

Aksu’nun sessizliği

Sezen Aksu’yu hayatımda hiç görmedim, kendisiyle tek kelime bile konuşmadım fakat herkes gibi ben de onu tanıdığım kanısındayım ve kimilerinin ayrı bir eleştiri konusu yaptığı sessizliğini anlıyor ve anlayışla karşılıyorum. Konuşsaydı yine kendisine hak verirdim. Sonuçta bir ülke yaşayan en büyük sanatçılarından birine yönelik adım adım gelen bir linç kampanyasını üstüne almadı, istisnalar olmakla birlikte onu yalnız bıraktı.

Bu ayıp da bu ülkenin, ülkemizin hanesine çok kötü bir şekilde yazıldı.

  • Kişisel not: Süren diş tedavim nedeniyle bir haftadır, sesim ve görüntüm elvermediği için video yapamıyorum. Bu hafta boyunca Sezen Aksu konusu, bazılarının dalga konusu ettiği iyimserliğimi epey aşındırdı. Üzüntümüz artsa da işimizi yapmaya devam etmemiz gerekiyor. Hafta başı kaldığım yerden devam etmeyi umuyorum. Söyleyeceklerim bu kadar iyi günler.

Ruşen Çakır’ın önceki yazıları:

On soruda Türkiye’de cemaatler

“Kendimden başkası için bir şey istiyorsam namerdim”

Sürdürülebilir sürdürülemezlik – Erdoğan’ın altı yöntemi

“Erken seçim” isteyip “baskın seçim”den ürkmek

En son ateş eden yine (büyük) burjuvazimiz oldu ve silahı tabii ki (yine) kurusıkıydı

Muhalifin muhalife propagandası ya da “Bana duymak istediğim şeyleri söyle”

Otoriter rejimlerde direnerek ayakta kalabilmek için -Sürdürülebilir cesaret

Yazmasam olmazdı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.