Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alphan Telek yazdı: Dış politika muhalefet için neden hayati bir konu?

Altı liderin geçtiğimiz hafta bir araya gelmesinin ardından ortaya çıkan bildiri eleştirilerin odağında yer aldı. Ukrayna’daki savaş ve bunun etkilerinin ülke gündemine nasıl yansıyacağı konuşulurken, iktidarın seçim yasası değişikliği adımları ve ülkedeki ekonomik endişelerin artması karşısında altı liderin bildirisinin hiçbir heyecan yaratmadığı vurgusu paylaşıldı.

Şunu söyleyerek başlamak gerekir: Güçlendirilmiş parlamenter sistem çok önemli bir öneri ve Türkiye’nin bugün ve gelecek nesilleri için hayati öneme sahip. Dahası bu sistemin dahi geliştirilmesi gereken yerler sonraki nesiller tarafından ele alınacaktır. Demokratik ve adil bir Türkiye için. Eskiden bu tür sözlerin pek anlam ifade etmediği bir dönemde yaşıyorduk. Bir anlamı vardı ama bugünkü kadar değildi. Çünkü bunun iç huzur, istikrar, gelecek kaygısı ve güvenlik meselesiyle ne kadar içli dışlı olduğu görülmüş oldu. İktidar da bunu görmüş olacak ki muhalefetin geçtiğimiz yıl yakaladığı ivmenin benzerini yakalamasını önlemek için bir seçim mühendisliğine gitti. Altı muhalif partinin en zayıf olduğu noktayı bularak onların yapacakları tartışmayı derinleştirdi ve katmerlendirdi.

Seçim yasası değişikliği öyle bir adım ki toplumun taleplerinin siyasal sistemle uyumlu hale gelmesinin altyapısını oluşturabilecek güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinin en az üç-beş yıl ötelenmesine neden oldu. Tabii seçmen bu seçim mühendisliğini görüp tercihini iktidar bloğundan çekmezse. O takdirde cumhurbaşkanı muhalefetin adayı olsa da, Meclis çoğunluğu iktidarda olacağı için güçlendirilmiş parlamenter sistem rafa kalkmış olacak ve güçlü bir cumhurbaşkanı ile olduğu gibi devam edilecek. İktidar sadece muhalefetin dengesini bozmakla kalmayı amaçlamıyor, bu modeli kim önerdi bilmiyorum ama Yarının Türkiye’sinin siyasal sistemini ve huzurunu da tehlikeye atıyor.

Böylesi bir oyun karşısında muhalefetin adım atması gereken üç temel alan kalıyor. Üçü de birbirinden önemli ama üçü de birbirine bağlı: Dış politika, ekonomi ve seçim güvenliği.

Bunlardan dış politikaya odaklanmak istiyorum. “Muhalefet dış politikada ne yapabilir, sonuçta iktidarda değiller” argümanı sıklıkla dile getiriliyor. Ekonomi yönetimi de onlarda değil ama ekonomi politikası ve söylemleri oluşturmalarına engel değil bu durum.

Dahası, iktidara gelmenin sadece güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi ideal politik söylemlerle olmayacağı görülmekte. Bu noktada sorulması gereken soru şu: İktidar neden dış politikaya asla paylaşmak istemediği yavrusu gibi tamamıyla sarılmış durumda? TBMM’de ele alınması gereken birçok kriz asla gündeme getirilmiyor ve biz de doğal olarak performansını sergileyebilecek, kendini iktidardan farklılaştırması gereken muhalefetin tavrını, söylemlerini test edemiyoruz. Biz değil uluslararası sistem ve oyuncuları da ayırt edemiyor. Bir kafa karışıklığı var herkeste.

İktidara sadece ideal söylemlerle değil aynı zamanda güçlü politikalar, söylemler ve dahası güçlü bir siyasi ağla gelinir. Bu siyasi ağın yerel, ulusal, bölgesel ve küresel ayakları vardır. İktidar 2002 yılında göreve gelmeden önce bu bağların hepsini kurabildiği için gelmişti. Tüm masalarda müzakerelerini yapmıştı. Ali Babacan’ın deyişiyle ekonomide dahi çıkarılacak bütün yasalar hazırdı, göreve gelindi ve bütün yasalar çıkarıldı. Elbette IMF ya da dengi kurumlarla temaslar sonucunda bunlar geçti. Belli bir ağın içerisinde yer alındı. Bu iktidara yerelde, ulusalda, bölgeselde (Kafkaslar, Ortadoğu ve Balkanlar) kullanabileceği bir güç-prestij sağladı. ABD’den ve AB’den alınan güçlü destek ve temaslar 2000’li yıllar boyunca AKP’yi çok kuvvetli bir konumda tuttu.

Bir başka örnekse 100 yıl önceden. İyi bilinir ki 1919 ile 1923 yılları arasında Mustafa Kemal Atatürk sadece askeri ve siyasi bir başarı sergilemekle kalmadı. Kurtuluş Savaşı’nın ve kuruluş sürecinin aynı zamanda diplomatik bir mucize/başarı öyküsü olduğu çoğunlukla unutulan bir gerçektir. Atatürk’ün siyasi başarısı ve dehasının ardında o dönemin diplomatik manevralarını koklayabilen bir stratejist olması ve bunu dış politik düzlemde kullanabilmesi bulunmaktadır.

Biraz daha geri gittiğimizde İttihat ve Terakki yönetimiyle karşılaşırız. İktidarı alan bu ekibin üç önemli isminden Cemal Paşa için “Bab-ı Ali’den Mısır’a kadar bütün önemli ve kilit isimleri tanır” derlermiş. Bugün muhalefettekilerin böyle bir tanışıklığı var mı? Yoksa saraydakilerin mi var?

Muhalefet dış politikayı, “Ben AKP’den daha milliyetçiyim, daha devletçiyim” noktasında ele alıyor. Oysaki dış politika, bir iktidar kurma sürecinin en önemli ayaklarından biridir. AKP iktidarının dış politikaya bu denli sarılması ve onu kimseye yar etmez tavrı bu yüzden.

Şu an dünyada ABD Başkanı Joe Biden önderliğinde yeni bir ikilik doğuyor: Otokrasi ve demokrasi kampı. Buna Biden doktrini diyebiliriz. Buna göre, Erdoğan iktidarı hükmetme yönüyle otokrasi kampında. Ama bu tür ikilikler Türkiye’nin jeopolitik önemi karşısında silikleşiyor. Bölgesel ve küresel aktörler de tanımadıkları bir gelecektense tanıdıkları bir istikrar aktörüne yöneliyorlar. O yüzden muhalefetin dış politikayı hayati bir konu olarak ele alması son derece elzem. Bu ikilikte muhalefet Türkiye’ye ve dünyaya hem demokratik hem de istikrarlı/huzurlu bir ülke inşa edebileceğini göstermeli ve bunun diplomatik manevralarını yapmalı ya da yapabilmeli.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.