Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cengiz Özdemir yazdı: İstanbul’da bahar ayinleri

Eskiler “Kaç yaşındasın?” diye sormak yerine, “Kaç bahar yaşadın?” derlermiş. Doğanın mucizesinin her baharda yeniden tahakkuk ettiğine şahit olmak yaşamakla eş anlamlıdır. Doğa yenilenir, ağaçlar filizlenir, güneş yeniden yüzümüze gülmeye başlar ve toprak ana inatla bizden bereketini esirgemez. Bahar mevsimi aşkın mevsimidir. Bahar aylarında rahme düşen çocuklar yıldönümlerinde dünyaya gelir. Tıpkı Hz. İsa gibi. Paskalya yortusunun nisan ayına denk gelmesi de bununla ilgili değil midir? Pagan dinlerin döngüsel zaman algısını kıran tek tanrılı dinler, doğrusal ve sonlu zaman algısını inşa ederken bile paganizmden kalan mirası bir şekilde sürdürmüş oluyorlar.

İstanbul’da baharın erken müjdecisi mimozalardır. Şubat sonunda toprak ananın hazırlığını görünür kılarlar. Sonra mor salkımlar gelir, sonra erguvanlar. Erguvanlar ki bizim bütün Boğaziçi coğrafyasına damga vururlar. Özellikle Kandilli, Kanlıca ve karşıda Hisar sırtları bir erguvan bayramına şahit eder bizi. Bu bayramda bir Boğaz vapuruna atlayıp bu şenliği görmenizi tavsiye ederim. Tanpınar’ın “Huzur” romanında Mümtaz ve Nuran da böyle yaptılar. Birbirlerine olan aşkları bir mayıs günü başladı. 1939 Mayısı’nda, birkaç ay sonra gelecek felaketten habersiz ama onu içlerinde hissederek birbirlerine aşık oldular. Nuran evliydi, Mümtaz biçare bir aşık. O yaz aşkı neticede hüsranla sonuçlansa da, “O kadar güzel bir aşk hikayesi zaten bu şekilde sonuçlanmalıydı” dersiniz. Aşık Veysel’in dediği gibi: “Aşk nedir? Aşk, seversin kavuşamazsın, aşk olur.”

Mümtaz ve Nuran’ın aşkı da bahar mevsimi gibi gelip geçicidir. Severler, kavuşamazlar, aşk olur. Onların aşkının mekanı ise İstanbul’dur. Tüm roman, üçlü bir aşk hikâyesidir. Sürekli İstanbul’u gezerler, sürekli sevişirler. Romanın bir yerinde birbirlerine bunu itiraf da ederler: “Birbirimizi mi yoksa Boğazı mı seviyoruz?” Bahar ve yaz ayları boyunca adım adım İstanbul’u gezerler. Tekkelerde meclislere katılırlar, ayinlerde musikiye doyarlar. Cemalettin Server Revnakoğlu’nun “İstanbul’un İç Tarihi” başlığıyla yayımlanan beş ciltlik muhteşem eserinde anlattığı o güzel atmosferi soludukça aşkları daha da derinleşir. Üsküdar’da kadın saltanatına, Boğaziçi’nde erguvan hükümranlığına tanık olurlar. Okur, bu iki aşığın peşinden 1939 İstanbul’unda yaklaşacak felaketi bilerek tedirginlikle okur romanı. Sonunda bir beklen(mey)en felaket gerçekleşir. Nuran’ın diğer gizli aşığı Suat intihar eder, savaş çıkar, aşk bir toz bulutu gibi dağılır gider. Aşkı güzel kılan her şey bu romanda vardır. Kültür, şehir, tutku, imkan, imkansızlık her şey vardır… Neticede yazgı tecelli edecektir. Onun önüne kimse geçemez.

Her bahar yaptığım bir plan vardır. Zaman zaman bunu beceririm, zaman zaman ertelerim: Elime “Huzur”u alıp romanın rehberliğinde İstanbul’u gezmek. Bunu bazen tek başıma, bazen de 2017’de olduğu gibi bir grup insanla yapmaya çalıştım. O zamanlar kurulan MSGSÜ Tanpınar Araştırmaları Merkezi çok güzel bir haritalama yaparak bir de site kurdu ve meraklıları için Huzur’un İzinde İstanbul Rotaları’nı hazırladı. “Sade bir semtini sevmek bir ömre bedel” diyenler için linki ekliyorum. Unutmayın, insan bildiği şeyi sever, ona sahip çıkar. İstanbul’u bilmek, İstanbul’u sevmenin ön şartıdır.

Hepinize iyi bayramlar dilerim!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.