Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ali Hakan Altınay yazdı: “Türk milleti adına”

Gezi davasının gerekçeli kararı sonunda açıklandı. Son yılların en sert ve en geniş şekilde eleştirilen kararını gerekçelendiren iki hakimin hiç kimsenin aklına gelmeyen, çok ikna edici bir tez ortaya atabileceğini düşünen var mıydı bilmiyorum. 600 sayfalık metinde meşru bir delil ya da makul bir gerekçeye ben rastlamadım.

Metni yeni okuyacaklara önerim, en son sayfayı okumaları. Orada karara itiraz eden hakimin “burada tek bir suç delili yok; suçu kanıtlayamayan ama sizin delil muamelesi yaptığınız şeyler de yasak delil” dediğini göreceksiniz. Bu net meydan okumadan sonra kararı baştan okuyun… Bakalım ciddiye alınabilecek tek bir şey bulabilecek misiniz?

İçinizden “işini Türk milleti adına yapanlar çok da boş iş yapmış olamaz” duygusu, umudu geçebilir. Keşke haklı olsanız. Lakin bu davaya ilk bakan 30. Ağır Ceza Mahkemesi de oybirliğiyle “Burada hukuka uygun bir suç delili yok” dedi. Aynı dosyaya bakan Anayasa Mahkemesi ise yine oybirliği ile, “Değil hüküm vermek, bir günlük tutukluluğa yetecek bile delil yok” dedi. Bütün bunlara rağmen işini “TÜRK MİLLETİ ADINA” yaptığını kararın ilk sayfasına büyük harflerle yazan iki hakim, böyle keyfi işler yapmaya cüret edebiliyor.

Belki 600 sayfayı okuyacak zamanınız olmayabilir… Ben size benimle ilgili bölümlerden birkaç örnek vereyim:

Gerekçeli kararın 517-518. sayfasında “Ali Hakan Altınay’ın bir plan ve senaryo dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülkeye yayılarak derinleşmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğu değerlendirilerek, eylemlerinin yoğunluğu, zararı, önemi ve boyutu dikkate alınarak teşdiden (artırılarak) cezalandırılmasına karar verilmiştir” deniyor. Ürkütücü, ağır ifadeler içeren değerlendirmenin tek bir kanıtı yok desem, şaşırır mısınız? Gezi başlamadan evvel dünyanın Türkiye’ye en uzak noktası olan, Güney Amerika’da, Gezi sırasında da İsveç’teydim desem, buna şaşırır mısınız?

Gerekçeli kararın içine serpiştirilmiş ters çevrilmiş araba fotoğrafları var. Mahkemede defaaten sordum: Ben mi çevirdim bu arabaları? Birisine ters çevir mi dedim? Türk milleti adına hareket eden birisi bu kadar fütursuz iftira atabilir mi? En temel soruları cevapsız bırakma lüksü olabilir mi?

Gerekçeli kararın benimle ilgili bulabildiği tek eylem Avrupa Birliği Konseyi’ne mektup göndermek. “Mektup yazmanın cezası nasıl 18 yıl hapis olur?” diye sormayın… Bilmiyorum. Ama iki hakimin “Türkiye’yi zor durumda bırakmak için yazıldı” denen mektubun, Türkiye’nin haklı çıkarlarını koruma amaçlı ve Gezi yüzünden Türkiye ile üyelik müzakereleri durdurmayın dediğini çok iyi biliyorum. Biz yargı heyetine “Gelin eski Dışişleri müsteşarlarının ya da şu andaki Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın görüşüne başvuralım” dedik ama bu talebimiz de tüm diğer taleplerimiz gibi reddedildi. Bir konudaki en yetkin bakanlığın en üst yetkililerinin görüşüne başvurma ihtiyacı hissetmeyen ama işini Türk milleti adına yapan bir yargı heyeti!

Gerekçeli karar 600 sayfa ve sayısız cümleden oluşuyor ama bu kadar lafın arasında niçin tutuklu olduğumuza dair tek bir cümle yok. Yargı işleyişi ile yakından ilgilenmiyorsanız, tutuklu-hükümlü arasındaki farkı bilmeyebilirsiniz… Ben de yakın zamana kadar bilmiyordum. Tüm temyiz süreçleri tamamlanmadan kimse hükümlü sayılmıyor. Bizim aldığımız 18 yıl hapis cezası, biz temyiz etmesek bile, otomatik temyize tabi, yani onaya muhtaç. İlk derece mahkemesinde ağırlaştırılmış müebbet gibi memleketteki en ağır cezaya çarptırılanların temyizde beraat ettiği olabiliyor. Tutukluluk ise deliller karartılmasın ya da şüpheli yurtdışına kaçmasın diye bir önlem. 2013’te olmuş bir olayla ilgili delilleri dokuz yıl sonra karartmak mümkün olamayacağına göre bizim kaçabilecek olduğumuz şüphesiyle tutuklanmış olmamız lazım. Buna ilk yazımda “edepsiz iftira” demiştim. Karara imza atan iki bilge hakim, bu ağır iftiralarını gerekçelendirmeye tenezzül etmemiş. Bu keyfi işlemin hesabını kamuoyu önünde ve her mahkemede ısrarla, inatla soracağız: Niçin tutukluyuz??

Beni cezaevine atma gücü bu hakimlere babalarından kalmadığına göre, yaptıklarının hesabını Türk milletinin yetkilendirdiği başka bir mahkemeye verecek. Yaptıklarının benim dostlarımdan, sevdiklerimden ve ailemden ayrı kalmam dışında da bazı maliyetleri var:

“Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder” diye bir deyiş var. Gelin yarım hakimlerin bizi nelerden ettiğine bakalım: Darbe, yurtdışı ile gayrimeşru işbirlikleri çok yaşamsal konular. Bu konularda uyanık olma, soruşturma yapma ve ceza verme işlemlerini bu kadar kötü yaparsanız, toplumun bu işleri yapan kurumlarına güven kalmaz ve ülkenin savunma refleksleri zayıflar. Bu ülkeyi böyle zayıflatmaya ne hakkınız var sizin?

Ülkenin sadece yaşamsal kurumları çürümüyor, uluslararası itibarı da zarar görüyor. Türkiye, 11 diğer ​​ ülkeyle birlikte Avrupa Konseyi’ni kurdu. Avrupa Konseyi’nin -ve daha sonra aynı sembolü bayrağına alan Avrupa Birliği’nin bayrağındaki12 yıldızın birisi Türkiye’dir. Avrupa Konseyi’ne daha sonraki yıllarda 37 ülke daha başvurdu ve Türkiye’nin imzasıyla üye oldular. Şimdi, Gezi davası yüzünden Türkiye’nin kurucusu olduğu bu önemli kurumdan atılması konuşuluyor. Avrupa Konseyi ilk defa bir kurucusunu atmayı telaffuz ediyor. Bu, kolay kolay gerçekleşecek bir olay değil ama bunun konuşulmasından bile hepimizin hicap duyması lazım.

Anayasamız girişinde, kendisini, insanlık ailesinin şerefli bir üyesi olan, birbirlerine içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla bağlı, demokrasiye aşık Türk evlatlarına emanet ve tevdi eder. Anayasanın arkasında sadece biz varız… Başka bir şey yok ve sadece cumhuriyetlerde, insanlar sadece haklarında değil sorumluluklarında da eşittir.

Tam da bu yüzden erdem –yani hakları ve sorumlulukları dinamik bir dengede tutabilmek- cumhuriyet yurttaşları için elzemdir. Cumhuriyet sadece bize kurucularından miras kalan bir kazanım değil, belki daha önemli olarak gelecek nesillere çürümeden aktarılması gereken bir emanettir. Bu değerli emanetin gerektirdiği asgari erdem, Türk milleti adına adalet katledilirken doğruyu söyleyecek, gerçeğe şahitlik edecek cesareti bulabilmektir.

Adres:
Ali Hakan Altınay
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü
Semizkumlar Mah. Çanta Cad. No: 162
Silivri Kapalı Cezaevi (9 no’lu Cezaevi), Koğuş: A47
İstanbul

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.