Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Elif Gökçe Aras yazdı: Herkes için CHP

Aday konusunu düşündükçe, her seferinde en baştan değerlendirmeye başlıyorum ve her seferinde aynı sonuca varıyorum. Her seferinde yeniden ortaya çıkan ideal adayım için “en iyisi değil ama en doğrusu” diyorum.

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nde sanki Erdoğan’dan daha iyi bir cumhurbaşkanı adayı yokmuş gibi üç kişiye sıkıştı kaldı koca ülkenin kaderi. Bir yandan bu üç aday içerisinde hangisinin doğru olduğunu düşünürken hiç birisinden tam olarak emin olamıyorum ve Erkan Baş zekâlı, Kemal Kılıçdaroğlu yürekli, Canan Kaftancıoğlu inadında, Ekrem İmamoğlu gibi ceketini savuran ve gülümseyen bir mitolojik kahraman canlanıyor gözümde. Son yurtdışı seyahatleri, başörtüsü çıkışı, milliyetçilik çıkışı derken, Kemal Bey’in adaylığıyla ilgili soru işaretinin yanına birkaç tane daha ekledik. Tam dikiş tutmaya başlamışken bu savrulmaları neden yaşadı? Bana öyle geliyor ki masadaşları adaylığına itiraz etmesin diye onların taleplerine cevap vermeye kalkıştı ancak bu talepler onun dengesini bozdu. Yol haritasından şaştı. Bence Kemal Bey’in adaylıktaki en büyük dezavantajı karizmasının olmaması değil, ayağının masaya bağlı olması. Son yirmi yıldır karizmaya karnımız doydu, kusacağız artık karizmadan.

İttifak garabeti ilk defa ortaya çıktığında sırf yirmi yıldır sağ bir iktidar tarafından yönetiliyoruz, bu ülkede en çok sağ partiler iktidarı ele geçirdi diye, sol eğilimli bir ittifak kurup Cumhur İttifakı karşısında dağ gibi durmaktansa sağ partilerin egemen olduğu Millet İttifak’ı kuruldu. İttifakın adı için çok emek harcanmamış. Hayran oldukları Erdoğan’ın yıllardır diline doladığı, en iyi propaganda enstrümanı “millet” kelimesi tercih edilmiş. Daha en başından, Erdoğan’ın izin verdiği kadar muhalefet etmeye karar vermişler demek ki. Bir defa bu bile Altılı Masa’yı Erdoğan karşısında ezik gösteriyor. Üç kafalı, sekiz kollu korkunç devin karşısında tek başlarına mücadele etmektense birbirlerinden güç alarak savaşmaya kalkmışlar. Daha önce kaleme aldığım, “Erdoğan Uçmaz, Müritleri Uçurur” yazısında uzun uzun izah ettiğim üzere, onların Erdoğan hayranlığı ve ezikliği halkı da etkiliyordur. Cumhur İttifakı’na oy veren birinin gözünden bakıyorum da kendi lideri ile mücadele edebilmek için altı liderin bir araya gelmesi gurur verici bir manzara olmalı. Ama Cumhur İttifakı’nda da MHP, onun haricinde Perinçek, Destici vs. desteği var demeyin, onların hepsi tek adamı dev gibi gösteren gölgesi. Altılı Masa’nın paydaşları ise Kemal Bey’in arkasında durmuyor, politikalarını desteklemiyor. Kamuoyu önünde ona sataşıyor, onun belediye başkanlarını, onun karşısında aday göstermek için ikna etmeye çalışıyor.

Bence Kemal Bey kurduğu ve dağılmaması için emek verdiği masayı bir arada tutmak pahasına hem kendisine hem de CHP’ye haksızlık ediyor. Kendisine ve partisine yapılmasına göz yumduğu haksızlıklar, seçmene yapılmış bir haksızlığa dönüşüyor. Sırf üç küçük sağ partinin gönlü olsun diye durduk yere başörtüsü gündemi oluşturmak Kemal Bey’e mi yaradı, CHP’ye mi, ittifaka mı? Ne elde edilmiş oldu? Birden bire on puan mı yükseldiler? “Milliyetçilik vatanseverlikse en büyük milliyetçi benim” söylemi kime yaradı? Bırakın masadaki partilerin ve onların potansiyel seçmenlerinin kalbini kazanmayı, verdiği 15 vekile, kurduğu masaya ve kucaklaşma tavrına rağmen aldığı yanıtlara ve gördüğü tavırlara bir bakıyorum da masa için çabalayan tek kişi Kemal Bey gibi geliyor. Onların önünü açayım derken kendi oylarını eritiyor. 

“Herkes İçin CHP” derken, ittifak partileri var olabilsin diye kendisinden ödün veren bir CHP mi, yoksa vatandaşın ihtiyaçlarına cevap veren, sorunlarına çözüm üreten bir CHP’yi mi kast ediyorsunuz? Öncelikle bu sorunun cevabı netleştirilmeli. CHP bu tavrıyla Atatürk’ün mirasını taşıyan parti olmaktan çıkıp sağ partileri memnun etme telaşıyla kimliksiz bir partiye dönüşmeye başladı. 

Erdoğan’ın Cumhuriyet sonrası işlenen tüm günahları üzerine yıktığı, her suça bir açıklama bulmaya çalışan mahcup CeHaPe rolünü mü benimseyeceksiniz? Yoksa savaştan çıkmış, yokluk içinde perişan olmuş bir ülkeyi yeniden var eden Atatürk’ün kurduğu parti mirasına mı sahip çıkacaksınız?

CHP’nin ekonomik kalkınma planı oluşturacak, sosyal adaletsizliği bitirecek, güvenlik politikasını reforme edecek, bilime dayanan bir eğitimin yol haritasını çıkaracak, sağlıkta hem sağlık personelini hem hastaneleri hem vatandaşı gözetebilecek politikaları ortaya koyabilecek kurmayları yok mu? Millet İttifakı’ndaki altı farklı partinin politikalarını nasıl bir araya getirip, hangi konuda, hangi partiyi, nasıl ön plana çıkaracaksınız? Tüm bunları ne zaman anlatmayı planlıyorsunuz? Aday ortaya çıktıktan sonra mı? Adayı seçime yakın açıklayacaksanız, seçim zamanı bu saydıklarımdan çok daha fazla kalemi birkaç ayda nasıl anlatacaksınız? Ve bu anlatıları ne ara oya çevirebileceksiniz? Bu karmakarışık ve darmadağınık tabloda kim, kim için oy isteyecek?

Köyün delisi olarak ben açıkça söyleyeyim, Millet İttifakı’ndan hiçbir umudum yok. Masa dağılmalı. Şu ana kadar sağlanamayan birlik şu saatten sonra seçim stresi altında hiç sağlanamaz. Sadece vakit kaybı.

Altılı Masa’da CHP haricinde hiçbir partinin seçimi kazanmak için planları yok, hırsları yok, politikaları yok, popülariteleri yok, sadece bu zamana kadar hazır kurulmuş masaya oturup yemek yemişler. Bir gün bir bakmışsınız, bir tanesi çıkmış, “Biz yedik Allah arttırsın, sofrayı kuran kaldırsın” deyip hop diye kalkıvermiş masadan. Şu an hiç birimiz için sürpriz olmaz bu durum çünkü zaten işbirliği de söylem birliği de yok. Millet İttifakı’ndaki sağ partilerin kendilerine hayrı yokken, CHP’nin elinde avucunda ne varsa onu da sömürmeye kalkıyorlar. Kemal Bey’in yerine uygun gördükleri başkan adayları dahi CHP’den. 

Artık imgeleri ve imkânları doğru okuma zamanı gelmedi mi? Bu kadar çelişki bir hakikate işaret ediyor: Kemal Bey yanlış yerde duruyor, CHP’nin potansiyeli harcanıyor. Bırakınız “tutmayın beni” diye tehdit savuranlar, tutmadığınızda neler yapabileceklerini göstersinler. Vakit kaybediyoruz. Tik tak tik tak!! Vakit daralıyor!! Su uyuyor, düşman uyumuyor. Yola çıkmalısınız Kemal Bey ama kiminle, ama nasıl, ama yanınıza neler almalısınız?

CHP aslında neler yapabilir?

Aday İmamoğlu mu olsun, Kılıçdaroğlu mu, Yavaş mı?

Haydi, gelin kendi kendime yaptığım cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecimi sizinle paylaşayım. Benim Cumhurbaşkanı adayımın tutarlı cümleleri olmalı. Karizmatik değil, analitik olmalı. Elinde bir yol haritası olmalı ve yolda yürürken uğradığı duraklar bu yol haritasını desteklemeli. Her bir adımında çizdiği yol haritası benim kafamda da iyice şekillenmeli ve her yeni adımda işini bildiğine dair güvenim tazelenmeli. Yanında onun politikalarını destekleyecek, her biri kendi alanında yetkin kurmayları olmalı. Sadece aday değil, kurmayları da öyle sahayı kuşatmalı ki aday değil kurmayı bir şey söylediğinde dahi gündem olmalı. Bu yüzden adayım, ekibinin lideri olarak ben değil, biz dili kullanmalı. Tek adama karşı tek liderle ama “ben” diyerek değil, “biz” diyerek mücadele edilir. Tek adama karşı ekip ruhu çok önemli. Cumhurbaşkanlığı sistemini kötüye kullanabilecek biri olmamalı, bu yüzden adayımın bu zamana kadar eline geçen imkânları nasıl kullandığına bakarım. İktidar değişikliği sonrası ötekileştirici değil, birleştirici bir dili olmalı, bu yüzden şimdiye kadar diğer partiler ile nasıl ilişkiler kurduğuna bakarım. Devlet tecrübesi olmalı çünkü şu anda devlet geleneği diye bir şey kalmadı. Bu iyi bir şey. Devleti yeniden şekillendirirken odak noktasını sıfırdan belirleyebilir ama aynı zamanda çok riskli de bir şey. Bu yüzden adayımın geçmişin günahkârlarına kapıyı kapalı tutacağından emin olmalıyım. Kibirli olmamalı, “ölüm var padişahım” diye hatırlatmak zorunda kalmayayım. Adaletli olmalı, halkın hiçbir kesimi ona güvenip de diğerlerine üstünlük taslayamamalı. Ekip çalışmasına yatkın olmalı, tek adamlık zehirli bir şeydir, kör eder, sağır eder, bir o mu vardır koskoca ülkede akıllı, böylece ülkesinin ilerlemesi için hevesli insanlar ellerinde projelerle kapısını çalabilmeli. Vicdanlı olmalı, zaman zaman sesi titremeli, gözü dolmalı. Her şeye ama her şeye rağmen dürüst olmalı. Hatayı kucaklayabilmeli ki hata yaptığında diklenmek yerine telafi edebilsin.

Bu yüzden benim adayım hâlâ Kılıçdaroğlu. Neden?

Tamam, İmamoğlu yukarıdaki birçok kriteri karşılıyor olabilir. Seçim kampanyasını alıp götürecek de olabilir. Kesinlikle ama kesinlikle çok fazla oy alır. Kampanya sırasında yapılacak büyük haksızlıklara muhteşem kapaklarla cevap verebilir ama. Ama yaşı genç. Ben onu garabet cumhurbaşkanlığı sistemini çözerken değil, bu garabet sistem değiştikten sonraki ilk başbakan olarak görmek isterim. Yapacağı, yapabileceği çok fazla şey var. Edinmesi gereken birkaç küçük tecrübe var. Bırakın Kılıçdaroğlu ocağında biraz daha pişsin. Böylece tam seçim öncesi Ekrem Bey, İstanbul gibi seçimin en can alıcı sahalarından birini AKP’ye terk etmemiş olur. Üstelik seçim dönemi boyunca İstanbul’da yapacağı icraatlar, yeni Türkiye ile ilgili halka ışık tutabilir.

Çılgınca gelecek belki ama ben başka çıkar yol göremiyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu kendi yol haritasına, politikalarına ve ideallerine yakışan birkaç kurmayla birlikte bu seçime girerse ne manipüle edilir, ne ayağına çelme takılır. Her konuya hâkim olmak, en ideal cevapları yetiştirmek zorunda kalmaz. Yanında onun politikalarını destekleyecek birkaç yıldızla harika bir takımyıldızı oluşturabilir ve insanlar o takımyıldızına baktığında umutla dolabilir. Bence Sayın Kemal Kılıçdaroğlu acil çözülmesi gereken ana başlıkları belirleyip, bu başlıkların her biri için buldukları çözüm yollarını halka anlatacak takım arkadaşlarıyla derhal bir seçim kampanyasına başlasa seçimi almama şansı yok. İki yıllık bir acil eylem planıyla bu garabet cumhurbaşkanlığı sistemi ile ülkeyi battığı çukurdan çıkarmak için acil ekonomik önlemleri alsa, bürokrasiyi temizlese, hedefledikleri politikalarla halkın belini kısmen doğrultsa, iki yılın sonunda asgari normal sağlandıktan sonra sağlıklı şartlarda seçime gidilebilir ve bu kâbus sonsuza dek bitebilir. 

Velhasıl kelam, benim cumhurbaşkanı adayım herkesi memnun etmeye kalkarken gösterişli bir mitolojik kahraman olmak yerine “My Little Ponny” çizgi filmindeki “Discord” gibi hiçbir şeye benzemeyen bir karaktere dönüşmemeli. Herkesi memnun edemezsiniz. Tıpkı düğün sahibi gibi ne kadar çok insanı memnun etmeye kalkarsanız, o kadar çok şikâyet alacaksınız. Belki de bu yüzden, seçmen asıl duymak istediği cümleleri bir türlü duyamadığı için oyunuzu arttıramıyorsunuz? Katı bir kalıptan çıkmanın verdiği coşkuyla farklı farklı kıyafetleri giymeye kalktınız ama olmuyor işte. Size yakışan tarzı bulmuştunuz, onu kuşanın lütfen. Bu zamana kadar iktidar olan hangi sağ partinin özlemiyle yanıyoruz ki politikalarınızı sağ partilerin “hassasiyetleri ve ihtiyaçlarına” göre belirliyorsunuz? Yirmi yıldır iktidarda olmasından bıktığımız, illallah ettiğimiz bir sağ parti var dikkatinizi celbederim.

Ben kafamda kendi cumhurbaşkanı adayımı belirlerken, Mansur Beyi Ankara Büyükşehir Belediyesi’ndeki uygulamaları sebebiyle yukarıda saydığım kriterlerin bazılarına uymadığı için çoktan eledim. Ekrem İmamoğlu’nu geleceğin başbakanı olmaya hazırlanması ve seçime yönelik yapacağı daha önemli katkıları olacağı için yedek kulübesine gönderdim. Elimde sadece Kemal Kılıçdaroğlu kaldı. O da eğer doğru adımları atarsa bu seçimi almama şansı yok.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.