Ali Hakan Altınay yazdı: Toplumsal bir kas olarak dayanışma

Dayanışma toplumsal bir kastır. Bedenimizdeki kaslar gibi dayanışma kası kullanıldıkça güçleniyor, kullanılmayınca eriyor. Diğer kaslar gibi dayanışma kasının da bir hafızası var. Dayanışma kasımızı önemsememiz; onun tonunun, hafızasının önemsenmesi gerekliliğini irdelemek gerektiği çok gereksiz çünkü çok aşikâr. İçinden geçmekte olduğumuz büyük felaketin ilk andan itibaren gün yüzüne çıkardığı toplumsal dayanışma irfanımızın envanterini okumak isterseniz, Avrupa Siyaset Okulu’nun Memleket Manzaraları: Bir Dayanışma Arkeolojisi yayınına bakabilirsiniz: https://www.hakanaltinay.net/dayanismanin-sandikli-hali-memleket-manzaralari-bir-dayanisma-arkeolojisi/

Benim bu yayına katkımı da aşağıda okuyabilirsiniz. Tüm toplumumuzun başı sağ olsun. Dayanışmayla, hep birlikte, yaralarımızı saracağız.

Dayanışmanın Sandıklı hâli

Afyon’un Sandıklı ilçesi birçok açıdan Anadolu platosundaki yüzlerce kasabadan çok farklı değil. Denizden yüksekliği 1000 metreden fazla, iklimi karasal ve dolayısıyla sert, nüfusu 50 yıl önce 10.000 civarındayken şimdilerde 30.000 olan bir yerleşim Sandıklı. Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi burada da tarım her zaman önemli olmuş. Eskiden haşhaş ve pancar önemli bir gelir kaynağıymış, şimdilerdeyse patates. Sandıklı Belediyesi, Yunus Emre’nin Sandıklılı olduğunu ve türbesinin orada bulunduğunu iddia etse de diğer beldelerin Yunus Emre’ye dair iddialarına da websitesinde yer vererek Yunus Emre’yi Anadolu’nun tamamının ruh halinin sebebi ve sonucu olarak kabul etmeyi öneriyor. Sandıklılı olma şansına ulaşamayan milyonlar içinse, İstanbul’dan Antalya’ya özel araçlarıyla hızla ulaşmaya çabalarken otoyoldaki SANDIKLI tabelasını görmedikleri ve yol üzerindeki üç trafik ışığında kırmızıya takılmadıkları sürece pek fark etmeyecekleri ve üzerine düşünmeyecekleri bir yer.

Bizzat gözlemlemediğim ama hem annemin hem de babamın Sandıklılı olması vesilesiyle kasabaya yaptığım ziyaretler sırasında öğrendiğim bir dayanışma pratiği var bu ortalama Anadolu kasabasının. Halen yaşayan tanıklarına göre bu uygulama, en son 1950 civarında hayata geçmiş. O dönemde suyu her eve ulaştıran bir altyapı yok. Çeşme ve kuyular yaygın ve mahallelerin doğal çekim merkezi. Çeşme ve kuyu gibi çamaşırhane ve ekmek fırını da müşterek ihtiyaç mekânı çünkü her evde çamaşır yıkama ve ekmek yapma imkanı yok. Bu dört müşterek kapasitede bir onarım ya da yenileme ihtiyacı ortaya çıktığında bu ihtiyacı ilk fark eden, çeşmenin ya da kuyunun bulunduğu meydana bir ip çekiyor. İpi görenler için mesaj net: oradaki müştereklere dair bir ihtiyaç var. Bu küçük çaplı seferberliğe herkes evinde fazla olan ve kullanılmayan eşya ya da giysiyi ipe asarak katılıyor. İpte asılı olanları görenler de bunların mahalle sakinlerince hibe edilmiş katkılar olduğunu ek bir açıklamaya gerek olmadan biliyor ve dilediklerini alıp aldıkları eşyanın karşılığı olarak uygun gördükleri parayı yine aynı ipe asarak bu imece uygulamasına katılıyor. Hibe edilen eşyaların tümü paraya dönüştürüldüğünde önceden tespit edilmiş ihtiyaca harcanıyor. Sistemdeki gönüllülük ilk göze çarpan özellik, kimin nasıl bir ayni ya da nakdi katkı yapacağına başka kimsenin müdahale etmesi söz konusu değil. Kendiliğinden, hızlı, bürokrasiye ihtiyaç duymadan işlemesi de belki ikinci dikkate değer özellik.

Elinor Ostrom’a Nobel İktisat Ödülü getiren çalışmasında araştırmacıya ilham veren uygulamalardan bir tanesinin bürokrasiye ya da devlet sopasına gerek duymadan Alanyalı balıkçıların müştereklerini yatay ve sivil ilişkilerle yönetebilme becerisi olduğunu görürüz. Ne Alanya ne de Sandıklı öznel ve yalnız örnekler. Bu bilgi bu topraklarda var. Bu bilgi ve bilgeliği hatırlamak ya da önemsemek isteyen olup olmadığı ise daha zor bir soru.

Tarih araştırmalarının, insani ve sosyal bilimler çalışmalarının Sandıklı’daki bu uygulamayı ve bağlamını değerlendirmemize yardımcı olacak çeşitli bulguları var. Bana faydalı gelen ilk tez, Dunbar sayısı tezi. Bu teze göre insanlık, üye sayısı 100-150 olan gruplarda yüz yüze ilişkilerle güveni ve işbirliğini organik olarak üretip sürdürebiliyor. Sandıklı’daki mahalle ölçeğinde dayanışma pratiği de bunu teyit ediyor. Sayı arttıkça bir tür kurumsallaşma kaçınılmaz oluyor.

Burada akla gelen bir soru bu dayanışma pratiğinin artık neden uygulanmadığı. Bu uygulamayı hatırlayan Sandıklı ahalisinin sunduğu açıklama, insan ilişkilerinin vasfının değiştiği ve bireyciliğin öne çıktığı. Müşterek ihtiyaçların niteliğinin değişmiş olabileceği de hesaba katılması gereken bir olasılık. Suyun her eve ulaştığı bir ortamda çeşme, kuyu, çamaşırhane artık daha az yaşamsal olacaktır diye düşünmek mümkün. Böyle bir durumda bu tür müşterek kapasitelerin sürdürülmesi de daha az önemli görülebilir.     

İşbirliği ve zanaatkârlar konusunda iki kitabı bulunan Richard Sennett, işbirliği ve dayanışma pratiklerini zanaatkârların becerilerine ve kullanıldıkça yetkinliği artan kaslara benzetiyor. Sennett haklıysa, Sandıklı’da mahalle ölçeğindeki dayanışmanın başka alanlarda da yansımasını bulabilmemiz lazım. Sandıklı tarihine o gözle baktığımızda Cumhuriyet’in kuruluşunda ahalinin katkılarıyla alınıp milli mücadele kadrolarına hibe edilen iki uçak görüyoruz. Bu iki uçağın maketi yıllarca belediye meydanındaki bir ağaçta sallanıyor ve kasabanın kendisine dair hikâyesinin önemli unsurlarından birisi oluyor. Yine bu gözle tarandığında Avrupa Siyaset Okulu’nun her dönem ders veren hocalarından Oktay Uygun’un milli mücadele döneminde yerel idarelerin gücüne yaptığı vurguyu hatırlamamak elde değil. Anadolu’nun başka orta ölçekli yerleşimlerinin yerel dağarcığında da böyle pratiklerle karşılaşmamız hiç şaşırtıcı olmaz.

Adalet Alada’nın Osmanlı Şehrinde Mahalle kitabı sayesinde avarız akçesi diye bir uygulamadan haberdar oluyoruz. Avarız, arızanın çoğulu. Bir vakıf aracılığıyla kaynaklarını kötü günler için ortak bir havuzda toplayan mahalleler bu kaynağın yönetimini de kendi aralarından çıkan mütevelliler aracılığıyla yapıyor. Alada, bu uygulamayı katılımcı, özerk ve etkin olarak niteliyor. Sandıklı’daki uygulamanın avarız akçesiyle kardeş olduğunu düşünmek zorlama olmasa gerek. Yine Alada’nın çalışmasında biliyoruz ki 1877 Rus Savaşı gerekçe gösterilerek avarız akçesi vakıflarının vakfiyeleri devletleştiriliyor ve müştereklerin, yerinden ve katılımcı bir şekilde yönetilmesine dair uygulama da sonlanıyor. Benzer bir devletleştirme uygulamasına Osmanlı’daki nakit ya da para vakıflarında rastlıyoruz. Murat Çizakça’nın çalışmaları sayesinde bildiğimiz bu hayırseverlik türü Osmanlı’nın tarihi boyunca devam eden bir uygulama ama 1954’te bu vakfiyelerle Vakıf Bank kuruluyor. 2012’de Vakıf Bank sermayesi Hazine’ye devrediliyor ve böylece sivil halkın yüzyıllarca toplum yararı için vakfettiği sivil kaynaklar devletin oluyor. Özel şahısların paralarını sermaye yapan Vakıf Bank ile devletin kendi kaynakları ile kurulan kamu bankaları arasındaki farkı bugün görebilmek mümkün değil. Vakıf Bank devletleşirken, nesiller boyunca biriken kaynakların küçük bir bölümünün bu insanların katkılarını selamlamak, belleğimizde hak ettikleri yeri almalarını sağlamak için ayrılması herhalde kötü olmazdı.

Bu toprakların iyi bildiği üzere, marifet iltifata tabidir. Gönül isterdi ki diğerkâmlığın ve dayanışma hikâyelerinin izini sürmek böyle hafiyelik gerektirmesin ve omuzlarında yükseldiğimiz dayanışma örüntülerinin hikâyeleri toplumsal bilincimizde daha çok yer tutsun. Ulaş Bayraktar’ın yetkin, özenli ve sevecen orkestra şefliğinde ortaya çıkan elinizdeki derlemenin bu önemli yaraya bir nebze merhem olmasını ve kendisinden sonra gelecek arkeoloji ve etnografi çalışmalarına esin kaynağı olacağını ummakla yetinelim şimdilik. Yolumuz açık olsun… kaybedeceğimiz tek şey umutsuzluğumuz ve acziyet duygumuz.   

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.