Elif Gökçe Aras yazdı: Hödükrasi

Hızlı adımlarla yürüyor. Elindeki beze, belki eşarptır, belki de az önce öldürdüğü kadının tişörtü, bilmiyorum. Elindeki bez parçasına bıçağı siliyor, kocaman bir bıçak…

Sıradan bir günde bir yere yetişecek gibi, tam çıkarken anahtarını unutmuş da geri döner gibi çabuk adımlarla dönüyor köşeyi. “Hay Allah” gibi bakıyor bıçağa, arada “bu da elimde kaldı” diyor muhtemelen. Soran olursa ne desem diye düşünüyor belki. Asla korkmuş gibi değil, üzgün hiç değil. Çığlıklar umurunda değil, çocuklarının çığlıkları. Mahallelinin telaşı umurunda değil, onun telaşı başka. Öylece yürüyüp gidiyor. Esenler’de eşini öldürdükten sonra yürüyüp giden adamdan bahsediyorum.

Bir kadını öldürmeyi onun için bu kadar olağan kılan nedir?

Ataerkil kültür kodları? Erkek tanrının erkek gardiyanlara sağladığı üstünlükler silsilesi? E öyle, din, kadının belasını vermek için öfke kontrolü olmayan, kıskanç ve fesat bir erkek tarafından erkeği yoldan çıkaran, ona akıl vermemesi gereken, sürekli baskı altında ve göz hapsinde tutulması gereken tehlikeli kadın milletine gönderilen cezaevi kuralları gibidir. Paranoyakça yaklaşır kadına ve tıpkı erkek kadar korkar onun renklerinden ve yaşam enerjisinden. Simsiyah büyük bir örtüyle örtmek ister kadın aklını ve bedenini.

Erkek kulları onun işi başından aşkınken bakıversin şu kadın milletinin icabına der gibi erkeği gardiyan dikmiştir kadının başına. Kimi peygamber olmuştur, kimi yönetici, kimi baba, kimi ağabey. Sonra âşık mı olmuştur nedir, belki de tiksinmiştir yarattığı manzaradan, terk etmiş bu âlemi, gitmiş uzaklara ve teslim olması konusunda sıkıca tembihledikten sonra baş başa bırakmış kadını hınçlı erkekle.

Yoksa, yoksa? Onunla ilgili değilse ne?

Katillerin ağzından dökülen “üç-beş yıl yatar çıkarım” cümleleri ve gerçekten üç-beş yıl yatıp çıkmaları yetiyor da artıyor yeni katillere cesaret vermek için. Ülkenin cumhurbaşkanının kadınların isyanına rağmen İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırması, siyasi mahkûmlara yer açmak için ilk iş olarak tecavüz ve şiddet faillerinin başları okşanarak salıverilmesi de cesaretlendiriyordur muhakkak.

***

Her gün izlediği şiddet haberlerinin finalinde duyduğu gözaltına alınan zanlının salıverildiği cümlesi de cesaret vermiştir. E dizilerde göre göre sıradanlaşan şiddet ve tecavüz görüntüleri de destekliyordur şiddet eğilimini. Hatta belki de kadın aklıyla baş edemeyen erkeğe onlar akıl veriyordur bir tane vur geç ağzının üstüne, ne uğraşıyorsun diye? Birçok senaryoda yer alan ezilen kadın kalıbı, ezilen kadını koruyan kahraman erkek kalıbı yahut kadına zulmeden gaddar erkek kalıbının normali resmetmesi sağlıyordur şiddetin olağanlığını belki? Pozitif senaryoda bile kötü adam kadına zulmeder, iyi adam kadını korur. Kadın muhakkak erkek şemsiyesi altındadır bizim sözde modern medya âlemi için bile. Vay kırolar vay. Kadının nasıl bir hayat yaşayacağı onun seçimlerine değil, hayatındaki erkeğin insafına ve fıtratına kalmıştır yani. Bu sadece erkek egemen sektörün suçu mu? Değil tabii ki, kurban rolüne bayılan, çokça ekmeğini yiyen hemcinslerimiz ekmeğine yağ sürer bu kıroların. Güçlü ve kendi yolunu kendisi çizen kadınsa erkekleşmiştir ve her türlü kaşarlığa teşnedir bu senaryolarda. Dürüst, ahlaklı ve kimseye minnet duymayanı ise başını belaya sokup durur ve onu yine bir er kişi kurtarır, şapşik yaa..

***

Biliyorsunuz, bizim TV ekranlarında alkol ve sigara buzlanıyor ama kadın dövmek, insan öldürmek serbest. Hükümete eleştirilerinde hükümetin belirlediği sınırı aşan oyuncular yasaklı ama mafya dizileri serbest.

Mafya ne iş yapar? Sorun değil, sorun değil. RTÜK dizilerdeki uyuşturucu ticareti sebebiyle yaşanan çatışmalarla, haraç kesme, mala çökme gibi iş kollarının gereklerinin topluma zarar vereceğini düşünmüyor. İşlerine geliyordur belki de, mafya dizileri sayesinde halka korku salıp mücadele azmimizi eritiyorlardır asit varillerinde. “Her yerdeler, onları yenemezsin” fikri kazınıyor bu sayede akıllara. Dizilerde polisle hiç rastlaşmayan, sadece diğer mafyalarla hesaplaşan başroller romantik maço tipler oluyor bir de. Mutlaka kadınların hamisi yahut şiddetin faili oluyorlar. Sert adam ve büyük âşık oluyorlar, her ne yapsa aşkından yapmış oluyorlar. Silahsız tavşana dönen adamları silahlarıyla kodluyor zihinler, sanki bir organlarıymış gibi. Bu tipleri sokakta gördüğünde de aynı kalıba riayet ederek davranıyor insanlar, dizideki çaresiz karşı karaktere bürünüyor çoğunlukla.

Ayhan Bora Kaplan bizim için anlaşılmaz ilişki ağlarının bir figürü olmuyor, kimse hayret etmiyor. E izledik ya yıllarca Kurtlar Vadisi’nde devlet & mafya iç içe. Hani devletin görevli evladı ne idüğü belirsiz çatışmalar yaşıyordu kötü adamlarla. Kimdi o kötü adamlar, neyi paylaşamıyorlardı? Sahi ne uğruna vuruşuyorlardı Deli Yürek’te hayda rinnaaa rinna rina ninanayyyy?

Kıro-maço senaristlerin, onlardan böyle işler bekleyen yapımcıların, mahalle dedikoducusu gibi kadınları çekiştiren, toplum kodlarına uymadıklarında onları yargılayan köşe yazarlarının payı az mıdır bu resimde? O yüzden iyi marjinal, vasat standardımız oldu ya. Kalite, mucizevi mıknatıs etkisi yarattı dijital platformlarda kimilerimiz için. Çölde vaha gibiydi bazıları.

Halkın bir kısmı tıpkı siyasette olduğu gibi medyanın çok ötesinde görgü ve bilince sahip ancak beynine layık bir düzen göremiyor “normalin” resmedildiği ekranlarda. Burada can sıkıcı olan başka bir şey daha var. Sektöre iş üreten insanlar yaptıkları işten utanıyorlar sanki ama yine de vasat üretiyorlar. Neden yapıyorlar o zaman? Üşengeçlikten, zamansızlıktan, vizyonsuz TV yöneticileri ve yapımcılar bunu beklediği için? Halk istiyor demeyin, halka istenecek kaliteli içerikler yaratırsınız isterseniz. Ve kültürel kısırlaşmanın maşası değil, gelişmenin aşaması olursunuz ama istemiyorlar işte. Tıpkı halkın parasının israf edildiği anlamsız saray masrafları gibi büyük büyük paralar, devasa yalılara, baygın bakışlara akıtılıyor. Kadına şiddet konusuna dikkat çekmek için kadına şiddet uygulanıyor varaklı salonlarda. (?!?)

Bu leş manzaralardan rahatsız olup şiddetin sıradanlığını yaratan hükümete ve medyaya isyan etmektense onu hiç ilgilendirmeyen konulara odaklanıyor halkımızın bir kısmı.

LGBTİ+ karşıtları aileyi tehdit ettiği düşüncesiyle gönül rızasıyla sevişen insanlara karşı ikinci defa “Büyük aile buluşması” eylemi düzenledi. Neyse ki aileyi tehdit eden yegâne unsur olarak LGBTİ+’ları gören eylemciler o kadar da büyük bir kitle değilmiş.

Aileyi tehdit eden çok daha önemli şeyler var hâlbuki. Geçim derdi, erkek şiddeti, uyuşturucu madde bağımlılığı, silah kullanımı, sağlıksız beslenme ve barınma koşulları, eğitim sisteminde açılan kara delik. Aileyi korumak istediğini söyleyen bu kişiler, erkek şiddetinin aileyi tehdit ettiğini düşünmüyor, bunun için eylem yapmıyor. Kadına şiddete karşı değiller demek ki. Her gün öldürülen kadınları ve bu şiddete tanık olan çocukların travmalarını, anasız – babasız kalmış bu çocukların her türlü tehdide karşı savunmasız kalmalarını umursamıyorlar..

***

Şiddet normalimiz olsun isteniyor, bu bir hükümet politikası gibi. Devletin eli erkeklerce evlere, sokaklara ulaşsın istiyorlar sanırım. Kadın aklı sussun, kadın direnci yok olsun istiyorlar. Başı önünde, gözleri yerde, eller önünde birleşmiş gönüllü köleler olsun istiyorlar. Kadın gelişmezse erkek hiç gelişmez, çocuk bu ailede düzenin askeri olarak büyür ve yüzyıllar geçse de hiçbir şey değişmez coğrafyamızda. Hiçbir şey değişmesin istiyor hükümet; yoksulluğumuz, kulluğumuz, teslimiyetimiz, aşağılık kompleksimiz, cehaletimiz, minnettarlığımız, gaddarlığımız, kabızlığımız, konuşamama halimiz, ezikliğimiz, varoşluğumuz.

Devletin erkek şiddetine desteği öyle görünür ki, erkekler ellerini kana bulamak bile istemiyor artık. Sıradanlaştı o yöntem, yeni heyecanlar arıyorlar artık. Baskı kurarak, korkutarak intihara zorluyorlar. Daha da fenası, kadınlar sistematik cezasızlık ve baskı sebebiyle adalet beklentisini yitiriyor ve kendileri intiharı yeğliyor. Bir erkeğin baskısı veya kendi çaresizliği sonucu intihar eden kadınların sorumlusu, erkeğin sırtını sıvazlayan İçişleri Bakanı,  Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, Cumhurbaşkanı durumdan memnun, adım atma gereği hissetmiyorlar. Şahsım sürprizleri sever hâlbuki, tanrılığına da işaret etmek adına göklerden gelen bir kararla gece yarısı ayetiyle -pardon- kararnamesiyle- “Kadına şiddete sıfır tolerans” dese der. Bir fiske atana bile tensipleriyle derhal ağır cezalar yağdırılır ama demiyor işte.

Devlet ve muhafazakâr ailelerin el ele kurdukları baskı ağı sayesinde nefessiz kalan gencecik kızların intiharlarını duyuyoruz son dönemde. Eskiden ailede gördüğü baskıdan okula giderek kaçabilen çocuk, şimdilerde okulda devlet tarafından başına tebelleş edilen baskı sonucu çıkmaz sokakla uçurum arasında kala kaldı. Erkek tanrının şaşa kalmış kadın kulları ailelerinin istediği gibi yaşayamamaktansa kendi istedikleri gibi yaşamamayı tercih ediyorlar.

Bu yüzden ışık olmak lazım bu çocuklara, birdenbire değil, bir günde değil ama kıracaksın o zinciri bir gün umudunu aşılamak lazım. Hayat tarzlarımızla bir ışık yaymalıyız, her ortamda sergilediğimiz cesur tavırlarla onlara ilham olmalıyız. Tecrübelerimizi paylaşarak sakinleştirmeliyiz. Muhalefet partileri seçim sonrası kendilerinden başka kimsenin umurunda olmayan kendilerini aklama gayretlerini bırakıp halkla ilgilenseler belki ilgi çekerler. Eğitim birinci, ekonomi ikinci en acil gündem maddeniz olmalıydı. Sabah akşam hükümete sataşmalısınız bu sefil ortamda, muhalefetsiniz ya hani!! 

Yeni düzenin adı Hödükrasi.

Hukuk keyfi uygulandığı için orman kanunları geçerli olmaya başlamış. Toplum bilinci yaralanmış, sorumluluk bilinci defolu, hoşgörü yer yer gözlenebiliyor. Hiçbir mahalleye yar olmadan iyi insan olmakta ısrar etmek büyük bir eylemdir belki. Bireysel olarak AKP kötücüllüğünden ve muhalefetin gafletinden sıyrılıp birbirimize dostça davranmakta ısrar ederek birbirimize sarılmamız birbirimize yapacağımız en büyük iyiliktir belki, nezaketle. Özellikle kültür & sanat emekçileri rol model olma şanslarını boşa tüketmemeli, ilham olmalı.

AKP’nin standardize etmek istediği aile, bu dünyada cehennemin dibidir. Çocukları AKP’nin elinden kurtarmak zorundayız.

Gelecek bugünden fersah fersah güzel yaşanabilsin diye.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.