Rüveyda Yılmaz yazdı: Sokak köpekleri konusunda neden şimdi radikal bir adım atılıyor?

Gündem yine sokak köpekleri. Ancak bu sefer gerçekten somut bir adım atılacak gibi görünüyor. Mevcut yaklaşımlarının yanlış olduğunu düşünüyorum. Ancak ben daha çok, konunun tekrar gündeme gelme zamanlaması ve psikopolitik arka planına odaklanacağım.

Türkiye’de yaşarken köpeklerden korkuyordum. Bu durum, benim dışarıda özgürce koşmamı, dolaşmamı, piknik yapmamı vb. engelliyordu. Kısaca, özgürlüğümün kısıtlandığını hissediyordum. Yurtdışına taşındığımda, köpek algım tamamen değişti. Köpekler serbestçe bana doğru koşsa ve hatta üzerime atlasalar (ki atladılar), ilginç bir şekilde onlardan artık çekinmiyordum. Etrafımda mutlu ve uyumlu köpekler görmek beni güvende hissettiriyordu. Bu durumu merak edince üzerinde düşündüm ve şunu fark ettim: Sokak köpekleri, benim için, Türkiye’nin sokaklarının güvensizliğinin bir sembolü olmuştu.

Elbette işin gerçekliğini yadsımak istemem. Birçoğumuz gibi, ben de hayatımın farklı dönemlerinde sokak köpekleri tarafından kovalandım. Türkiye’deyken sokak köpeklerini görmek bana iyi hissettirmiyordu. O dönemde, kontrolsüz sığınmacılar, sınır ihlalleri, agresif ve sabırsız sürücüler gibi durumların yarattığı gerginlikle baş etmektense, sokak köpeklerinden korkmak daha güvenliydi.

Danışanlarımdan ve çevremdeki insanlardan gözlemlediğim kadarıyla, sokak köpekleri, Türkiye’deki insanlar için farklı zamanlarda farklı şeyleri sembolize eden, korkuların üzerlerine yansıtıldığı, öfkelerin dışa vurulduğu, siyasetçiler tarafından çeşitli şekillerde kullanılan hayvanlar. Hem bireyler hem de toplumlar, derin ve uzun vadeli çözülmesi gereken gerginlikleri bilinçli ya da bilinçdışı olarak belirli sembollere yansıtarak yüzeyde rahatlamayı tercih ederler. Bu durumu, aslında babasından korkan ancak bu korkuyla yaşayamadığı için köpek fobisi geliştiren bir çocuk ya da kardeş kıskançlığı nedeniyle kediye eziyet eden bir çocukla karşılaştırabiliriz.

Tatil için Türkiye’deyim. Sabah alışveriş yaparken sokaklarda yatan bitkin, aç, yardıma muhtaç köpekler gördüm. Kendimi çok üzgün ve açıkçası suçlu hissettim. Onları bu halde görmek bana ve birçok kişiye iyi gelmiyor. Sokaklarda onları görmediğimizde -ki öldürüldüklerini, pardon “uyutulduklarını” kısa sürede zihnimizin arkasına atacağımıza eminim- belki de bu kadar suçlu hissetmeyiz.

Son birkaç gündür sokak köpekleri mevzusunun neden şimdi gündeme geldiği ve neden bu kadar ani ve radikal kararlar alındığı üzerine düşünüyorum. Etrafımdakilere “Sokak köpekleri konusunda neden şimdi radikal bir adım atılıyor?” diye sorduğumda genellikle “ekonomi” yanıtını alıyorum. Tanıdıklarımdan ve sosyal medyadaki takipçilerimden “sokak köpekleri” deyince akıllarına gelen ilk beş kelimeyi yazmalarını istedim. Yanıtlar pek şaşırtıcı gelmedi. Sokak köpekleri, bir yandan aç, sefil, yalnız, terk edilmiş, çaresiz; diğer yandan tehlikeli, saldırgan, korku salan, çeteleşen hayvanlar olarak görülüyor. Peki neyi sembolize ediyorlar? Bu kelimeler nereden tanıdık geliyor? Bunu bir düşünelim.

Türkiye gibi ülkelerde yöneticilerin, kararlarını alırken en çok korku duygusuyla hareket ettiklerini düşünüyorum. Hayatta kalmak için korku işlevsel bir duygu. Bu nedenle alınan kararlar, atılan adımlar dürtüsel, ani, tepkisel ve çözümler de kısa vadeli oluyor. Son dönemde hızla kabul edilen yeni Milli Eğitim Müfredatı buna bir örnek olarak gösterilebilir.

Halk, artan hayat pahalılığı ve alım gücünün düşmesiyle her geçen gün yoksullaşıyor, kendini çaresiz hissediyor. İnsanlar, evini geçindirmek şöyle dursun, içerisinde yaşayacak bir ev bulmakta dahi zorlanıyor. Kendilerini zeminsiz hissediyorlar. Son seçimlerde AK Parti seçmeninin hatırı sayılır bir kısmı muhalefetten yana oy kullanmayı tercih etti. Yoksullaşan ve çaresizleşen halk, uzun süren toplumsal gerilemenin sonunda öfke duygusunu daha kitlesel olarak göstermeye başladı. Burada bir ayaklanmadan bahsetmiyorum; ancak tepkisini çeşitli şekillerde daha fazla gösterecek bir toplumdan bahsediyorum.

Bence korkuyla güdülenen iktidar, bu durumla ilgili nasıl hissediyor, ne düşünüyor acaba? Suçlu hissedemeyen, halkın içinde bulunduğu durumla ilgili sorumluluğu kendisinden başka, münferit sebeplere bağlayan iktidar, halkın öfkesini nasıl yönetecek, nasıl kapsayacak?

Umarım bu konuya da sokak köpekleri konusuna yaklaştıkları gibi yaklaşmazlar.

Mevcut iktidarın halihazırda herhangi bir öfkeyi kapsayabilecek bir kapasitesi yok gibi görünüyor. Yeni bir uzlaşı süreci başlayacağı ümit edildi ancak son dönemde bu adımın da atılmadığını gördük. İktidar, yerel seçim sonuçlarından dolayı seçmene karşı öfkeli olabilir. Ancak bu öfkesini doğrudan seçmene yansıtabileceği hiçbir kredisi yok. Halk, mevcut ekonomik gidişattan ve kutuplaşmadan o denli yorulmuş durumda ki hem çaresiz hem öfkeli. Bu nedenle sokak köpeklerine yönelik ani ve radikal çözüm önerisinin bir öfke projeksiyonu olabileceğini de değerlendirmek gerek.

Sokak köpeklerinden yıllarca korkmuş biri olarak yazıyorum. Sokaklarda dolaşırken, gözlerimizin onları arayacağını ve onların “uyutulduğu” için orada olmadıklarını bilmenin her vicdana yük olacağı kesin. Hızlı ve dürtüsel hareket etmekten ziyade istişare geleneğine dönülmeli ve bugüne dek bu konuda tek inisiyatif alan sivil toplum sürece dahil edilmelidir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.