Göksel Göksu yazdı | Manisa Belediyesi örneği ve borç batağındaki belediyeler: Madalyonun öteki yüzünde ne var? 

CHP’nin 31 Mart yerel seçimlerinden yüzde 37,7’lik oy oranıyla birinci parti olarak çıkmasıyla birçok belediyenin yönetimi, AKP’den CHP’ye geçti. Devralınan belediyelerin yeni gelen belediye başkanları da önceki belediye yönetiminde tespit edilen ”usulsüzlükleri” ve devraldıkları milyarlarca liralık borcu peş peşe kamuoyuyla paylaştı. Bu yazının konusu gerek usulsüzlüklerin gerek kamuyu zarara uğratacak boyutlardaki borçlanmaların nasıl olup da kimse tarafından denetlenmediği…

Bir kamu kuruluşu olan belediyelerin temel görevinin ne olduğu sorusuna verilecek cevap aşağı yukarı şu: “Kamu refahını gözetecek hizmet üretmek, bu hedefe uygun stratejik planlar yapmak ve hayata geçirmek”. Bu durumda belediye başkanlarına ve kurmay heyetine düşen görev de belli. Bütçelerini bu hedef doğrultusunda kalkınma planına, yıllık programlara, kurumun stratejik plan ve performans hedeflerine ve hizmet gereklerine uygun olarak hazırlamalı, hedefleri hayata geçirebilmek için eldeki kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde kullanılmasını sağlamalı, bunu yaparken de o kaynakları hem kötüye kullanmamalı hem de kötüye kullanımın önüne geçmeliler. 

Nedeni basit; çünkü kamu hizmeti veriyorlar ve bunu bizden aldıkları vergilerle hayata geçiriyorlar. Yani harcadıkları her kuruş bizim cebimizden çıkıyor. Peki o kişileri oylarıyla o koltuklara oturtan, aynı zamanda her biri birer vergi mükellefi olan milyonlarca seçmenin çıkarını kim koruyor? Milyonlarca kişi gidip de belediyelerin milyarlarca liralık hesap cetvellerini inceleyemeyeceğine göre, toplanan vergilerden elde edilen gelirler, daha önce ödediği vergilerle kurulan işletmeler, mal varlıkları kim tarafından denetliyor? 

Öyle ya! Yönetimin, planlamanın olduğu her yerde denetim vardır ve olmalı; aksi halde suistimale açık alanlar oluşur ve denetimsizlik bu yanıyla riski de beraberinde getirir. 

Doğal olarak bizim düşündüğümüzü elbette devletin kurucu aklı da düşünmüş ve olası riskleri bertaraf edecek önlemler almış ve mekanizmalar kurmuş. Büyükşehir belediyeleri üzerinden örnek vermek gerekirse her belediyede teftiş kurulu başkanlığı ve başkanlığa bağlı çalışan “İktisadi” ve “İdari” olmak üzere iki ayrı müdürlük var. İki heyetin görevi de kamu çıkarlarını gözetmek. 

Ve ikisi de başkanının talimatı ya da onayıyla belediyedeki iğne deliğini bile denetleme yetkisine sahip. 

İktisadi teftiş heyeti pek çok başka görevinin yanı sıra kabaca “toplum sağlığını” önceliyor, “piyasaları denetliyor” diye tanımlanabilir. Fırınların, kabzımalların, bakkalın-kasabın bizlere bozuk, tarihi geçmiş gıda satıp satmadığını (Tarım İl Müdürlükleri ayrı) denetleyip gerektiğinde dükkan kapatmadan ruhsat iptaline kadar varan yaptırımlar uygulayabiliyorlar. 

İdari Teftiş Heyeti Müdürlüğü ise hizmet alımı yapılırken harcanan ve her birimizin vergileri ile elde edilen paraya kamu, yani bizler adına sahip çıkıyor/çıkmalı. Yol, su, elektrik, park, bahçe, kongre merkezleri, kamu malının (arsa, emlak vs) satışı, alım-satımlar, ihaleler, ihale şartlarının yerine getirilip getirilmemesi ve daha pek çok başlıkta paranın kötü kullanıldığını tespit ederse de, bunu belediye başkanına rapor etmekle mükellefler.  Belediye başkanı velev ki gereğini yapmadıysa İçişleri Bakanlığı’na iletilmek üzere bu kez raporları bağlı bulunduğu ilin valiliğine iletmekle mükellef. Aksi halde kendisi de suça ortak olacağı için müfettişler bu konuda epey hassas. 

Tam da bu nedenle idari heyet mali uzmanlık gerektiriyor ve her isteyen bu çatı altında müfettişlik yapamıyor. 

Çünkü etkili bir kontrol sisteminin oluşturulabilmesi denetimin mesleki değerlere ve dürüst yönetim anlayışına sahip, mali yetki ve sorumluluklara sahip yönetici ve personelle mümkün. 

“Liyakat kardeşim liyakat!” dediğinizi duyar gibiyim.

Aynen öyle, mesele önce liyakat sonra da görev yaparken herhangi bir siyasi parti ve/veya yöneticinin emir ve direktifleriyle değil kamu vicdanı ve sorumluluğuyla hareket edecek iradeye sahip olmak. 

31 Mart seçimleri sonrası CHP’ye geçen belediyelerdeki borç yüküne bir de bu pencereden bakalım. 

Düşünsenize AKP’den devralınan Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin 11 milyar 130 milyon TL borcu var. 

İstanbul’daki Sancaktepe Belediyesi’ne bakın, ilçe belediyesi olmasına rağmen borcu 1 milyar 946 milyon TL. 

MHP’den devralınan Kütahya Belediyesi’nin borcu 1 milyar 717 milyon TL.

Örnekleri çoğaltmak mümkün, Alanya, Trabzon, Mardin, Kilis Amasya…

Bu borçlar gerçekte o kent, ilçe ya da beldede yaşayanlara fatura ediliyor, Kamu zararı dedikleri biraz da bu. Kamu dediğimiz sen, ben, yan komşu, bizim mahalle… Hem borçlanıyoruz, hem kaliteli ve nitelikli hizmet alamaz hale geliyoruz hem de ödediğimiz vergilerle bize ait olmayan bir borcu kapatmak için yıllar boyu çalışıp didiniyoruz. 

O döngüyü anlayabilmek açısından AKP’den CHP’ye geçen Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin yeni başkanı Ferdi Zeyrek’in anlattıkları ibret verici. 

Zeyrek, İstanbul’da bir grup gazeteciyle buluştu. Benim de katıldığım o toplantıda devraldığı belediyenin -dile kolay- tam 4 milyar TL borcu olduğunu söyledi. Üstelik bu borcun bir yıl içinde geri ödenmesi gerekiyormuş. 

Peki belediyenin geliri ne kadar?

İnanmayacaksınız İller Bankası’ndan aldığı pay sadece 490 milyon TL ve bu paranın 350 milyon TL’si maaş ödemelerine, 80 milyon TL’si de elektrik harcamasına gidiyor.

Hesap yapmak için mali uzman olmaya gerek var mı sizce, elde kalan para 60 milyon TL ve borç miktarı 4 milyar TL. 

“Peki kimse kapılarını çalmamış mı, belediye bu kadar borç yükünün altına nasıl girmiş?” diye soracak oluyoruz ve öğreniyoruz ki, hakikaten kimse sormamış. Yazının başında aktarmaya çalıştığım denetim mekanizması son 8-9 yılda bitkisel hayata girmiş. Belediye teftiş kurulu, bu süre içinde lütfedip inceleme bile yapmamış. İçişleri Bakanlığı da Manisa Büyükşehir Belediyesi’ne hiç müfettiş göndermemiş. Ve belediye başkanının denetiminde bu günlere gelinmiş. 

Zeyrek de geriye dönük incelemeler ve karşılaştığı borç yükünü görünce bakanlıktan inceleme talep etmiş. Bakanlık da müfettişleri göndermiş ve belediyedeki akçeli işler tek tek incelenmeye başlanmış, hala da devam ediyor. 

Ferdi Zeyrek, müfettişlerin incelemesi sonucu belediyenin zarara uğratıldığı tespit edilen ve aralarında bayrak direği alımı, köprü ya da istinad duvarı yapımı gibi ihalelerin bulunduğu 10 dosya ile ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. “Devamı da gelecek” diyor,  müfettişler incelemeleri tamamlandıkça o da kamu zararına yol açtığı tespit edilen ihale dosyalarıyla savcılığın yolunu tutmaya devam edecek. 

Ama Zeyrek’i asıl şaşırtan hakedişi almak üzere belediyeye gelen müteahhitlerin, parayı aldıktan sonra nereye bağış yapacaklarını sorması.

Hakediş şu: Özellikle kamu ihalelerinde yükleniciye sözleşmede belirlenen aralıklarla, yapılan işin tamamlanan aşamaları karşılığında ödenen bedel. 

Hakediş zamanı gelen müteahhitlerin “Daha önce Manisa SK’ya bağış yapıyorduk, şimdi kime yapacağız?” diye sormaya başlamasıyla yeni yönetim Manisa SK’yı tam adıyla Manisa Spor Klübü’nü dikkatle incelemeye başlamış. 

İşte burası epey karışık.

Çünkü Manisa SK’nın başındaki Mevlüt Aktan, eski başkan Cengiz Ergün’ün damadı. 

Diğer damadı da belediyeye ait basketbol spor kulübünün başında.

Ferdi Zeyrek’in iddiası şu: Cengiz Ergün ihaleye çıkarken yüklenici firmalardan Manisa SK’ya bağışta bulunmasını talep ediyor, onlar da bunu maliyete yansıtarak kabul ediyor. Bu durumda 10 TL’ye mâl olacak hizmet belediyeye 12 TL olarak fatura edilip aradaki fark Manisa SK’ya “bağış” adı altında aktarılıyor. Yani aslında Manisa SK’ya yapılan bağışın parası da belediyeden çıkıyor, başka bir ifadeyle belediye kasasından kulübe bağış yapılıyor.

Zeyrek’in yaptığı hesaba göre bu yöntemle kulübe şimdiye dek ödenen meblağ yaklaşık 5 milyar TL.

Ve bu tutar belediyenin SGK dahil tüm borcunu ödemeye yettiği gibi kasada da hatırı sayılır bir meblağ kalması anlamına geliyor ama ne gezer,  kasa ekside.

Tabi kulüple ilgili iddialar bu kadarla sınırlı değil. Eski başkan Cengiz Ergün döneminde belediyeye ait tesisler iki yıl önce yok denecek kadar az bir bedelle -gülmeyin ayda 500 TL- Mevlüt Aktan yönetimindeki kulübün kullanımına tahsis edilmiş. Devasa tesisteki su kullanımının hayret verecek ölçüde az olduğu fark edilince, yapılan incelemede tesise kaçak su hattı çekildiğinin tespit edilmesi, kulübün tanıtımı için çekilen filmlerin, sosyal medya tanıtımlarının vs. belediye tarafından karşılandığı da iddialar arasında.

Şu notu ekleyerek kulüp konusunu kapatalım; yeni yönetimin göreve gelmesi sonrası tesislerin kullanımını 10 yıl süreyle Manisa S.K’ya devreden sözleşme, meclis kararıyla feshedilmiş ve diğer iddialarla ilgili suç duyurusunda bulunmak için müfettişlerin geriye dönük incelemelerinin tamamlanması bekleniyor. 

Ferdi Zeyrek “İhalelerin rayiç bedelin üzerinde olduğunu nasıl tespit ettiniz?” sorusuna karşılık şu örneği veriyor: “Eski yönetim tam seçim öncesinde hizmet karşılığı bir ihaleye çıkmış. Biz öğrendiğimizde  24 milyon TL tutarındaki ihaleyi iptal edip, aynı hizmet alımı için yeniden ihale süreci başlattık. Eskiden sadece 3 firmanın katıldığı ihaleye, 19 firma teklif verdi ve biz şimdi aynı işi 17 milyon TL’ye yaptırıyoruz.”  

Oysa bu gerçeğin tesbiti için belediyelerin el değiştirmesine gerek olmamalı. Çünkü zaten tam da bu tür zararların önlenmesi için günümüz koşullarında bitkisel hayata girdiği anlaşılan bir denetim mekanizması zaten var. 

Sadece bu örnek üzerinden bakıldığında bile Teftiş Kurulu Başkanlıklarının yapısının neden önemli olduğunu anlamak da mümkün. Direkt belediye başkanı adına soruşturma, inceleme, araştırma ve teftiş yapma yetkisi olan müfettişlerin görev, yetki ve sorumlulukları Belediye Kanunu’nda tanımlı. Başta da anlatmaya çalıştığım üzere belediye başkanının direktifiyle görev yapıyor olsalar da, şikayet ya da bir duyum üzerine de harekete geçip başkanın onay vermemesi halinde durumu valiliğe rapor etme yetkileri de var o müfettişlerin. Ama yine başta da belirtildiği üzere önce liyakat!

Manisa teftiş kurulu başkanlığındaki müfettişler liyakat sahibi miymiş diye sorarsanız durum şu. Görev yapan müfettiş sayısı zaten iki ve o iki kişiden biri de Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi MASKİ’de çalıştırılıyor yani gerçek görevini icra etmiyormuş. 1 Nisan itibariyle asli görevine dönen müfettişle birlikte müfettiş sayısı üçe çıkarılan Teftiş Kurulu Başkanlığı’na da İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Baş Kontrolörü atanmış. 

Peki ya diğer belediyeler? Ya diğer belediyelerde işletilmeyen denetim mekanizmaları, kızağa çekilen müfettişler, ya da ikbal beklentisiyle başkanların talebi doğrultusunda bizim ruhumuz bile duymadan “soruşturmaya gerek yoktur” denilerek sumen altı edilen ihaleler… 

Umutsuz bitmesin yazı, sayıları az olsa da hala kamu vicdanını ve çıkarını her şeyin önünde tutan müfettişlerin varlığından da haberdarız elbette ve çalışıyorlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.