2023 yılı seçim döneminde siyasetçilerin kolaylıkla muhalif seçmenin kaderiyle oynayabildiklerini bir kere daha görünce dehşete düştüm ve düşünmeye başladım. Asıl sorunumuz iktidardan önce muhalefet tamam ama muhalefeti nasıl değiştireceğiz? Bizler saç-baş yolarak siyasilere laf anlatmaya çalışırken onlar günübirlik kaygılarıyla kaderimize yön verdiler. Yıllarımız böyle çöp oldu gitti. Gezi’de halkın içinde yanan ateş siyasetçilerde yoktu. Zavallı muhalif seçmen, senelerdir yapayalnız. Ne iktidar anlıyor bizi, ne muhalefet.
Bir halk, hem iktidara hem muhalefete yeniliyor.
Bunu değiştirmeliyiz ama nasıl?
Bu ülkede siyaset yapmak aşağılanan bir iştir. İyi yalan söyleyen birine “siyasete girersen önün açık” deriz. Yahut siyaset yorumu yaptığımızda biri bize “Siyaset mi düşünüyorsun?” diye soracak olsa hakaret sayarız ve derhal reddederiz. Hâlbuki siyaset iğrenç bir iş değildir. Öyleyse? Öyleyse bu ülkede siyaset yapan insanların profillerinde bir sorun olmalı. Siyaseti iğrenç insanların yaptığı iğrenç bir iş olmaktan çıkarmak zorundayız! Şu an bu ülkede yapılan şey de siyaset değil zaten, çıkarların savaşı.
Elbette tüm siyasiler kötü değil ancak bir genel başkanın şoförü nitelikli siyasetçi profili kalmadığı için vekil yapılıyorsa, burada ciddi bir sorun var demektir. Bir milli futbolcu, sadece oy kaygısıyla vekil yapıldı ve bu insan mecliste kan döktü. Bu olay Türkiye siyasi tarihinde kara bir lekedir. Siyaset sahnesini vasat, popülist, mantarlaşmış bir tabaka kaplamış durumda. Senelerdir aynı insanlar, aynı aileler siyaset sahnesinde.
Bugün modern tıp sayesinde biliyoruz ki bazı hastalıklar bağırsak floramızdaki zararlı bakterilerin artması sebebiyle oluşabiliyor. Bu florayı yararlı bakterileri arttırarak dönüştürüyor ve hastayı tedavi edebiliyorlar. Türkiye’nin bağırsaklarını temizlemek istiyorsak, önce bağırsak floramızı bir yenilemek gerekiyor. İçeriye yararlı bakteri takviyesinde bulunmak gerekiyor.
O yararlı bakteriler kim mi? Sizsiniz! Biziz..
2023 seçimleri öncesinde bu sefer de bu işi başaramazlarsa iş başa düşecek muhalif seçmen kardeşlerim dediğim yazılarım olmuştu. İş başa düştü sevgili muhalif seçmen. Peki, nasıl yapacağız? İşte bu sorunun cevabı için Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı hareketinin kurucusu sevgili Altuğ Öztürk ile görüştüm. Altuğ insan insana markaj yaparak tek tek insanlara derdini anlatarak bir ağ oluşturmaya çalışıyor. Hepimizin düşündüğü şeyi o yapıyor yani. Nasıl yapıyor, bize neler düşüyor, anlayalım. Buyursunlar;
NBA: Altuğ Öztürk kimdir?
Altuğ Öztürk: 60’larda Ordu’dan İstanbul’a göç eden bir ailenin son kuşağıyım. Babam, gecekondu mahallesinde çalışarak okumuş bir inşaat mühendisi. Annem, adalet ve özgürlük duygusunu hiçbir zaman bırakmayan emekli bir öğretmen. Bugün yavaş yavaş silinen milyonlarca orta direk aileden birisiyiz aslında. Çekirdek ailem kendilerini Atatürkçü olarak ifade ederler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
İstanbul’da Kadıköy-Kozyatağı’nda büyüdüm. Hayatı tanımaya çalışırken, farklı deneyimlerden sonra kendimi akademide buldum. Bir süre araştırma görevlisi olarak çalıştım. Politik psikoloji üzerine yazdığım doktoram bitmek üzere. Açıkçası hırsla bekliyorum bitmesini. Gecemi, gündüzümü örgütlenmeye vermek için. İçimde hepimizi büyük bir çaresizliğe sürükleyenlere, yıllarımızı çalanlara karşı büyük bir öfke var. Bunca yaşananlardan sonra örgütlenmemiz, siyasetin dekorlarını, bu sahte gerçekliği siyasetçilerin başlarına geçirmemiz lazım diyen milyonlarca insansan birisiyim.
NBA: Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı nedir? Neden böyle bir harekete ihtiyaç duydunuz?
Altuğ Öztürk: Nur Betül Hanım, sokaktan rastgele çevirdiğiniz muhalif yurttaşlara siyasi temsilcileriniz tarafından layıkıyla temsil edildiğinizi düşünüyor musunuz diye sorsanız, büyük çoğunluk temsil edilmediğini ifade edecektir. 22 yıldır her gün şiddetin her çeşidiyle karşılaşan, bir travmayı aşamadan yenisiyle mücadele etmeye başlayan, öfkesini kanalize edebileceği bir zemin bulamayan, dişlerini sıkarak bekleyen, çaresizlik hissine sürüklenmiş, pasifleştirilmeye çalışılan milyonlarca yurttaşız.
Benzer bir dünya görüşünü paylaşıyoruz. Değerlerimiz bir, gelecek hayallerimiz bir fakat bir araya gelemiyoruz. Bu kadar insan zemin arıyorken biz de üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.
Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağ, önce bir araya gelmek, konuşmak, birlikte çözüm arama ihtiyacımızı gözeterek şekilleniyor. Konuşalım, dayanışma gösterelim ama burada kalmasın, siyaset yapalım. Profesyonel siyasetçilerden eksiğimiz yok, fazlamız var. Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı, yurttaşların demokratik katılımlarını teşvik etmeyi amaçlayan, partili siyasetin doğasını, işleyişini bütün hakikati ile ortaya koymayı hedefleyen, yurttaşları partili siyasete ısındırmayı amaçlayan, temsiliyetlerini güvence altına almayı amaçlayan bir geçiş örgütü olarak görülebilir.
Mevcut siyasi kültür, pek çok yurttaşa, özellikle genç kuşağa son derece itici geliyor. Metropollerde atomize edilmiş yurttaşlar, parti örgütlerine girdiklerinde kayboluyorlar, görmezden geliniyorlar, püskürtülüyorlar. Kurumsallaşmamış yapılar, yurttaşların niteliklerini, potansiyel katkılarını layıkıyla değerlendiremiyor. Son derece feodal, çıkar ilişkilerine hapsolmuş, ufku daralmış bir siyasetçi ağıyla karşı karşıyayız. Reddedilemez bir gerçek olarak, Türkiye’de elitler siyaseti yapılıyor. Kimi zaman babadan oğula devredilen koltuklardan söz ediyoruz. Siyasetçilerle bugün aynı hisleri yaşamıyor gibiyiz, yüzlerinde acının, öfkenin ifadesini göremiyoruz. Konuşurken sesleri titremiyor bunca şiddetin, yoksulluğun, adaletsizliğin ortasında. Başka çelişkilere bakıyorlar. Amaçları başka. Bunları yıllarca gözlemledik, birkaç yüz kişiyle son derece kalabalık ilçeleri kuşatmış bu ağlara karşı alternatif bir örgütlenme ağı kurmak zorunda olduğumuzu anladık.
Siyaset mahalleden başlıyor bilindiği gibi. Bizlerin artık kürsülerde gördüğümüz, mecliste izlediğimiz siyasetçilerin, mahallelerde başlayan mücadelelerden çıktığını görmemiz gerekiyor. Bir mahallede 150 kişi olamıyorsanız, Türkiye’yi değiştiremezsiniz, bu meselenin tartışmaya açık bir tarafı yok. Mahalleler, ilçeler, iller, sonrasında parti yönetimi. Vekilleri, belediye başkanlarını bütünüyle mahalleden başlayan dinamik belirliyor. Bunlar siyasetçiler için son derece aşina olunan siyasetin 101’i. Fakat görüyoruz ki seçmenlerin büyük bir bölümü sistemi tanımıyorlar. Teşvik etmek, olanı biteni anlatmak zorundaydık. Siyaseti mahalleden başlayarak yeniden örgütlemek için sorumluluk almaya karar verdik. Tweet atmanın ötesine geçme zamanı geldi de geçiyor. İzleyici olmaktan sıkıldık, tribünlerden sahaya iniyoruz. Yönetilmeye değil, aktör olmaya talibiz.
NBA: Yılladır söylene gelir, seçmen siyasetçilerden çok daha yüksek bir bilince sahip diye. Siz de muhalif seçmeni örgütleyerek siyasi sistemin florasını değiştirmeye çalışıyorsunuz. Yol haritanızı anlatabilir misiniz?
Altuğ Öztürk: Dört önemli hedefi özellikle önemsiyoruz. İlki, kamuoyunun hak temelli bir paradigmayla oluşturulmasında sorumluluk alınması. İkincisi, partili siyasete entegrasyonu sağlamak için yurttaşlara zemin sağlanması yani siyasi temsillerini güvence altına almak. Üçüncüsü, siyasetçiyi, siyasi kurumları kolektif olarak oluşturulan ilke ve değerlerle denetleyebilecek bir örgüt kültürünün geliştirilmesi. Dördüncüsü, yurttaşlık temelinde dayanışmayı güçlendirmek.
İlkinden kamuoyundan başlayayım; Kamusal krizin teşhis edilmesi, ne olduğunun ortaya çıkarılması, sorunla ilgili çözüm önerilerinin geliştirilmesi son derece önemli bilindiği gibi. Kitle iletişim teknolojilerindeki gelişim, pek çok dinamiği değiştirdiği gibi kamuoyunun örgütlenme sürecini de değiştirdi. Bugün yurttaşlar geleneksel medyanın editoryal duvarlarına çarpmadan kendi gündemlerini oluşturabiliyorlar ve yaygınlaştırabiliyorlar. Enes Kara isimli genç kardeşimizin tarikat yurdunda intihar etmesi sonrasındaki kamusal tartışmaları hatırlayalım. Bütün ülkeyi sarstı. Bu tarz acı olaylarda ya da hak gasplarında ilk teşhisler ve ilk çözüm önerileri yurttaşlar tarafından dijital kamusal alanda yapılıyor. Enes Kara’nın ölümü sonrasında barınma krizinden, aile baskısına, tarikatların faaliyetlerine uzanan bir hatta büyük bir tepki ortaya çıktı.
Öte yandan örgütsüz bir işleyiş var. Bir vaka yaşanıyor, kolektif duygular harekete geçiyor, insanlar tepkilerini gösteriyorlar, 1 ay sonra ne yazık ki bütünüyle unutuluyor. Enes Kara’nın ölümü sonrası yeni bir ölüme kadar tarikat yurtlarını, gençlerin barınma krizini konuşmayacak mıyız? Bugünlerde kim konuşuyor tarikat yurtlarını? Kaç kişi konuşmaya, gündemde tutmaya devam etti? Muhalefetin krizi işte budur. Biz Enes Kara’nın ya da Narin’in ölümü sonrasında yükselen ve daha sonra yavaş yavaş kaybolan dağınık tepkilere, doğaçlama kamular diyoruz. Bu doğaçlama, rastgele tepkilere müdahale etmek, aslında tepkileri örgütlemek, planlamak zorundayız. Doğaçlama kamuları, fikri takip yapabilecek, unutulmasını engelleyecek, olası politikaların savunuculuğunu yapabilecek örgütlü kamulara çevirmek zorundayız. Yalnız teşhisin, adlandırmanın değil, çözümün taşıyıcısı olmak. Bu bir örgütlülük gerektirir. Örgütleyeceğiz.
NBA: Kamuoyunda doğal olarak gelişen tepkilerin havaya atılmış yumruklara dönüşmesine bir dur diyeceksiniz ve tepki gösteren kişileri örgütleyeceksiniz, ya sonra?
Altuğ Öztürk: Elbette bu tepkileri politikaya çevirecek, meclise taşıyacak, yasalaştıracak siyasetçilere ihtiyacımız var. Bu noktada yeni bir kriz ve ikinci önemli hedefimiz devreye giriyor; Kendi temsilcilerimizi seçmek.
Bugün çok siyasi temsilci, halkın temsilcileri olmaktan öte bir grubun çıkarlarını temsil ediyor. Yurttaşlardan kopuk durumdalar. Siyaset yapabilecek imkân, zaman bulamayan grupların örgütsüzlüğünden yararlanıyorlar. Biz sosyal demokratları, CHP seçmeni olan fakat bugüne kadar partide siyaset yapmamış yurttaşlarımızı mahallelerden başlayarak koordine etmek, güçlendirmek istiyoruz. Böylece yurt dışındaki pek çok örnekte oldukları gibi kendi adaylarını çıkarabilmeleri mümkün olacak. Yani Enes Kara’ları, Narin’leri unutmayacak #Barınmahaktır ya da #İstanbulSözleşmesineGeriDön taleplerini taşıyacak temsilcilere sahip olacağız.
Üçüncü olarak, ilk iki hedefte başarılı olsak dahi kronik problemlerin yeniden tekrar etmesine engel olabilecek değerleri oluşturmamız gerekiyor. Örgütlenme süreçlerinde tanıştığımız bir dostumuzun ifadesiyle hayat üçgenimizin oluşturulması. Bu değerlerin gelecekte siyasete dahil olacak üyelerimiz tarafından açıklaması. Siyaset ne için yapılır? Koltuğa neden talip olunur, neden bırakılır? Yolsuzluğa, rüşvete karşı örgütlü ilkesel tutum nasıl alınır? Adil temsilden ne anlamalıyız? Bu sorulara kolektif cevaplar lazım. Gelecek kuşaklara devredilmesi gereken güçlü bir değerler setini hazırlıyoruz. Son olarak şunu ifade etmek isterim, siyaset yurttaşın sesinin duyurulması demekse bunun için siyasi partilere her zaman ihtiyacımız yok. Örneğin Haydarpaşa, Sirkeci garları özelleştirme riskiyle karşı karşıyaysa yurttaşın parti çatısı olmadan da örgütlenmesi mümkündür. Bu gibi krizlere önce yurttaşlar olarak çözüm üretmek için bütün dayanışma ağlarıyla bağlarımızı, iletişimimizi güçlendireceğiz gelecekte.
NBA: Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağına kimler destek veriyor? Siz bu harekette nasıl profiller görmek istiyorsunuz?
Altuğ Öztürk: Her yaştan, kesimden sosyal demokrat yurttaşlar destek veriyor. Temsil edilmediğini düşünün o kadar çok insan var ki, siyasi partiler açısından büyük bir hezimet bu. Zoraki verilen oylar, hemen herkesin dilinde. Bizler yalnız genç seçmenlerin değil büyüklerimizin de kolektifimize katabilecekleri çok şey olduğuna inanıyoruz.
Siyaset önce nicelik meselesi. Niteliğin görünür hale gelebilmesi için kitleselleşmek gerekiyor. Bizim önce oy verdiği partinin belediye başkanının konser bütçesinin hesabını sorabilecek, katılımcı bütçe talep edebilecek, bir kaldırımdaki işgalden, belediye işçisinin haklarına uzanan çoklu adaletsizlere karşı sorumluluk hisseden, siyasetin finansmanını sorgulayan yurttaşlara ihtiyacımız var. 1980 darbesi sonrası örgütsüz toplum istediler ve başardılar.
Kentli orta sınıflar, beyaz yakalı dostlarımız örneğin son derece örgütsüz. Şirketlerde büyük sorumluluklar alan yurttaşların siyasete katabilecekleri çok şey var. Tüm dünyada üniversite örgütlerinden gelen genç liderler partiler yönetmeye başlamışken öğrencilerin politikanın özneleri olmaları gerekiyor. Güçlü bir örgütlenme yok. Yaşadığımız kriz örgütlenme iradesindeki zayıflama kadar siyasetin estetiğine yönelik bir krizin ifadesi. Esnaf gezilerinden, başkanlarla verilen fotoğraflardan ibaret nepotizmi besleyen niteliksiz bir siyasi anlayışa karşı olan her yurttaşı aramızda görmek istiyoruz.
NBA: Neden yeni bir parti değil de CHP?
Altuğ Öztürk: Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıllar içerisinde son derece ortada olan ve inkâr edilemez yönetim zafiyetlerine hepimiz şahit olduk. Sivil toplumdan kopuş, yoksulluğun derinleştiği yıllar boyunca kamusal alanlarda neredeyse hiçbir varlık gösterememek, Gezi Parkı temsilcilerine dahi sahip çıkamamak, Anayasasızlaşma sürecinde güçlü bir tepki gösterememek kabul edebilir bir şey değil. Öte yandan, partinin tabanının büyük bir potansiyelin taşıcısı olduğunu düşünüyoruz. Siyasi partiler yöneticilerinden ziyade tabanlarıdır. Biz bu tabanı elbette sahipleniyoruz. Bugüne kadar ne istense yapmış, en umutsuzken gelip oyunu kullanmış, sandıkta görev almış, hukuk devleti, sosyal adalet, fırsat eşitliği, kamucu politikalar konusunda taviz vermeyen insanlardan söz ediyoruz.
CHP’nin kendisine yönelik eleştirileri bizzat üyelerinden, seçmenlerinden, hatta yöneticilerinden almaya açık bir parti olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. CHP, iç seçimle, parti için rekabetle lider değiştirebilen belki tek ve en büyük kitle partisi. Ecevit, Cumhuriyet’in kurucularından İnönü’yü parti içi seçimlerle mağlup etmiştir, Kemal Kılıçdaroğlu 13 yıl sonra sandıkla genel başkanlığı bırakmak zorunda kaldı. Dün nasıl değiştiyse, yarını da bizler inşa edeceğiz, etmeliyiz. Yeni nesil bir siyaset partiye nüfuz etmeli. Bu bağlamda yeni parti tartışmasını bir kolaycılık olarak yorumlayabiliriz. Partimizi eleştirenler olarak demokratik katılımımızı ne kadar güçlendirdik, ne kadar talip olduk, öne çıktık, aktörleşmek istedik, örgütlenebildik de sonuç alamadığımızı iddia ediyoruz? Bu sorularla kendimizi sınamalıyız. Unutulmamalı ki eleştirilen siyasetçiler örgütlenerek gelmiştir. Elitlerden, güçlü insanlardan destek almışlardır doğru fakat bizler daha kalabalığız, karşılığı olan görüşlere sahibiz. Bizim fikirlerimiz parti içinde iktidara gelmeli diyenler varsa, örgütlülükle sınanacaktır iddiaları. Günün sonunda nicelik son derece önemli siyasette. Biz de madem güçlü fikirlerde uzlaşmış durumdayız, sayıları görelim diyoruz. Gelin, aramıza katılın, benzer düşünen yurttaşları örgütleyelim, koordinasyonlarını sağlayalım diyoruz.
NBA: CHP’de siyaset yapmak kolay mı? 100 yıllık bir partide kendinize yer açabilecek misiniz? Harekete destek vermek isteyecek insanların gözünü en çok korkutan şey, sisteme girmeye çalışırken görmeyi beklediği direnç olmalı. Sisteme nasıl dâhil olacaksınız?
Altuğ Öztürk: İnsanın olduğu her yerde siyaset elbette zor. Milyonlarca kişinin dahil olduğu bir büyük kamusal tartışmadan söz ediyoruz aynı zamanda. Burada öncelikle beklentimiz, kendimize yer açmaktan öte demokratik ilkelerimizin, siyasi modelimizin, rekabet ettiğimiz, edeceğimiz tüm partililerimizde karşılık bulması. Siyaset akılcı bir alan olduğu kadar duygusal da bir alan. Türkiye bir duygular toplumu. Tek derdi ezilenlerin, tahakküm altındakilerin geleceği olan, kolektif fayda olan, ülkesi olan yurttaşları hiç kimse reddetmeyecektir.
Biz kendimize yer açmayacağız, halkın güncel sorun ve taleplerine çözümlerin bulunduğu, hakiki sorunlara talip olunan, inat edilen, ısrar edilen, siyasetçiye siyasete girme sebeplerini sürekli hatırlatacak bir siyasi kültüre yer açacağız.
Bizlerle benzer fikirlerde olan partililer adım adım aramıza katılacaktır. Esas olan parti kültürümüzün yeni kuşağın değerleriyle birlikte olumlu yönde değişmesi. 1 kişiyi 2 kişi yapmaya çalışanların sayısı artarsa partimizde elbette yer bulacağız.
NBA: Elbette konuyu ilk defa görecek olanlara derdimizi anlatmak için soruları dışarıdan sordum ama ben de bu harekete dâhil oldum. Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı ilk toplantısını gerçekleştirdi. Eğitimli, entelektüel birikimi olan, heyecanlı insanlar vardı orada. Sizin de bahsettiğiniz gibi hepimizin ortak sitemi, iyi yönetilmiyoruz, şikâyet ettiğimiz çok fazla ortak derdimiz var ancak muhalif siyasetçiler tarafından da yeterince temsil edilemiyoruz idi. Toplantıda partide örgütlenmek üzerine kendi pratiklerini anlatan insanlar da oldu, bir yerden başlamak istiyorum ama ne yapacağımı bilemiyorum diyen de. Toplantının başında konuşma ve dinleme heyecanından fotoğraf alamadık ama finalinden bir fotoğrafı da ekleyeceğim. O ilk toplantıya giden yol nasıl gelişti ve toplantı sonrası geri dönüşler nasıldı?
Altuğ Öztürk: İlk toplantımızda siz de bir üyemiz olarak aramızdaydınız, çok teşekkür ederim katıldığınız için. Günün sonunda sizinle de örgütlenmeye çalışırken tanışma imkânı bulduk. İşte bu çok kıymetli. 2 saat gibi planladığımız toplantımız bildiğiniz gibi 6-7 saat sürdü. Çıkışta da evlerimize dönmek istemedik. Bir oda dolusu yurttaşla konuşmayı, birlikte çözüm aramayı, yalnız olmadığımızı hissetmeyi, seviyeli şekilde atışmayı da, tartışmayı da özlemişiz. Yok edilmeye çalışılan kamusal alanı, kamusal insanı hatırladık. Öncesi? Geçmişte onlarca deneme, WhatsApp grupları, benzeri toplantılar. Eksikleri, yanlışları görmek için faydalandığımız bir deneyimden geliyoruz. Hatalardan öğrenmeye devam ediyoruz. Yola 100 kişi çıkar, 20 kişi çeşitli sebeplerle ayrılır, düşer, sonra bir gün bakarsınız yeniden gelirler, kapımız her zaman açık olur. Başka zeminlerde buluşmaya devam ederiz. Her toplantıdan sonra baktığım ilk şey şu olur: Kaç kişi yola devam ediyor? Kaç kişi geri çekildi. Devam edenler çoğunluktaysa işte harika bir gün, emeklere değecek demektir, geri çekilenler de hatalarımızı gösterecektir. Elbette çok güzel dönüşler aldık, toplantıya katılanlar arkadaşlarımız yakınlarını da davet etmeye devam ettiler. Sayılar arttıkça motivasyon da artıyor haliyle. En zor kısmı ise yolun başında sorumluluk almak.
Gördüğüm şu: Uygun bir ortam sağlandığında bu ülkenin yurttaşı, her yere koşar. Siyasete de talip olur, yolsuzluk yapanın yakasına da yapışır. Yeter ki birlikte güçlenmeyi hatırlasın. İzmir’den 2 saat uykuyla toplantıya gelen bir arkadaşımız vardı o gün. Van, İstanbul arasında gidip gelen bir başka arkadaşımızın aramızda olabilmesine çok sevindik. Böyle yurttaşlar olduğu sürece elbette başaracağız.
NBA: Peki, ilk toplantı geçti ve örgütlenme süreci halen devam ediyor. Sırada ne var?
Altuğ Öztürk: Konuşmaya, bir araya gelmeye devam edeceğiz. Merkezi örgütlenme yavaş yavaş ilçe bazlı örgütlenmelere alan açmaya başlayacak. İlk toplantımız Kadıköy’deydi. Örneğin Kadıköylülerle, kültürel mirasımız olan 60 yıl sonra kapatılan Rexx Sineması binasının geleceğini konuşacağız, kaldırımlardaki işgal problemlerini, Haydarpaşa’nın geleceğini, kentsel dönüşümün nasıl rantsal dönüşüme teslim edildiğini, Kadıköy’ün kamusal yaşantısının bütünüyle ticarileşmeye nasıl teslim edildiğini. Bugün toplantı için bir özel işletmenin alanını kullanmak zorunda kaldık, keşke yurttaşların bu toplantıları yapabilecekleri daha fazla toplantı alanları olsa değil mi? İhtiyaçları önce o ilçede yaşayanlar biliyor.
Yerelden başlayacak demokrasi ve sivil toplum örgütleriyle bağlarımızı güçlendireceğiz, mahalle forumlarını güçlendireceğiz, yol arkadaşlarımızla sivil bir siyaset anlayışını inşa edeceğiz adım adım. Yalnız CHP seçmenleriyle değil, farklı partilere ait hisseden yurttaşlarla da ortak hareket edebileceğimiz zeminler inşa edeceğiz.
NBA: Muhalif seçmene bir çağrıda bulunmanızı istesem, neler söylersiniz?
Altuğ Öztürk: Gezi Parkı eylemleri başlayalı 11 yıl oldu. Ben de anayasal haklarını kullanarak Gezi Parkı’nda hükümet politikalarını protesto etmiş yurttaşlardan birisiyim. Geçen yılları izlediğimde gördüğüm en önemli husus, tüm örgütsüz yapıların dağıldığı gerçeği. Gezi dağıldı fakat Gezi’yi başlatan ekoloji hareketi, çevreciler hâlâ ayakta. Örgütlüler. Bugün Kaz Dağları’ndalar, İliç’teler, Ayder’deler, Marmaris’te mezarlıktan farksız otel inşaatlarıyla mücadele ediyorlar. Vaka bazlı, anlık tetiklenmelerle sürdürülebilir bir politik mücadele yürütmek mümkün değil. Yılları göze almak gerekir. AKP bir günde ortaya çıkmadı unutmayalım, Erdoğan Milli Türk Talebe Birliği’ne girdiğinde bir lise öğrencisiydi. Belki 50-60 yıllık bir örgütlenme ile bugünlere geldiler. Bizler kaç yılı göze alıyoruz? Sıfırdan başlamaya hazır mıyız?
Bugün toplumsal muhalefet popüler bir kavram öte yandan muhalif seçmenler partili angajmanı gerçekleştirmedikleri sürece, sivil toplum birikimi partilere yansımayacak. Bizler Cumhuriyet Halk Partisi’nde ve sivil alanda örgütleniyoruz. Her yurttaşı da oy verdikleri partilere üye olmaya davet ediyorum. Yalnız oy kullanarak, sandık görevlerinde bulunarak partilerin dönüşümü söz konusu olmayacak. Bu şekilde ilerlerse 30 yıl daha harcarız. Partinize üye olmadığınız sürece bizleri de yalnız bıraktığını bilmesi gerekiyor dostlarımızın. Biz Yurttaşlar (reklam vereyim izninizle Twitter’dan takip edin @BizYurttaşlar) ve Sosyal Demokrat Sivil Siyaset Ağı bu amaçla kurulmuş yüzlerce teşebbüsten birisi olacak. Biz bir adım attık, desteklerseniz güçlenir. Kurtarıcı beklemeyelim, nitekim hepimiz kurtarıcılarız. Bu ülkenin kurtarıcıları güzel coğrafyamızın her köşesindeki hanelerde yaşayan yurttaşlar olacaktır. Örgütlenme yaşatır. Örgütlenenler sonunda kazanır.
Atatürk Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurarken tek adam rejimini yıktı ve yerine cumhuriyet rejiminde demokrasiyi yerleştirdi. Bizler, tek adam rejimini değiştirmek istiyorsak, demokrasiye ve cumhuriyete güvenmek ve ona uygun hareket etmek zorundayız.
“Tatava yapma bas geç” denilerek muhalefetin bile inanmadığı demokrasimizi güçlendirmek ve demokratik yöntemlerle toplum olma bilincini oluşturamazsak, bir tek adam gider, diğeri gelir ve bizler Cumhuriyet Bayramlarında nostalji yaptığımızla kalırız. Tıpkı Atatürk’ün hayal ettiği gibi kurtarıcı beklemek yerine, demokrasiye sahip çıkmalıyız. 100 yıl boyunca demokrasiyi içselleştiremedik mi yoksa?
2023 seçimleri öncesinde gazeteci bir arkadaşım CHP ile ilgili yazılarım üzerine, “CHP kapatılmalı, müze yapılmalı” demişti. Değişimi o kadar imkânsız görüyordu. Hani şu tek umudumuz olan parti müzelik olmuştu. Hayır, bu cümleyi kabullenemedim ama süreç bana hep o cümleyi hatırlattı. Bir şeyler değişecekse yine bizim sayemizde değişecek.
Bu ülkede bir “Anadolu irfanı” olmadığını gördük. Anadolu irfanı diye işaret edilen insanlar, iktidarın yıkım projesinin en büyük taşeronu oldular. Bütün rezilliklerin arkasında durdular. Talan söz konusu olduğunda önce onlar ortak oldular. Kriz çıktığında karaborsayı onlar açtılar. Asgari ücrete zam gelince kiraya ilk zammı onlar yaptılar. İnsanlar kirasını ödeyemeyince kapıya baltayla onlar dayandılar. Mültecileri ilk onlar sömürdüler, ormanlara dalınırken ilk onlar elleşmeyin zengin olacağız dediler. Rant siyasetçilerini koruyup kolladılar “Çalıyorlar ama çalışıyorlar da” dediler. Hâlbuki hep birlikte, çalmak için çalışıyorlardı.
Bir de çemkirilen, cumhuriyetle gelen hürriyet kazanımını kabul eden ve ülkesi için her gün başka bir sırtlan sürüsüyle kavga eden milyonlarca insanın neler yapabileceğini görelim. Kurtuluş Savaşında ülkesine sahip çıkan ataları gibi Gezi’de ülkesine sahip çıkan o kuşak var ya, değiştirirse onlar değiştirecek bu ülkeyi. Altuğ Öztürk’ün ilk taşı attığı harekete dahil olmak isterseniz, başvuru formu ve Twitter adresi aşağıdaki bağlantılarda.
Yapayalnız bırakılmış muhalif seçmen kardeşim. Şikayet etme, hareket et.